“TC elçiliği adayı terk et”

28 Ocak 2011.

2 Mart 2011.

7 Nisan 2011.

Üç miting. Üçü de birbirinin aynı mı?

Hayır!

Birinci mitinge insanlar akın, akın gitti, çünkü ekonomik sorunların “dile getireleceğine” inanmışlardı.

28 Mart 2011 günü ekonomik sorunlar değil, “Türkiye Has…tir” pankartı önemliydi malum marjinal gruplar için.

İkinci mitinge gidenler hem ekonomik sorunlarını dile getirmek hem de Türkiye’de yanlış anlaşılmalarını protesto etmek istediler.

2 Mart 2011 günü polisin kararlı tutumu sayesinde “Türkiye Has…tir’ciler” engellendi.

7 Nisan 2011 günü ise artık siyasi partiler ve düne kadar iyi niyetle miting alanına gidenler bu işin tadının kaçtığının farkına vardı. Gitmediler.

Üçüncü mitingte meydan bize kaldı diye sevinen marjinaller pankartlarını sergilediler: “TC Elçiliği Adayı Terk Et!”.

Ekim ayında da “TC maaşlarımızı öde” pankartı eklerler yanına.

“Tutuklanmaya değil ölmeye geldik” yazanlar Libya’da Kaddafi’ye karşı mücadele veren muhalifleri değil! (Hoş zaten Kaddafi ile de hiç bir sorunları olmadığını yazıp duruyorlar – yakışır kendilerine) “Toplumsal barış’tan yana ve şiddete karşı olmaktan” bahseden “sözde” solcular yayın organlarının binasının duvarına bunu asarlarsa ne anlamı kalır laflarının ve yazdıklarının?

Aslında böyle büyük lafların altında ezilir boyundan büyük laflar edenler. Ancak bu tarz bir slogan adada barış içinde yaşamak isteyen insanlara en büyük kötülük değil de nedir?

“Ankara elini yakamızdan çek” pankartı olmasaydı şaşırırdık valla. Sol eliyle pankartı tutan ve sağ eliyle burnunu karıştıran “taşıdığı pankartın ne anlama geldiğini biliyor mu?” acaba diye sormak lazım aslında.

Hiç şaşırmıyorum artık miting esnasında “barış havarilerinin” sarılıp öpmek istediği Ömer Kalyoncu ve Mehmet Çakıcı polis korumasına alınmalarına. İyi ki Güvenlik Kuvvetleri var!

Evet bu iş çığırından çıkıyor artık.

Demokrasilerde şiddete başvuranlara polisin tepki vermesinden daha doğal bir şey olamaz. Alman ya da Fransız Polisi benzeri tavırları sergileyen göstericilere karşı çok daha sert önlemler alırdı.

“Şiddete baş vurmak” ve “sendikal hedefleri savunmak adına insanlara saldırmak” demokrasilerde ve en başta AB’de de suç!

Aslında bunu Brüksel’de anlatması gerekiyor sendikal şiddetin kurbanlarının!

İç İşleri Politikası alanında uzmanlaşmış bir politikacı olarak AB’de tüm sistemin şiddet konusunda ne derece hassas olduğunu çok iyi bilmekteyim. En haklı kavgaları verenler bile şiddete başvurduklarında tüm desteklerini kaybederler. Halk onların yüzüne bakmaz.

KKTC’de 7 Nisan 2011 tarihli sendikal eylem işte bu sınırları zorladı.

Bu eylemin sorumlusu sendikacılar yaptıklarını “işgalci Türkiye” argumanları ile bile Brüksel’de haklı gösterme şansına sahip olamazlar. En başta bu eylemin filmini göstereceğim polis sendikaları temsilcileri yani AB ülkelerinin polisinin örgütlü olduğu sendikalarin üyeleri isyan ederler.

Ülkenin sorunları “meclis basmakla” tehdit ederek, polisin barikatlarını tırmanarak aşmaya çalışarak ya da milletvekillerini “işbirlikçi” diye dövmeye kalkarak çözülmez.

Çok yakın bir gelecekte sendikalar üye kaybetmeye başlarlarsa şaşırmasınlar.

Çünkü hiç bir aklı başında emekçi sendikal mücadele adına başka kavgaların piyonu olarak kullanılmayı kabul edemez. 7 Nisan Eylemi sendika üyelerinin bu konuyu iyice düşünmesi için önemli bir gün oldu.

1617800cookie-check“TC elçiliği adayı terk et”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.