Udun tellerinden, sazın tellerine

Çello, kemençe, ney, kanun, darbuka ve perküsyon, Yurdal Tokcan’ın uduna eşlik ediyor. Saray müziği ile başlıyor program, sonra Ege’ye, suyun diğer tarafına da geçiyoruz. Yurdal Tokcan’ın kayıtlara da geçen, seslendirdiği eserlerden seçmeler. Enstrümantal müzik konseri gerçekleştiriyorlar. Diğer sazlarda ki sanatçılar da, eserler arasında solo yaparak geçişler sağlanıyor.

Programda Tanburi Cemil bey de bir eseriyle anılıyor. Bu yıl, ölümünün 100.yılı olması nedeniyle, Tanburi Cemil bey ve eserleri, bu anma programları çerçevesinde, yıl içinde bir çok programda da yer alacağına ilişkin bilgi verilmesi, bir vefa örneği olarak kutlanması gereken bir girişim.

Dinlendirici bir cumartesi akşamı. Bakırköy’de ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cem Karaca sahnesinde gerçekleşiyor konser. İzleyicilerin azlığına üzülüyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Ocak 2016 Kültür Programı’n da ve Cem Karaca Sahnesinde ki programda, konserin duyurusu., “İstanbul Sazendeleri” Göksel Baktagir olarak yapılmış. Göksel Baktagir’in gruba konuk olarak mı katılacağı, grubun bir üyesi mi olduğu belirsiz. Ancak konser de Göksel Baktagir de yok. Konser öncesi ve konser süreci içinde, Göksel Baktagir’in niçin katılmadığı veya katılamadığına ilişkin en küçük bir açıklama yok. Sahnede sanatçılar tarafından da, bir açıklama yok. Niye yok ya da niye bir açıklama yok, anlamak biraz zor. Bu düzenlemeler de başka aksamalar veya farklı programlar veya sahne değişiklikleri oluyor. Ama bununla ilgili izleyicilere, önceden veya konser süreci içnde bilgi verme gereği duyulmuyor, düşünülmüyor. Bir izleyici olarak bunun nedenini anlayabilmiş değilim.

Ancak, önceden haber verilmeyen bir başka sürpriz, gecenin müzik programını daha bir zenginleştirmiş oluyor. Sadece enstrümantal müzik dinlemek için gelmiştik ama, genç bir sanaçı sahnede yer alıyor.

Bu genç sanatçımız, Hamide Uysal. Bazı konserlerde seslendirdiği şarkılar, kulağımız da yer etti diyebilirim. Naif bir sesi var. İnce ince esiyor. Pırıl pırıl. Hüzzam eserleri programına almış, dört eser seslendiriyor. Gazeli de ihmal etmemiş. TRT sanatçısı olarak da tanıtılmasıyla, bundan sonra TRT’de de sık olarak dinlemeyi umuyoruz. Hamide Uysal dinleyin ve izlemeyi sürdürün, şarkılarımızı özüne uygun yorumlayan sanatçıların azaldığı bir süreçte, bir umut ışığı.

Bir saati aşan konser süresi içinde, Yurdal Tokcan’ın udu ile İstanbul Sazendeleri programı içinde sahnede yeralması, başka programlarını da izleme isteğimizi arttırıyor. Hamide Uysal’ı dinlemek, yineliyeyim gecenin güzel bir sürprizi oldu.

Cumartesi şarkılardan sonra, pazar akşamı da türkülere geçtik. Udun tellerinden sonra, sazın telleri ile saz ve türkü resitali izledik. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun neredeyse tamamına yakını doluydu. Sahnede sazı ile tek başına bir sanatçımız. Erdal Erzincan.

Erdal Erzincan, son yayımlanan “Karasu” CD’sin de yer alan eserleri seslendirmekle kalmadı. Sevilen eserlerinden ve sevilen sanatçıların eserlerinden adeta bir seçki sundu. Sazın tellerinde parmakları dolaşırken, sesi ile de türkülerden küçük bir buket sundu.

Neredeyse iki saate yakın sahnede yer aldı. Salonda ki tüm izleyiciler pür dikkat, adeta sazın peşinden yürüyorlardı. Erdal Erzincan, bir parçadan diğer bir parçaya geçerken adeta soluksuz bir şekilde sazın telleri arasında dolaşıyordu. 40 daikaya yakın bir zaman oldu, ilk kez seyircilerden bir alkış seli. Sonra yine bir 35 dakika, sessizce eserleri dinleme süreci. Ve alkışlar.

Erdal Erzincan, sazını değiştirdi, teller arasında parmaklar, adeta ikinci ayrı bir resital veriyor.

“Mevlam iki göz vermiş” diye başlayınca türküye, izleyiciler, o sessiz izleyiciler büyük bir koroya dönüştü. Artık solist, sahnede ki Erdal Erzincan değil, tüm salon adeta bir koro. Türkülerin sevilmesinin ve yaşamasının en büyük nedeni, halkın duygularını, acılarını ve protest yaklaşımını sergilemesinden kaynaklanıyor diyebiliriz. Sessizce sazın tellerinde dolaşan parmaklarla, müziğin yolculuğuna katılan, sessiz bir yürüyüş yapan izleyiciler, bir türkünün sözleri ile birden harekete geçebiliyorlar. Eski saz şairlerinin, ellirini havaya kaldırırken bir ellerinde mutlaka sazı da kaldırmaları, belki de bu geleneğin bir yansıması. Birlikte bir yürüyüşün gerçekleştirilmesi.

70’li yılların ortalarında, sahnede divan sazı ile türkülerini söylerken dinlediğim Ali Ekber Çiçek’i anımsadım. Sazı bir orkestra gibi seslendiriyordu.

Aşık Veysel’in sazının tellerinden çıkan müziğin, arabeskden caza, popdan klasiğe, değişik yorumlamaları da, bunun bir örneği olarak nitelenemez mi?

Türküler, bizim sesimiz. Onlar bu toprağın berekti. Sözü oluşturan, tellerin arasında parmaklar gezinirken, tını ve ses olarak aktarılanlar, yaşamı soluduğu için yaşıyor ve yaşatıyor.

Sahnede tek başına sazı ile yer alan Erdal Erzincan’ın, iki saate yakın konserinde bir tek seyircinin bile salondan ayrılmadığı, bir kaç türküye eşlik etmenin dışında sessiz, kendini kaptırdığı bir konser.

Türküler, bizim türkülerimiz, bizde yaşam bulan türküler. Karacaoğlan’dan Pir Sultan’a, Aşık Veysel’den Neşet Etaş’a uzanan bir çizgi. Biten, tükenen, tüketilen bir çizgi değil. Toprak yenilerini katıyor kervana.

Erdal Erzincan’ın bu sesi, sazın tellerinde ki bu tınıyı, çoğaltarak katılımlarla genişletmesi, İranlı kemençe sanatçısı Kayhan Kalhor ile kardeş halkları birleştirirken, bağlama orkestrası ve senfoni orkestrası eşliğinde de batıya açılması, özü zenginleştirme ve yayma olarak nitelenebilir düşüncesindeyim.

Sazı dinlemekden eksik kalmamak gerek. O tellerde çok ses var. Yeter ki o tellere dokunan parmaklara hakim olanlar, duyguları ve duygularını yansıtabilsinler.

________________

* Ankara. 1 Şubat 2015. Pazartesi. [email protected]

1579780cookie-checkUdun tellerinden, sazın tellerine

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.