SEÇMEN CELSEYİ KAPADI

Öldü derken tersi oldu. Komada yatmakta olan demokrasimiz artık yıkıldı zannedip cenaze hazırlıklarıyla uğraşırken bir baktık ki kalkıp koşmaya başlamış.

Demokrasinin beşiği Anadolu’dur derler. Aydın’ın Didim ilçesindeki Milet (Miletos) 4000 yıllık tarihi ve MÖ 5. yüzyılda Marmara ve Karadeniz’e uzanan 98 kolonisiyle bölgemizin en önemli bilim ve felsefe merkezlerindenmiş.

Bazı tarihçiler demokrasinin de doğduğu yer olarak Milet’i işaret ederler. Diyelim ki abartı! Antik çağın ilk bilinen demokrasisi Atina bize ıslık mesafesindedir. Atina Edirne arası, Ankara Artvin arasından çok daha kısadır.

Demokrasi 500 yıl sonra Atina’dan Batı’ya doğru Roma’ya (MÖ 47) sıçramış, 1500 yıl sonra Büyük Ferman (1215 – Magna Carta) ile İngiltere’ye uğramış, 2000 yıl sonra da okyanusu aşarak Amerika’ya (1789) ulaşmıştır.

Her nasılsa, şu Milet’in nimeti “demokrasi” bir  türlü Doğu’ya yönelmemiş, Asyalıları kimsesiz bırakmıştır. “Kimsesizlerin kimsesi” olarak da tanımlanan “cumhuriyet” bize Balkan imparatorluğu olarak da yorumlanan Osmanlı’nı yıkılması sonrası kurucu önderlerin haybeden armağanıdır.

Cumhuriyetin de kıymetini bilememiş, 100 yıl içinde yıkılmaya yüz tutacak bir duruma getirmiştik. Osmanlıcılık hayaliyle yağma ve talan sarmalında boğulan devlet erkanı küçük düşüp düşündürücü bir tablo çıkmışken son yerel seçimde siyasi önderlik siyasilerin elinden gariban seçmenin (halkın) eline geçmiştir.

Seçim sonuçlarını bazı gazetelerimiz, haklı olarak şu başlıklarla duyurdular: Gazete Pencere: “Halk Devrim Yaptı”. Sözcü: “Sandıkta Devrim”. Evrensel: “Halk Düzeni Bozdu”.

Pencere
Sözcü
Evrensel

GELECEĞE ETKİLERİ 

Türkiye dışında 12 ülkede daha Türkçe konuşuluyormuş. Diğer yandan on yıl önce düzenlenmeye başlanılan “Türkvizyon Şarkı Yarışması”nda bugüne değin Türkmenistan’dan Başkurdistan’a, Moğolistan’dan Macaristan’a azınlık ya da göçmen olarak da olsa bir şekilde Türkçe konuşulan 60 ülkenin adı geçiyor.

Acı da olsa itiraf etmeli ki Türkçenin ağırlıkta konuşulduğu ülkelerin tamamı bugün otoriter Asyalı devletler topluluğudur. Hatta Türkçe, Moğolca, Fince eklemeli dil grubunda bulunan Macaristan da dahil olmak üzere.

Gazete Pencere’nin başlığında olduğu gibi “Halk Devrim Yaptı” saptaması Türki cumhuriyetlere ve tüm otoriter Asyalı devletlere umut ve emsal olacak bir seçim sonucu çıkardı. Artık kimse Asyalı diktatörlere ömür boyu mahkum değil. Halk isterse baş belasını gönderir.

MİLLİYETÇİLİK KİLİDİ

Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Milli Birlik” tam ortadan “Milli İkilik” olarak ayrılmış, her iki cumhurbaşkanı adayı da %50 barajını ilk turda geçememişti (2023).

Küçük miktarlardaki oy potansiyelinin bile hikmet kabul edildiği günler yaşamıştık. MHP’den ayrılan Ümit Özdağ ile yine MHP’den atılan Sinan Oğan’ın ikinci turda kimi destekleyeceği kritik bir öneme haiz oldu.

Sinan Oğan, tarihi deklarasyonunu yaptı ve sahneden çekildi; “HDP üzerinden oluşturulan kilit parti durumunu Türk milliyetçilerini kilit haline getirdik. Türkiye’de güçlü ve milliyetçi seçmen kitlesinin görülmesine katkı sağladık. İkinci tura kalan adayların bizim söylemlerimize sarılmalarını sağladık. Bizi dikkate almayan, saymaya gerek görmeyen, bizim siyasi hareketimizi saydığını gördük.” 

Allah için kabul etmeli ki hakikaten “kilit” roldeydi o günlerde. Rüzgar da uygundu.

Oy zamanlarında kamuoyu oyuncağa döndürülür. Siyaset bilimciler kamuoyunun yapılıp bozulabilen bir olgu olduğundan söz ederler. Üfürülen yapay rüzgarlara “Rıza Üretimi” de deniyor.

Siyasette rüzgar medyayla yaratılır. Rıza üretimi bazen Sahte Bayrak ile de mümkündür. Sahte Bayrak için aşağıdaki bilgileri alıntıladım.

Sahte Bayrak, gizli örgütlerin ya da istihbarat örgütlerinin halkı kışkırtmak ya da yönlendirmek amaçlı kendi yaptıkları bazı olayları hedefteki kişiler yürütüyor gibi göstererek kamuyu aldatmak için tasarladıkları gizli operasyonlardır.” 

31 Mart (2024) yerel seçimlerinde “Milliyetçi” Hareket Partisi (%4,9) ve MHP’den kopma Zafer Partisi (%1,6) toplamda %6 bile olamadı.

Millet, milliyetçilik kilidi uydurmasını yutmadı. Kilidi de, zincirlerini de söktü attı. Çünkü kayırmacılık ayrımcılıktır. Demokrasiyi bitirir.

YENİ BİR DÖNEM

31 Mart akşamı Ankara’da seçim sonuçlarını değerlendiren Özgür Özel’in açıklamalarını not aldık:

“Bu sonuçları bizleri rehavete sevk edecek bir galibiyet olarak asla değil, seçmenin bize açtığı bir kredi olarak gördüğümüzü ifade etmek isterim… CHP sosyal demokratların partisidir ama aynı zamanda milliyetçi demokratların, muhafazakar demokratların, Kürt demokratların aynı anda birlikte oy verebildikleri partidir. Bunu bu seçmenleri CHP’li yaptık olarak okumuyoruz… Bize verdikleri bir görev olarak addediyoruz, bu emaneti alıyor ve başımızın üstüne koyuyoruz.”

Aynı akşam İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun söyledikleri basında yazılmadı. YouTube üzerinden derledim: 

“Kutuplaşma yerini çok sıcak bir kucaklaşmaya bırakacak… Sevgi ve saygı dili hakim olacak… vatandaşlar, özellikle gençler fikirlerini korkusuzca haykıra haykıra ifade edebilecekler. Kadınlar sosyal, ekonomik ve siyasal hayatta cesurca mücadelelerini güçlendirecekler. İşçiler, emekçiler adil yaşam taleplerini yüreklilikle dillendirecekler. Emekliler yılların alın terinden doğan haklarını bu seçimle merkezi iktidara da haykırmış oldular.”

“Bu şehrin çok güzel derin ve kadim renkleri. Bu şehrin insanları, Kürtleri, Alevileri, Ermenileri, Çerkezleri, Anadolu’nun tüm şehirlerinden bu şehre göç etmiş insanlar haklarını özgürce savunacaklar.”

Seçime bir gün kala (30 Mart) yayınlanan “Safkan Melez” yazımda bu yurdun derin ve kadim renklerinden bahsetmiştim. Hititlerden Perslere en az 40 medeniyetin etkisi içindeyiz. Müslüman, Yahudi, Hristiyan, Alevi, Sünni, Şaman, Deist, Ateist kaynaşmışız.

Sadece Türkçe değil, Kürtçe, Ermenice, Farsça, Arapça, Latince, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Rusça, Çince her lisanla bağımız var. Çav Bella veya Felicita ya da Alta Gracia. Ve hatta Lasciatemi Cantare: “Bıktık Amerikan namelerinden, bırakın da şarkı söyleyeyim”.

Bütün Avrupa’da toplam 3000 çeşit yöresel bitki varken bu sayı yurdumuzda 3500’ü buluyormuş. Topraklarımızdaki bu bereket kültürümüze de yansımış. Özellikle müziğimiz hiçbir diyara nasip olamayacak raddede engin ve zengin kaynaklara sahiptir.

Bu zenginlik kurak ve çorak yurtlara oranla Akdeniz, Karadeniz, Ege ve Marmara’yla bereketlenenlere ekip biçmeden ekmek sunmuş. Zahmetsiz uyum sağladığımız için hayatı da zahmetsiz zannediyor olabiliriz.

Bunca medeniyete ev sahipliği yapmış ülkenin paydaşları, kültürel öncülüğü de elinde tutması gerekirken, sonradan görme kopyacılık ve kardeş kavgaları iki asılık mukadderatımız olarak tarihe yazıldı.

31 Mart seçimlerinde halk uyarıda bulundu. Birbirimize girme değil, birbirimize güvenme evresine geçmeliyiz.

Kuzey’de Hristiyanlık, Güney’de İslamiyet, Batı’da NATO, Doğu’da Şanghay Beşlisi, Şark’ta feodalizm zorbalığı, Garp’te kapitalizm laçkalığı, tarihte haçlı kuşatması, rivayette Kerbela hatırası bizleri bizlerden uzaklaştırmamalı. Kardeşlik ve demokrasinin en büyük düşmanı milliyetçilik, dincilik ve mezhepçiliktir.

MACAR BELA BARTOK VE OMEGA ORTAKLIĞI

Anadolu Ajansı’nın haberine göre Türkiye’nin Budapeşte Büyük Elçisi Hasan Kemal Gür Macarca ile Türkçe arasında yaklaşık 4000 ortak kelimenin olduğunu söylemiş (18.10.2012).

Bela Bartok

1936 yılında Atatürk’ün davetiyle Macar besteci, piyanist, halk müziği derleyicisi, etno-müzikolog Bela Bartok (1881-1945), araştırmalar yapmak üzere Türkiye’ye gelmiş. Ahmed Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin ve Necil Kazım Akses’le Anadolu müziklerini notalamışlar. Bela Bartok’un çalışmaları 1976 yılında Macar Bilimler Akademisi tarafından yayınlanmış.

Bela Bartok gibi “Omega” rock grubu da Macar’dır. Omega, 26 Haziran 1982’de “Türkiye’deki ilk yabancı rock grubu konseri” duyurusuyla İstanbul, Açık Hava Tiyatrosu’nda bir konser vermiş.

İlk denecekse daha önce, 1981’de Alman Folk-Jazz-Rock topluluğu Embryo’nun Ankara’da izlediğimiz konserini atlamamak gerek. Cazkolik dergisi 2018’deki Embryo’nun ikinci konserlerini “ilk kez geliyor” diye duyurmuş ama yurdumuzun elitleri de cesur. Maşallah. Kaldı ki Embryo’nun öncesi de mutlaka vardır.

Biz dönelim Omega’ya. Barış Manço & Kurtalan Ekspres’i en çok etkileyen topluluklardandır. 1986 yılında Hey Dergisi için Bursa, Kapalı Spor Salonu konseri öncesi yapmış olduğum röportajda Kurtalan Ekspres’in gitaristi Bahadır Akkuzu anlatmıştı. Benim gibi hariçten gazelci müzikseverlerin arşivlerinde baş köşededir Omega.

Omega

Beş dakika zamanı olanlar Omega’nın Sibirya-Baykal Dağları’nda eksi 40 derecedeki Lena konserinde kaydedilen Rus Rüzgarları’nı lütfen dinlesinler.

https://www.youtube.com/watch?v=9QBOh2xUY_w

Yani Omega yabancımız değildir. Aynı zamanda bir saat markasıdır ki saatlerin şahıdır. Uzun ömürlüdür. Eskileri sade ve zariftir. Biliyorsunuz Atatürk’ü de korumuştu. Harp Okulu yıllarında aldığı Omega saat olmasaydı 10 Ağustos 1915’de Çanakkale Conkbayırı’nda şarapnel parçası göğsünün sağ tarafına isabet ederek mutlak bir ölüme sebebiyet verecekti.

1939’dan gazete haberi

“Çanakkale Geçilmez” sözü Omega saatin şehitliğiyledir. Atatürk’ün vefatından iki ay sonra 16 Ocak 1939’da gazetelerde bir haber yayınlanır. Omega fabrikası saatin aslının ya da fotoğrafının kimde olduğunu bildirene 1000 İsviçre Frangı vereceğini, saati de 250 bin Frank’a alacağını bildirir.

Gelin görün ki bugün bile o saatin akıbeti belirsizdir.

MACARLARLA BENZEŞEMEYECEĞİMİZ BENZERLİKLER

HUN – HUNGARY

Macaristan’ı 1998’den bu yana 26 yıldır aralıksız yöneten başbakanı Viktor Orban demiş ki “biz Kıpçak Türkü’yüz. Bizi Avrupa’da Barbar Hunlar ve Atilla’nın torunları diye aşağıladılar.” Avrupalılar bizi kıskanırlarken Macarları da çekemedikleri ortaya çıkmış oldu. Yalnız Macar başbakan Viktor Orban ile bizdeki devlet erkanı hiç benzeşmezler!

Viktor Orban

Aşağılanan Viktor Orban’ın aşağıda bize benzemeyen 10 niteliğini alıntılı-yorum;

—- Her fırsatta dinden bahsetmesinden anayasayı ve yasaları değiştirip yargıyı ele geçirmesine,

—- Tüm ihaleleri yandaşlarına vermesinden muhalifleri tehdit etmesine,

—- İtibardan tasarruf olmaz deyip ekonomi kötüye giderken çok çocuk yapmayı teşvik etmesine,

—- Devlet varlıklarını satmaktan, muhalefet belediyelerinin kaynaklarını kesmeye,

—- Üniversitelerin yönetimlerini muhafazakâr özel vakıflara devretmesinden LGBT gruplarına saldırmasına,

—- Devlet televizyonunda ana muhalefet adayına tüm kampanya boyunca yalnızca beş dakika ayırmasından kamu kaynaklarını iktidar partisini desteklemek için kullanmasına,

—- Tüm olumsuzlukları dış güçlere bağlamasından Avrupa Birliği’ne açıkça meydan okumasına,

—-  Medyanın büyük çoğunluğunu satın alıp geri kalanına korku salmasına,

—- Putin yalakalığından Trump işgüzarlığına,

—- Durduk yerde şanlı tarihlerinden bahsedip ülkeyi mafya devleti haline getirmesine hiç mi hiç benzeşemeyiz.

El “alemin” karşısında mahcup duruma düşmemek için yöremizin töresini hadde-i tedkik eylemeli.

_____________________

Müzisyen de olan yazarımızın diğer çalışmalarına https://sedatsarici.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

 

2768410cookie-checkSEÇMEN CELSEYİ KAPADI

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.