SİMÜLASYON EVRENİNDE MUTLU OLMAMIZ MÜMKÜN MÜ? MODERN TOPLUMUN MUTSUZ BİREYLERİ

MÜNİR KARATAŞ* – Mülteci geçişlerin en yoğun olduğu bir yerde yaşıyoruz. Midilli Adası’na en kısa mesafede olan sahilleri ile ünlü bölgede yer alan yerel işletmelerin bir çoğunda geçişlerin yoğun olduğu dönemlerde dürbünler vardı. İlk gördüğümde şaşırmış bir anlam verememiştim. Sorduğum bir yerel işletme sahibi “Müşteriler istiyor, biz de aldık” demişti.

İstanbul’a yakınlığı nedeniyle pandemi ile başlayan süreç ve sonrasında yaşlı, genç demeden insanların yerleşmek için akın ettiği yerlerden birisi bizim bölgemiz. Yerel işletmelere günü birlik ya da tatil amaçlı gelen insanlar kurdukları öğlen ve akşam rakılı balıklı masalarında “neşe” içinde bağıra çağıra muhabbet ederken masadaki birisinin farkettiği mülteci botları sonrası mekânın garsonundan dürbün istenir. Masadaki herkes konuşmayı keser, sanki sürreal bir film sahnesindeymiş gibi Midilli’ye geçmeye çalışan botları izleyerek aralarında “Geçmek üzere, az kaldı, o büyük gemiden kurtulabilecek mi?” diye botlar üzerine aralarında iddiaya varan konuşmalar yapılır, bir süre botlar izlenir. Bu arada elindeki iPad’i ile annesinin yanına gelen çoçuk annesi tarafından gözünden dürbün indirilmeden uzaklaştırılır.

Botların dürbün mesafesinden çıkması sonrası da masadaki herkes kahkahalı muhabbetlerine kaldıkları yerden devam ederler. Ertesi gün de sahile vuran çoçuk bezleri, düğün fotoğrafları, can yelekleri, delinmiş botlar, ilaçlardan oluşan “dehşet” yığının yanında piknik yaparak denize girerler.

Fotoğraf: Nurcan Güzel

Gerçekliği yitirmişlerdir çünkü.

Günümüz modern toplum bireyleri Körfez Savaşı’nı, bir ülkedeki iç çatışmaları ya da Mısır Tahrir Meydanı’ndaki yaşananlar ile Gazze’deki katliamların canlı/banttan yayınlanan görüntüleri ile akabinde reklam kuşağındaki şampuan reklamını aynı “duyarsızlık ” ile izler. Takip ettiği diziye başladığından ise onun için biraz önce izlediği savaş bitmiştir.

Modern toplum bireyinin yaşadığı bu evren simülasyon evrenidir. Her şey görüntülerden ibaret ve cansızdır, değişim ve belirsizlik doğasıdır. Baudrillard’ın dediği gibi bu çağ anlamsızlık çağıdır. Anlam ortadan kalkmıştır iyi ve kötü birbirine karışmıştır.

Günümüzde istisnasız her kavram artık kitle iletişim araçlarından akmaktadır. Bireyler teknolojin yarattığı Simülasyon Evreni’nde adı ne olursa olsun herhangi bir şeyi derinlemesine düşünememektedir. Birey iletişimini sağlamak adına yaratılan yapay zekâ destekli bu kitle iletişim araçları kendilerine yüklenen işlevden yani aracı olma konumundan çıkmışlardır. Bireylerin farkında oldukları ama rahatlarını bozmamak adına herhangi bir girişimde bulunmadıkları olgu / durum için “yine birey eliyle yaratılmış yarı organik yapay zekâ formlarının tahakkümü/hegomanyası altındayız¨ demek abartı olmaz.

İşin daha vahim boyutu tüm bu evrenin bir “yeni kültür biçimi” olarak lanse edilmesi ve kabul edilmesidir. Yetmez tabii bu durum, yeni çağ felsefecileri diye adlandıran, geniş kitleler tarafından da kabul görmüş “Yaşam Guruları” tarafından simülasyon evreni de arzın merkezine doğru  derinleştirilmektedir. Hiper-Gerçeklik çağındayız yani…

Maalesef yeni kültürü yaşam biçimi olarak derinleştirilen bu evren, birey için daha mutlu bir yaşam sağlamaktan da uzaktır. Simülasyon Evreni’nin “modern yaşamı”, mutsuz, yaşamın tadına varamayan, varamadığını da farkedemeyen, etse bile değiştirmek için rahatını bozmaktan kaçınan, erdemlerini de kaybetmiş bireylerden oluşan toplumlar inşa etmiştir.

Bu bir sav değildir. Yapılan istatistikler içinde sadece çoçuk, genç, orta yaşlı, yaşlı farketmeden tüm katmanlardaki insanlar arasında ciddi boyutta yaygınlaşan psikolojik bozukluklara ve bu alandaki ilaç kullanımı ile ilgili verilere bakmak yeterli olacaktır. Bu verilerin üzerine  bir de sağlıklı yaşam için vitamin haplarını ekledimizi düşünün. Ben bu duruma toptan “ haplara bağlımlı çelimsizlik” diyorum. Simülasyon evreni bir hap ise bizler de haplara bağımlı çelimsizleriz…

Modern yaşam ile birey mutluluk ilişkisi oldukça karmaşık gibi görünse de modernitenin beraberinde getirdiği bir çok etkenin bireyler üzerinde mutsuzluk etkisi yarattığı, mutsuzluğu derinleştirdiği önümüzde yadsınamaz bir gerçek olarak durmaktadır.

Hemen hemen yılda bir kez mutlaka ve tekrar tekrar okuduğum Albert Caraco’nun ¨Kaosun Kutsal Kitabı¨nda, nesnelliğin fanatiği, en çok sevdiği şey olan uygarlığın ihanetine uğramasına öfke duyar. Caraco’nun berrak karamsarlığına Nietzsche de bile rastlayamayız. Üretmemize ve tüketmemize, dünyanın sonunu hazırlayan şehirleşmemize, üst üste koyduğumuz beton yığınlarımıza, budala politikacılarımıza, yok olmaya mahkum kitlelere ve böcekleşmiş yığınlar ile gökten firar etmiş tanrılaradır beddua ve laneti. Bu yüzden de doğrudur söyledikleri.

Hızlı yaşamın temposu ve bunun yarattığı stres, sosyal medyanın yaygınlaşması ile yaratılan sanal, göreceli insan ilişkilerindeki yüzeyselliğin doğal sonucu gerçek ilişkilerin azalmasının hatta yok olmasının birey mutsuzluğuna neden olduğunu inkar edebilir miyiz? Artık dokunmanın, yüzyüze iletişimin, hatta telefonda konuşmanın yerine alanları bir düşünseniz ya! Araştırma ve kütüphane yerine geçen Google, yüzyüze iletişimin yerini alan sanal muhabbetler, duygularımızın  yerine emolojller, kısa mesajlaşmalar almadı mı? Geçenlerde bir yazar, arkadaşlarının onu araması yerine mesaj atmalarını istiyordu bir röportajında.

Sosyal medya araçlarının artması ve gelişmesine paralel insan ilişkilerindeki yüzeysellik ve gerçek iletişimin yerini alan sanal iletişim, gerçek bağlantıların azalması, tüketim odaklı sürekli daha fazlasını isteyen, hiçbir şeyden tatmin olamayan, sanal hayata damardan alınan serum misali bağlı, doğa ile olan ilişki dengesini kaybetmiş, kimlik bulma ve yaşamına anlam katma konusunda kafası karışık, sürekli endişe içinde ve her daim başarı baskısı altında bunalmış, ezilmiş bireylerin “ruh dinginliği” olarak tanımlayabileceğimiz “mutlu olma” halinde olduklarını düşünebilir miyiz, sizce?

Prof.Dr. Kemal Sayar“Yavaşla” adlı kitabında modern yaşamı şu şekilde tanımlar: “Eşyadan yana zengin, zamandan yoksun bireyler üretiyor. Evet her şeye ulaşma, çoğu şeyi yapma imkânımıza rağmen mutlu muyuz? Kesinlikle mutlu değiliz! Çok fazla koşuyoruz, hızlı, tempolu yaşıyoruz ama ruhumuz hep geride..¨

Mutluluk temelde özneldir. Bireyin yaşamına dair olumlu düşünce ve duyguların miktarca üstünlüğü, başka bir deyişle bireylerin yaşamlarından aldıkları doyum ve olumlu duyguların toplamı olarak kabul edilir.( Myers- Diener)

Mutluluk konusunda Aristoles tarafındayım. Schopenhauer gibi hiç bir şekilde mutlu olunamayacağına inanmıyorum. Bugüne kadar mutluluğun kaynağının ve ona nasıl ulaşılacağının yanıtlarını arayan tüm filozofların çıkarımları tümümüzü tatmin edecek düzeyde olamadı. Felsefe de zaten bu değil mi? Filozoflar bile bu konuda tatmin olamamış ve ortak bir konsensüs yok iken bizim budur işte dememiz, ne mümkün!

Ancak günümüzün bir Simülasyon Evreni, Hiper-Gerçeklik içindeyiz ve modern yaşam bireyleri mutlu etmekten uzak çıkarımları üzerinde genel bir uzlaşı  olduğu da bir gerçek olarak önümüzde duruyor.

Ancak bu yazı başlığı bağlamında kişisel deneyimlerimizle elde ettiğim sonuçlar üzerine bu konuda öznel bir şeyler söyleyebilirim.

Uzun sayılacak süredir şehirde yaşamıyoruz. Telefon rehberimde  genç arkadaşlarımın sayısı eski dostlarımın/yaşıtlarımın sayısından fazla… Belki de “bilinçli farkındalık üzerine yoğunlaşma gerekirse destek alma, teknolojinin avantajlarını kullanırken dijital uyarılarla mücadele etme – bir anlamda sosyal medya okur yazarlığı- yüz yüze ilişkilerimizi yoğunlaştıma, var olan ilişkilerimizi sürdürme ve derinleştirme, güçlü aile bağları, dostluklara değer verme ve kaybetmemeye çabalama, iş ve özel hayatımız arasında denge kurmak, doğa ile olan ilişkimizi düzenlemek, sürekli öğrenmek için okumak, araştırmak, bireysel mutluluğumuz için önemli ve çaba göstermek zorunda olduğumuz alanlar bana göre…

Altını kalın kalın çizmek isterim ki, “Mutluluk konusunda mutlak bir tanım olsaydı o zaman adına da mutluluk bilimi derdik¨, herhalde…

Antik Çağ felsefecilerinden bu yana üzerine kafa patlatılan “mutluluk” üzerine günümüz çoçuklarından bir beklentim var ve umudumu muhafaza ediyorum.

“Bu çoçuklar Hiper-Gerçeklik Çağı’nda insanlığın tutunabileceği yeni bir felsefi akımı ileride mutlaka yazacaklardır, elbette yazmadan önce de yaratacaklardır.”

___________________

* munir.karataş@gmail.com

2752460cookie-checkSİMÜLASYON EVRENİNDE MUTLU OLMAMIZ MÜMKÜN MÜ? MODERN TOPLUMUN MUTSUZ BİREYLERİ
Önceki haberAlkışı hep bol olacak oyun: Ayak bacak fabrikası
Sonraki haberİngiltere, BM’nin Filistin kurumundan desteğini çekti
MÜNİR KARATAŞ
Münir Karataş1962 yılında Eskişehir’ de doğdu. Öğrencilik yılllarında Türk Haberler Ajansı Eskişehir Bürosu’nda muhabir olarak çalıştı. Çeşitli gazete ve dergilerde yüzün üzerinde haberi yayınlandı.Yönetmen olmak için İstanbul’a göç etti. Free-lance yönetmen olarak game show’lar, TV dizileri, TV Show’ları, reklam filmleri, video klipler ve belgeseller çekti.Hobby olarak Sony Müzik Türkiye için onbir adet Etnik Müzik albümünün prodüktörlüğünü yaptı. Albümler Sony – Colombia & Mor etiketiyle 2000 yılında satışa sunuldu.2001 yılında tek merkezden çoklu noktalarda reklam yönetmek ve yaratmak için kullanılabilecek alanındaki ilk yerli yazılım olan MorSoft’un yazılım mimarisini Nurcan Güzel ile birlikte oluşturdu.Türkiye’ye iki binli yılların ilk çeyreğinde Almanya’dan ilk Daylight Screen’i, Amerika’dan da 3D Holografik Screen’i getirdi.TÜBİTAK-UZAY Teknolojileri Enstitüsü ile yedi yıllık sürede ortaklaşa geliştirilen yüksek teknoloji ürünü ses ve görüntü tanıyan, analiz eden yazılımların mimarilerini dizayn eden onbir kişilik akademisyen ekip içerisinde Proje/Telif hakları sahibi sıfatı ile görev aldı.Süreç içerisinde gerçekleştirmek amacıyla; Sinema Filmleri, TV dizi senaryolarını yazdı.2012 yılından bu yana Türkiye’ye ithal ettikleri sinema filmlerinden oluşturdukları kataloğu işletmeye devam ederken, ilk romanı üzerinde çalışıyor ve Nurcan Güzel’in film sektörü için ¨Blok Zincir¨ altyapısında geliştirdiği özgün projesinin kurucu ekibinde yer alıyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.