Sen Hamlet değilsin!

Bir karavan kampı içinde hayatlarını devam ettirmeye çalışan bir seramik ustası, fakat seçtiği müzik, giydiği kıyafet, karavan üstünde sembolü ile bizi yaşayan 68 kuşağının bir parçası olduğunu hissettiren bir hava var. Sahnenin bir yanında kahvesini yudumlayan saçı sakalı birbirine karışmış genç ve sahnenin orta kısmına doğru önündeki kitaplar ve yazı masası olan bir kadın…

Üç insan bir sahnede belki henüz oyun başlamadan bize mesaj veriyor…

Günümüzde olduğu hissi ise çalan müzik, içerikten daha çok cep telefonu ve hoparlöre bluetooth ile bağlı olması, bir müzik sitesinden seçilen müzikler.

Bugünden geçmişe bakış ya da geçmişin bugün ile yüzleşmesi…

Seyirciler salona girerken, ellerinde ki biletlerin üzerindeki rakamları izliyor. Seyirciler karanlığın içinden süzülen ışığın altında gelecek seslere, hareketlere, belki de sadece eğlenmek, belki de bir anlık durumuna uygun bir şeyler duymak için oradalar. Sahnede üç insan, salonda onlarca insan… Sahnede bulunanlar sanki seyirci yokmuş gibi kendi rollerine hazırlanıyorlar, seyirciler de seyretmeye hazırlanıyor, cep telefonlarını sessize alıp, bir grup insan ise sahneyi cep telefonun kamerası ile kayda alıyor…

Oyun başlama saati geldi.

Oyuncu ilk sesi verir ve oyun başlar… Sessizce söylenen artık ses ile söylenmeye başlar.  Kostüm, dekor, müzik: harekete ve sese dönüşür…

Çocuklar, seçemedikleri ebeveynleri, terk edilmişlikleri, yalnızlık içinde ama hep bir aradaymış gibi yapılarak büyümeleri… Oyunun kırılma noktasında seçmenin ne kadar güç olduğu, özgüven eksikliği, kulaktan dolma inançların hayatı nasıl biçimlendirdiği, trajedinin komediye dönüştüğü, yaşayan ve sorgulayan için ise drama dönüşen kara mizahın bir parçası olduğunu görüyoruz… Kendi günlük sorunları ile uğraşan ama çözüm arayışı yerine var olan ile idare eden, sorunları zamana yayan bir anne… Hayatına biçim veren yıllara duyduğu özlem ve o özlemi yaşayarak, tercih etmek zorunda kaldığı hippi yaşam (burada sembol karavan ve kamp) gösteren, sanki yıllar geçmemiş gibi o saflığı arayan bir annenin iki farklı babadan olan çocukları ile anlık yüzleşmesi… Kırılma noktası, çünkü yüzleşme bir anlamda parçalanma demektir…

Olayın kurgusu anne (Leyla) çocuklarına bir açıklama yapmak istediği gün başlar, o önemli açıklama üçüncü evliliğin bir panoya asılan yazı ile ifade edilen duyurulmasıdır. Söz direkt söylenmez, çünkü direkt söylemek Leyla’ya göre kötü şans getireceğine inanç vardır, dolaylı, dolaşılarak söylenir ama etkisi değişmez.  Leyla’ya Taylan’ın amcası, kocasının kardeşi yıllar sonra evlilik teklif etmiştir ve kabul görmüştür. Fakat geçmişin kötü anları Taylan’da canlanmıştır, çünkü amcası kardeşini solcu diye ihbar etmiş, Metris cezaevinde ölümüne giden yolu açmıştır.

Kardeş, kardeşi bir anlamda öldürmüştür…

Leyla dul kalmıştır ama kısa süre sonra yaşam tercihine uygun olarak başka bir erkek ile evlenmiştir. O evlendiği kişiden de kızı Lerzan hayata gelmiştir.

Leyla, Lerzan ve Taylan ile karavanda yaşamaktadır ama kullanmadıkları evleri de vardır, henüz satılmamıştır, o evde yaşanmış anılar vardır. Kısa sürede anlaşılacağı üzere o ev amcanın Leyla’ya evlilik etme sebebidir.

Taylan bu haberi duyar duymaz annesinin kararını değiştirmek için sert tepki verir, çünkü bilmektedir; amcası babasını öldürdüğünü! Bir anlamda verilen tepkiler ile Shakespeare’in Hamlet’i şimdiki zaman içinde Taylan’da vücut bulmuştur.

Taylan bir cafe’de çalışmaktadır ama aynı zamanda oyuncu olmak için seçmelere hep Hamlet oyunu ile katılır. Hamlet ile kendisini eşitlemiştir.

Lerzan ise abisinin aksine analitik düşünmekte ve hayata matematik kuramları arasından bakmaktadır. Yalnızdır, çaresizdir, çıkış kapısını tek başına bulacak kadar da cesareti yoktur, çünkü anne onu öyle bir markaja almıştır ki, o çemberin içinde kaderi ile baş başa gibidir.

Taylan 68 kuşağı içinde bizim tarihimiz içinde sembolik bir isimdir. Bir dönem bir çok anne ve baba çocuğuna Taylan ismini vermiştir. Devrimci ve 68 ruhunu Taylan ismi ile sembolize edilmiş ama o Taylan kendisini bir oyun kahramanı ile özdeşleştirmiştir, bir anlamda kendisini ifade ederken yaşamdan kopuk, yaşamın içindedir… Sınırlanan bakış açısı içinde tepkisini yüksek ses ile ve keskin hareketler ile verir…

Oyunun içeriğine çok girdik ama bizi esas sahneye bağlayan ise oyuncuların performansıdır… Nesrin Kazankaya (Leyla) o kadar başarılı bir şekilde hayat verir ki, evet o 68 kuşağının saf, isyankar, barış, sevgi ve “çakarları” kıran, belirli anları seçerken dinsel ritüellere bağlı, o ritüellere uyduğunda mutlaka mutlu ve eklediği olacakmış hissi içindedir ve onu başarılı bir şekilde tepkileri, çocuğunu kucaklaması, çocukları ile diyalogu, seçilen dans figürleri, seçilen müzikleri ile o anne kucağını göstermektedir…

Nesrin Kazankaya yanında Barış Yalçınsoy ise gerek sesi, gerek hareketleri ile oyunun odak noktasındadır… O bir anlamda Hamlet’i canlandırır, diğer anlamda Taylan’dır… Annesi ile sevgi- nefret ilişkisini o kadar iyi vermektedir ki, yüzüne fırlatılan alçılı su, o su ile oluşan duygu kabarması ve annesi ile yüzleşmesi… Birbirini anlamayan aslında kelimelerin derinliklerinde anlayan bir yüzleşmedir. Leyla oğluna kendi gerçekliğini, oğlunun gerçekliği içinde açıklar: “sen Hamlet değilsin!”.

Biraz gölgede kalmış gibi hissetmişsinizdir kızı Lerzan (Liona Süzme), fakat öyle değildir. O, o kadar başarılıdır ki, seyirci ile yaptığı diyalog, oyunun ana damarını sessizce ve inceden inceye çizmektedir. Yurtdışına gidişi ve dönüşü, aslında onun çizdiği alan içindedir tüm çatışmalar. Aracı olmak istemektedir, fakat annesini de çok sevmektedir. Farkındadır ama güçsüzdür. Benim gözümde canlandırdığı rolüne verdiği o masum duruşu, sesi, şarkılarda ki vurguları ile öne çıktı…

Oyunda başarılı oyuncular bir birinin başarısını daha görür kıldı, hepsinin başarısı oyunu bir bütün görmeleri, her anını her sahnesini o ortak duygu üzerine inşaat etmeleridir… Müzik, dekor, kostüm, konu, ışık öyle birbirinin besliyor ki, seyirciye olayın örgüsü bilinçaltına ilmek ilmek işleniyor… bir anlamda 68 kuşağı, diğer anlamda modern insan eleştirisinin kara mizahi yorumunu oyunda görmüş olduk…

__________________

Sen Hamlet değilsin

  • Yazan, Yöneten: Nesrin Kazankaya
  • Dramaturji: Şafak Eruyar
  • Yönetmen Yardımcısı: Barış Yalçınsoy
  • Dekor Tasarımı: Sabahattin Özbakır
  • Işık Tasarımı: Önder Ay
  • Kostüm Tasarımı: Nilüfer Moayeri
  • Reji Asistanı: Liona Süzme
  • Oynayanlar: Nesrin Kazankaya, Barış Yalçınsoy, Liona Süzme
2738970cookie-checkSen Hamlet değilsin!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.