Renkler ve çiçekler

Renkler hayatımızın en güzel başka’sı. Bu yüzden, ASAF’ca düşünebilirsek, renkler hayatımızın saygı’sı. Saygının takdiri ise çiçeklerle belli ediliyor. Çiçekler ise rengarenk. Belki bu yüzden renkler ve çiçekler birbirini hatırlatıyor, ve hep başkalarına duyulması gereken saygıyı hatırlatıyor..
Hayat siyah-beyaz filmler gibi olsaydı, ne kadar şişli görünürdü gözümüze. Renkli filmler, renkli televizyonlar hayatımıza girdiğinde ne çok sevinmiştik, çocuklar gibi…çocuklar da çiçekler gibi renklidir…
Çocukken, kıpkırmızı bir elma yerken, ”Pamuk Prenses ve Yedi cüceler” masalında ki kadar kırmızı bir elmayı yerken düşünürdüm, ”acaba ilk kim kırmızı demiş bu elmaya, niçin can erik için yeşil demiş de mavi dememiş?” diye kendi kendime soru sorardım, cevabını bulamazdım elbette, kendi kendimi eğlendirmek için, fıkralar yazmaya çalışırdım, gülerdim de kendi düşünüp-yazdığıma…sanırım insan kendi kendisiyle dalga geçmeyi çocuklukta öğreniyor, bu da alıngan olmamayı öğretiyor insana, buluttan nem kapmamayı öğretiyor, giderek başkasının eleştirilerine gülümsemeyi öğretiyor, kin tutmamayı, aksine mizahın önemini öğretiyor…Atalarımız çok doğru söylemiş, ”bir kahkaha, bir kilo pirzola etin yerini tutar” diyerek.
Herkesin sevdiği renkler ve çiçekler vardır. Bu her zevke göre değişir ve tartışılmaz. Derler ki, ”Zevkler ve renkler tartışılmaz”…Bence de doğrudur. Saygı duymak lazım. Hatta sesler de tartışılmaz. Benim çok beğenerek dinlediğim bir ses, başka birisine hoş gelmeyebilir. Bu yüzden ne çok Sanatçı vardır ve herkesin bir beğeneni vardır muhakkak…
Renkler deyince aklıma Ressamlar ve paletlerindeki boyaları gelir. Boya kokusunun insanı nasıl yıprattığını hiç düşünmezdim çocukken, çünkü sadece ağaçtan yapılmış boya kalemlerim vardı, ağacın kokusu ise güzel ve zararsızdı…Kalemtraşla boya kalemlerimin ucunu açarken, hem güzel bir koku çıkardı hem de gül gibi bir şekil çıkardı ortaya, yontulan kalemlerden…
Renkler deyince aklıma raflara dizilmiş rengarenk yumaklar- iplikler gelir. Çocukken annemle pazara gittiğimizde, önünde dakikalarca durup seyrettiğim orlon ve yün yumakların satıldığı yeri hatırlarım. Renklerin güzelliğini ve canlılığını yıllar hatıramdan hiç silemez, en gelişmiş objektifle çekilen bir fotoğraf dahi, o renklerin biraradaki güzelliğini anlatmaya kafi gelmez…Akşam olduğunda, yün ören bir kadının masumiyetini, çalışkanlığını annemde görmüştüm. Sislerle yün örmenin insanı ne kadar dinlendirdiğini keşfetmiştim, çocukken. Çünkü yün örerken, elleriniz ve gözleriniz renklerle konuşup-dertleşiyor…
Renkler denince aklıma, rengarenk meyvelerle-sebzelerle dolu manavlar-pazarlar gelir aklıma, bilhassa Beyoğlu Balık Pazarı…Çıplak ışıkların altında, akşamleyin de alışveriş yapabileceğiniz, insan sesleri eşliğinde, rengarenk meyveler, yeşillikler, balıklar, seyretmeye doyum olmaz…
İlkokullarda öğrendiğimiz ”Yerli Malı Haftası” günlerimiz, sınıflarımızı şenlendirir, renklendirirdi çocukluğumuzda…ve her şeyi ilk öğretmenimiz annemize ve öğretmenlerimize borçluyuz daima…Anne demek öğretmen demek, öğretmen demek anne veya baba demek, bu yüzden, Mayıs ayının ilk pazar günü kutlanan ”Anneler Günü”, bence, anne ile öğretmenler günü anlamındadır…
Herkesin kendisini ifade ettiği bir rengi vardır, beğenir…Siyasi parti tercihinde de bazen sorulur, ”sizin renginiz nedir?” diye…Ben mazide ”mavi” derdim. ECEVİT MAVİSİ…Artık Bülent ECEVİT yok. ”Bütün renkler hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” diyor, şair-filozof Özdemir ASAF…”Çiçeklerin adlarını birbirlerine benzemezlikleri adlandırır, çiçekler bir şölen yaşamda, renklerin en büyük orkestrası”diyor…
Bir Ozanımız AŞIK Veysel ŞATIROĞLU diyor ki, ”Beş günlük dünyada, Ey Ademoğlu, İncitme canı, İncitme”…
49 yasında yazdığı ”Uzun ince bir yoldayım” şiirinde ”Uykuda dahi yürüyom, Kalmaya sebep arıyom, Gidenleri hep görüyom,Gidiyorum gündüz gece” diyor.
Çiçek hastalığından gözünü kaybeden Ozan, ”Milletime,evladıma bir hatıra olarak,kendi ağzımdan duysunlar dinlesinler diye bunu söylüyorum” diyor, ”Muhterem vatandaşlar, Ben lütfen sizlere kendi ağzımdan anlatacağım, Ben Şarkışla’nın Sivrialan köyünde 1894’te dünyaya gelmişim. Dünyaya gelişimde herkes gibi değil, Annem rahmetli koyun sağmadan gelirken, yol üzerinde dünyaya getirmiş beni, yedi yaşıma kadar ben de herkes gibi, kostüm seğirttim, güldüm oynadım, yedi yaşımda çiçekten iki gözlerimi kaybettim, ondan sonra 9-10 yaşımda bu saza başladım” diyor…yaşadıklarını ve kendisini ve rengini içtenlikle yiğitçe söylüyor, bu samimiyet, bu dürüstlük, Ozan Aşık Veysel’i Evrensel Ozan yapıyor…Rock Ozanı Fikret KIZILOK, Aşık Veysel 21 Mart 1973 de Hakk’a yürüdüğünde, ustasının ardından kendi bağlamasını kırdı ve o günden sonra plaklarında bağlamaya yer vermedi…Bu da Fikret KIZILOK’un düşünce ve davranış rengi, saygı duymak en gerekli hakkımız…
Ve Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK diyor ki, ”Tüm insanlığı tek bir vücut gibi düşünmelidir”…insanlığa çiçekli bir yol gösteren bu sözün üstüne, ancak bu evlatları doğuran anneleri, öğretmenleri kutlamak, böylesine Liderleri ve Ozanları tanımış, dinlemiş bir insan olarak, kaderimize sevinmek gerek diye düşünüyorum…ne mutlu insanlara, rengarenk çiçekler gibi insanca olanlara…

1635160cookie-checkRenkler ve çiçekler

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.