İSVEÇ’TEN… Doğu Perinçek terörist mi?

Anadoluda bir söz var:

 ” Yol kes, bel kes, ama vicdanı elden bırakma!”

***

…Şimdi ben İsveç’ten  uçağa atlasam; Atatürk Havalimanına indiğimde  polis, “Sen, geç bakalım şu tarafa hemşerim!” dese…

Emniyetteki , ”envai” çeşit silahların önünde boy boy resimlerimi çekip tv ve gazetelere servis yapsalar…

İstanbul’a ”bir  terör eylemi  gerçekleştirmek için geldiğimi” söyleyiverseler…

Beni yakından tanıyanların çoğu inanmasa da, bazılarınızın kafasında bir kuşku uyanmaz mı?

Açık Gazete’de bunca zamandır  kader birliği yaptığım arkadaşlarımın arasında bile, ” Herif zaten serseri mayın gıbi sağa sola çarpıp duruyordu. Gemişte de girmediği delik kalmamış. Bir zamanlar Doğu Perinçek’in gazetesinde bile çalışmış” diyenler çıkmaz mı?

Hangi çamaşır tozuyla yıkarsam yıkayayım, üzerime atılan bu çamurun izlerini kolay kolay çıkaramam…

Yalan, dolan bilmeyen su gibi duru çocuklarım dahi gözlerini korkuyla belirtip, “Anne, babamız terörist miymiş yoksa ?” diye sormazlar mı?

Anacığım sağ olsaydı, yine o kurşun gibi laflarını sıralardı:

“Dağda kar sesi, bağda nar sesi, var ki var sesi… Ateş olmayan yerden duman çıkmaz oğlum. Kim bilir, yine bir avuç tuz alıp, kimlere karşı gittin…”

İsveç’e yerleşme hazırlıklarını sürdürdüğüm günlerde vedalaşmak için odasına gittiğim gazetenin o günkü genel yayın yönetmeni uyarmıştı: “İsveç’te dikkat et kendine, oralarda terörist olup çıkma!” demişti.

Demek ki, “suça meyilli biri” olduğum daha o günden garip alnıma yazılıymış…

Havalimanında gözaltına alınma senaryom gerçek olsa, hiç kimse inanmasa da o eski genel yayın yönetmenim inanır. Herhalde ilk tepkisi de, “İsveç’e giderken hergeleyi uyarmıştım oysa. Huylu huyundan vaz geçer mi? Su testisi su yolunda kırılır” şeklinde olur…

***

Köyün yeni yetme delikanlısı ağaya diklendiğinde, ağa, onu doğrudan kendine muhatap almaz. Karakol amirinin evine hediye türünden bir teneke tereyağı, kurbanlık bir kuzu, nohut, fasulye falan gönderdikten sonra maruzatını dile getirir:

“Amirim, bizim köyün şu kılkuyruk zibidisini karakola çekip bir güzel  yumuşatsan… Burnu biraz sürtünse, hanyayı konyayı; dünyanın kaç köşe olduğunu öğrense…”

Sonra köyün o civan genci kasabadan, kan işeyerek, iki büklüm belini tutarak gelir köye… Burnu iyice sürtünmüştür. Erken öten horozun boynu koparılmıştır…

***

Doğu Perinçek’in fikirlerini paylaşmayabilirsiniz…

Etkisinde kaldığınız rüzgarın yönüne göre ona “ulusalcı”, ”askerci”, diyebilirsiniz…

Bir insanın fikirlerine karşı olmak başka,

Namuslu duruş başka bir şeydir…

12 Eylül öncesinin en civcivli günlerinde, benim gibi Doğu Perinçek’in yakınlarında bulunmuşsanız,

Aydınlık Gazetesi’nin parlamento muhabirliği görevini yüklenmişseniz,

”Muhteremi nasıl bilirsinız?” diye sorulduğunda,

Söyleyeceğiniz bir şeyler olmalı…
 
En azından, Doğu Perinçek’in neleri yapıp, neleri yapmayacağını az- çok tahmin edebilirsiniz…

Onun, hiç bir dönemde silahlı, külahlı işlerle bir işinin olamayacağını da çok iyi bilirsiniz…

***
 
Ta 1960’lı yıllarda, Türkiye İşçi Partisi içindeki ayrışmalar sırasında kimileri “silahlı eylem” derken,

Doğu Perinçek,  örgütsüz ve öndersiz eylemi ”maceracılık” olarak değerlendirdi, silahlı  eylem yerine fikir mücadelesi yolunu seçti…

O yüzden, başında bulunduğu PDA( Proleter Devrimci Aydınlık) hareketinin adı ”oportünist” e, ”pasifist”e çıktı.

Ankara ‘da, Adakale sokağındaki İşçi- Köylü Gazetesi bürosuyla, Doğan Avcıoğlu’nun Devrim Dergisi’nin  kapıları karşıyaydı. Binanın giriş katında da merhum Muammer Hocanın (Prof. Muammer Aksoy) Türk Hukuk Kurumu vardı. Hasan Cemal, o yıllarda Doğan Avcıoğlu’nun yanında “darbecilik” oynardı. Perinçek darbeye karşıydı. Hasan Cemal, ”darbecı” olmadan önce bir ara da Doğu Perinçek hareketine ilgi duymuştu. Merdivenlerde her karşılaşmalarında Perinçek, Hasan Cemal’e, “Oğlum Hasan, bu işler sana göre değil. Sen bu kafayla ilerde ancak dönek olursun, başka bir şey olmazsın!” derdi…

Nereden nereye?

Doğu Perinçek, siyasi mücadelesinin her aşamasında parti ve işçi sınıfı öncülüğü olmadan gerçekleştirilecek eylemleri, ” başı bozuk şiddet” olarak değerlendirdi ve reddetti.

Reddetmekle de kalmadı, ” Maceracılık, yenilgi ve teslimiyete götürür” dedi.

Şiddeti savunmadığı için ona ” oportünist- pasifist” dediler. İbrahim Kaypakkaya ile yolları o yüzden ayrıldı.

12 Eylül öncesinde, diğer sol gruplardan en belirgin farklılık noktası şiddete  karşı tutumuydu.

Parti ve işçi sınıfı öncülüğünden yoksun şiddete başvuran sol grupları teşhir etti. Bu yüzden de “İhbarcılıkla ” suçlandı.

12 Eylül öncesinde ve sonrasında  hiç bir Perinçek yanlısı silahlı, külahlı işlere bulaşmadı.

Biliyorum, şimdi “Her şey aslına rücu eder(dönüşür), Ali Haydar yeniden, Doğu abisinin yanına dönüyor.” diyenler olacak…

Sorun o değil…

Felek bizim taşımızı çok uzaklara attı, o hareketten kendi istencimle koptum…

Bir yere yeniden döndüğüm yok; bulunduğum yerde,  kendi ayaklarımın üzerinde durmaya çalışıyorum… 

Kimseye hesap vermek zorunda değilim.

O harekete de diyet borcum yok, vefa borcum var…

Bir kahvenin bile kırk yıl hatırı var.

Gençliğimi onlara verdim,

Tuz, ekmek hakkımız var…

Yüzümü tarihe dönüp kendi vicdanımla başbaşa kaldığımda, bin yıllardan süzülüp gelen o Anadolu sözü yüreğimde yer ediyor:

Yol kes, bel kes, ama vicdanı elden bırakma!…

647580cookie-checkİSVEÇ’TEN… Doğu Perinçek terörist mi?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.