“Verin-Gitsin” dedirtilmeye mi çalışılıyor?

TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları gündemimize bomba gibi düştü.

Tüm televizyon kanalları ondan söz ediyor, tüm siyasilerden görüş alınıyor.

Erdoğan’ın açıklamalarının, yarınki gazetelerin hepsinde manşet olacağını düşünüyorum, göreceğiz.

Herkesin yazdığı/ yazacağı konuda benim yazım denizde bir damla olacak, ama yazmam gerekti…

Daha önce “Türkiyeli Kıbrıslı ayrımına dikkat” başlıklı yazıda bu tehlikeye dikkat çekmiştim naçizane.

Orada “ilk kez böyle bir durumla karşılaşıyoruz” demiştim ki, doğruydu.

Bunu hissetmiştim. Her iki taraftan gelen tepkilere tampon olmaya çalışsam da bunun ağırlığını kaldırmanın zor olduğunun farkındaydım. Patlayacaktı…Patladı…

Bir yerde yaşamak, oranın havasını solumak, orayı sevmek demek. İnsanlarını, kedisini, köpeğini, keşmekeşini, kirini, pisini, yemeğini, trafiğini, rutinini sevmek…Her şeyiyle benimsemek…

O yüzden Kıbrıs’a/Kıbrıslıya söylenen her söz beni üzüyor, ama Türkiyeliye söylenen de…

***

Bundan birkaç gün önce eski başbakanlardan Hakkı Atun’a, pankart tartışmasıyla başlayan, Kıbrıslı-Türkiyeli atışmasını sormuştuk. Atun, o engin öngörüsüyle, “bu dıştan yönetilen bir durumdur. Bizi aptalca kullanan bir politika izliyorlar. 5. Kol mu dersiniz, 6. Kol mu dersiniz bilmiyorum. Bundan daha önemli bir konu düşünemiyorum. Hükümet ve Cumhurbaşkanı derhal gereken önlemi almalıdır” demişti bize.

“Rum’un, terbiyeye sığdırıp söyleyemediği, uluslar arası diplomasiye sığmayan sözleri biz birbirimize sarf ediyoruz. Türkiye’den başka asılacak dalımız mı var? Kim bizi tanıyor? Kimden yardım isteyebiliriz Allahaşkına?” diye de sormuştu.

Zaman, Atun’un haklılığını teslim etmekte çok çabuk davrandı. Aradan üç gün geçmeden ortalık sallandı.

Türkiye’ye karşı yapılan provokatif hareketlerin bir sonucu olarak patladı TC Başbakanı. Haklılık konusuna gelecek olursak hem haklı, hem haksız.

Haksız olduğu kısım, yanlış bilgilendirilmesinde. Burada en düşük memur 10 bin TL almıyor.

Ayrıca sendikal hareketlerden hükümeti sorumlu tutması ve hükümeti “sendikaları zapt edemedin” yaklaşımıyla suçlaması doğru değil. Zira –bazen ayarı kaçsa da- KKTC demokrasiyi sonuna kadar yaşayan bir ülke. Yıllar yılı bağımsızlığı için savaşmış, büyük zorluklar ve baskılar altında dahi kimliğini korumayı bilmiş Kıbrıs Türk Halkı.

***

Yanlış bilgilendirme demiştik ki KKTC ile genel algı “çalışmayı sevmezler, hazır para gelir yerler” şeklinde. Türkiye Kıbrıslıları öyle tanıyor. Geçenlerde yaşadığım bir olay bunun sağlaması sanki.

Anlatayım; Yunanistan’da yayın yapan Trakya’nın Sesi’ne yazı yazıyorum. Türkiye’den, oradaki yazımı okuyan bir şirket bana mail atmış: “Orada (Yunanistan’da) bir fabrika ve şube açmayı düşünüyorum, ekonomik durum ne alemde” gibisinden. Bende Yunanistan’da değil KKTC’de yaşadığımı, buradaki ekonomik durumun ise iç açıcı olmadığını söyledim. Yetkili Bey’in yanıtı oldukça cüretkar ve hesap sorucu: “Niye? O kadar para gönderiyor Türkiye!”

Sinirlendim, uygun bir yanıt verdim, bu cebindeki parayı bana yollamışta hesabını soruyormuş havasındaki kişiye. Söylediği doğru olsa da bunun müsebbibi, Kıbrıs Türkü değil, Kıbrıs Türkünü üretmekten alıkoyan, hazıra alıştıran zihniyet. Dünyanın neresinde var bu kadar devlet memuru?

***

Sonuç olarak, iki toplumun kasıtlı olarak birbirine düşürülmeye çalıştığı gayet aşikar. Birileri bundan fayda sağlayacak ancak bundan nemalanan taraflar asla ve asla KKTC ile Türkiye olmayacak.

O yüzden, olayın orijinal metinden uzaklaşmasına izin vermeden, KKTC Halkının “anam bana her gün hakaret ediyor, sövüyor, ben bu hakaretleri hak etmedim” sözlerine kulak vermeli. Ve Türkiyelide oluşmaya başlayan, “verin gitsin, kurtulalım” fikrinin tehlikeleri sezilmeli…

Hakkı Atun’un dediği gibi bugün, bu ülkenin en büyük sorunu budur.

1619660cookie-check“Verin-Gitsin” dedirtilmeye mi çalışılıyor?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.