Okuyamadıklarım

İnsanlar gibi kitaplarla da tersleştiğimiz oluyor. Nice kitabı okumaya davranmış becerememişimdir, birçok insanla sıradan bir yakınlığı kuramadığım gibi. Baktım ki giremiyorum kitaba, hemen bırakırım elimden. Her kitap değerli olabilir, bununla birlikte her kitap herkese gitmez. Stendhal’i okumaya da kaç kere davrandım. Ne Le rouge et le noir’ı (Kırmızı ve kara) bitirebildim ne de La chartreuse de Parme’ı (Parma manastırı). Geçenlerde Fransızların 5.kanalında Parma manastırı’ndan esinlenilerek yapılmış bir filmi izledim. Filmi ne sevdim ne sevemedim. Kitaplarını Stendhal diye imzalayan Henri Bayle oradan buradan edindiğim bilgiye göre çocukluktan beri uyumsuz bir kişiymiş. Birilerinin desteğiyle orduya girmiş, İtalya’yla yapılan savaşlarda bulunmuş ama orduda çok durmamış. Sonra gene orduda bir işe girmiş, bu defa hayranı olduğu Napolyon’un peşine takılıp Rusya’ya kadar gitmiş. Uzun süre İtalya’da yaşamış. İtalya’yı gerçek yurdu sayarmış.

Onun De l’amour (Aşk üzerine) adlı kitabını övmekle bitiremeyenler vardır, onların bu kitabı baştan sona okuduklarına inanamam. Ben bu kitabın bazı parçalarını edebiyat tarihi kitaplarında okudum ama okuduklarımdan pek bir şey anlamadım. Şeytan dürttü, geçenlerde De l’amour’u kitapçı rafında görünce hemen davrandım. Dün bütün günümü onunla geçirdim. Çünkü dünü dinlenmeye ayırmıştım, böyle bir şeyle oyalanmalıydım. Akşama da apartman toplantısı vardı. Daha başlarda anladım ki bu kitap bana göre değil. Karıştırdığım çeşitli sayfalar gerçek aşkla pek ilgisi olmamış birinin aşk üzerine ileri geri konuşmaları gibi geldi bana. Stendhal’in anlatımı beğenime uzak kalıyor. Bu kitapta aşk üzerine boş satırlar birbirini izliyor. Yazar aşk konusunda filozofluklar etmeye kalkmış, ancak anlattıkları o kadar yüzeysel ve o kadar karmaşık ki koca Stendhal’den çıka çıka bu mu çıktı demekten kendinizi alamıyorsunuz. Efendim dört çeşit aşk varmış: tutku aşkı, zevk aşkı, bedensel aşk, gurur aşkı. Biri üçe ayrılır ya da beşe ayrılır diye konuşmaya başladı mı ben oradan kaçarım. Herhangi bir aşkı bu sınıflardan birine sokacağız demek ki. Aşk gibi kaygan ve belirsiz bir duyguyu sınıflamak benim aklıma hiç yatmıyor.

Stendhal aşk konusunda başarısız biri miydi? Önsözden anladığım kadarıyla o bu kitabı karşılık bulmadığı bir tutkunun izlenimleriyle yazmış. Onu 1818 kışında Milano’lu Madam Dembowski’yle tanıştırmışlar. Bu hanımın genç kızlık adı Matilde Viscontini’ymiş. Kitabı tanıtan V. del Litto onun çok genç olmadığını, yirmi sekizinde olduğunu söylüyor. O zamanlar öyleymiş, yirmi sekiz yaş ihtiyarlığın eşiğinde bir yaşmış. Matilde on yedi yaşındayken kendisinden yirmi yaş büyük kabasaba bir adamla, polonyalı bir subay olan Jan Dembowski’yle evlenmiş. Bu genç subay önce Fransa’nın sonra İtalya’nın hizmetine girmiş. Matilde iki erkek çocuğu olduğuna aldırmayıp Jan’dan ayrılmayı göze almış ve İsviçre’de yerleşmiş. Orada Ugo Fascolo diye serüvenci bir şairin aşk gösterilerinden bunalmış. Bu biraz soğuk kadına bu defa Milano’da Stendhal baskı yapmaya başlamış. Stendhal ne yaptıysa Matilde yumuşamamış ama sonunda yumuşamış. Görüşmeye başlamışlar.

Matilde bir ara Toscana’ya iki oğlunu görmeye gitmiş. Stendhal ayrılığa dayanamamış, sevdiğimi bir görsem yeter diye düşünüyormuş. Kılık değiştirip hödük gibi kara gözlük takıp Matilde’in bulunduğu kente gitmiş. Küçücük kentte karşılaşmaları zor olmamış ama Matilde onu soytarı gibi görünce çok sinirlenmiş. Küçücük bir mektup göndermiş Stendhal’e. Davranışınız onurlu bir adamın davranışı olamaz diye yazmış. Üç gün o kentte Mecnun gibi sokak sokak dolaştıktan sonra çaresiz oradan ayrılmış Stendhal. Floransa’ya gitmiş, oradan Matilde’e ardı ardına nağmeler göndermiş ama tutturamamış. Milano’da gene görüşmüşlerse de Matilde ona yüz vermediği gibi terbiyesini bozmadan ağzına geleni söylemiş. Ele güne karşı ayda iki defa şöylesine görüşme kararı almışlar, ne var ki Matilde ona bundan böyle elini sürmemiş ve çok geçmeden de ölmüş. De l’amour işte bu aşkın ürünüdür diye yazıyor kitaplar. Aşık olan adam her ne kadar duygularının tutsağı da olsa biraz ağır olmayı daha doğrusu kendini ağırdan satmayı bilecek. Aşkından iflahın kesilse de göstermeyeceksin. Kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyeceksin. Biz bunu geç öğrendik.

Belki gelecek zamanlarda kitabın sağını solunu karıştırırım gene ama onu sabır gösterip okuyabileceğimi hiç sanmıyorum. Aşk üzerine yazılmış bir düşünce kitabı olmaktan çok aşkını yüzüne gözüne bulaştırmış bir faninin kendini avutmak için yazdığı bir kitap bu. İsteyen benden alıp okuyabilir.

644820cookie-checkOkuyamadıklarım

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.