Yaşam bu kadar ucuz mu?

Yağmuru dinliyorum değil, yağmuru seyrediyorum balkondan. İçerden, piakaba koyduğum plakdan, Ruhi Su’nun gür sesi geliyor. “Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak.” Yağmur da onu dinliyor galiba. Gözlerimin yaşına bak, Ankara diye.

Bunu duyumsayabiliyor, üzülürken de, sorumluluğumuz var diye bir düşünce, bazı insanların kafalarından azıcık da olsa geçiyor mu acaba. Bunu önleyebilirdik, bu olmamalıydı diyebiliyorlar mı? Görevimiz, sorumluluğumuz diye akıllarına geliyor mu?

Ekranda bir adam, yorumcu – gazeteci diye çıkarmışlar, kendi yorumcuları yokmuş gibi, onu nereden bulup, seçip, özellikle çıkarmışlar acaba? Teröre alışmalıyız diye bir şeyler geveliyor. Alıştırma yapmak için mi çıkarmışlar acaba? Nasıl bunu söyleyebiliyor, milyonlara karşı. Olanı aktarmak için yayın yasağı var ama, alıştırmak serbest. Alışacakmıyız? Gerçekten alışacakmıyız? Kabullenmeğe devam mı edeceğiz.

Yağmur, Ankara’nın taşına bakarak ağlıyor.

Haziran 2015’e kadar, neler oluyordu da ve sonra birden bir günde değişti. Aldı başını gidiyor terör. Kasım dan sonra da durmadı. Kontrolden çıkdı. Ya da kontrol altında. Yetkililerden, canları yitirdikden sonra, peş peşe gelen açıklamalar. “Teslim olmayacağız”, “Lanetliyoruz”, “Kökünü kazıyacağız”. Peki giden canlar ne olacak, ocağına ateş düşen yüreklere ne olacak. Ve nereye kadar? Ne olana kadar? Ve de ne için?

Onbeş dakika önce oradan geçebilirdim. Onbeş dakika geç kaldığım için ve sonra yol kapandığı için dün gece geçemedim oradan. Geçebilirdim.O an orada olacakdım. Biraz geciktik o kadar.

Sıhhiye köprüsünün altında, bir saate yakın bekledim. Numune Hastanesi’ne peş peşe gelip giden ambulansları izlerken, neler neler düşündüm. Nasıl bu noktaya geldik ya da getirildik. Koşuşan insanlar, ağlayanlar, herkesin elinde bir cep telefonu, bir haber almaya ya da haber aktarmaya çalışıyor, beş dakikalık mesafede ne olup bittiğini öğrenebilmek için, sonra telefonlara da bir şeyler oldu. Kilitlendi diyelim.

Gece ve sabah yetkililerden açıklamalar. Hiç sorumlu yok doğrusu. Sorumlu bizleriz, hepimiziz. Adım adım getirildik buraya. Bu sorumluluğunu duymayanlar da, biraz sorumluluğunu duymaya başlasa, belki bazıları da, biz sorumluyuz diye harekete bile geçecekler. Bu kadar duyarsızlığın karşısında, duyarlılık, nerede acaba.

Yağmur, Ankara’nın taşına bakarak ağlıyor.

Hangi din, masum insanları öldürme emrini verebilir. Hangi peygamber, insanları öldürün diyebilir. Var mıdır böyle bir şey. Peki kim veriyor bu emri ve kim seyrediyor bu yapılanları, hangi dinden, hangi peygambere inanıyor bu insanlar. Ne için ve hangi yetki ile kendilerine bu hakkı tanıyorlar.Hak da değil ki zaten bu.

Cennete gidecekler ha. Cennetin kapıları, ne zaman masum insanları öldürenlere açıldı acaba. Bunu da gören var herhalde ki, söylüyor ve inanılıyor. İnsanlık neredesin?

Masum insanları öldürerek, nereye gideceksin. Senin de bir annen baban var. Onlar da senin için üzülüyor şimdi. Eşin, çocuğun belki sevdiğin de vardı. Onlar da üzgün. Peki sen beklediklerinle cennet de karşılaştın mı şimdi. Paramparça ettiğin insanların, parçalarına karıştın. Onlarla yüzleşebiliyormusun, sizleri buraya ben getirdim, cennete gidebilmek için, ideolojim için diyebiliyormusun. Ya da daha güzel bir dünya için ben yaptım bunu diyebiliyormusun.

Pişmanlık duyuyorsan, o pişmanlığın sona getirdiğin insanlara, yaralıdığın insanlara, yaralanan acı çeken yüreklere bir faydası yok ki. O zaman, sen bile niye öldün ve ne için, değer mi. İnsanı ölçen, paha biçen, bir terazi var mı?

Yağmur, Ankara’nın taşına bakarak ağlıyor.

Hey sen. Sen, sen. Aynı sonuca ulaşmak için emir bekleyen, hazır kurban ve kurban etmeye kurulmuş sen. Bu yaşanılanlar, gördüklerin okudukların, seni hiç etkilemedi mi, hiç üzülmedin mi, bu kadar insanı üzmeye dayalı bir ferahlık olabilir mi? Ne için bu ideoloji, yaşamak için mi, yaşatmak için mi, yoksa öldürmek için mi?

Cennetin kapılarının açılacağını mı söylüyorlar sana. Görmüşler mi,? Gördülerse, niye senden önce koşarak kendileri gitmiyorlar da, seni gönderiyorlar. Bu düşünce hiç mi aklına gelmiyor. Biraz düşünce meleken kaldıysa, inancın varsa, bir düşünsen, zarar etmezsin sanırım.

Kim getirdi bunları, nereden ve nasıl geldiler. Üretmeden, öldürmeye yönelik kurularak, kurgulanarak, nasıl yaşıyorlar. İnsanları, nasıl bu hale getiriyorlar. Kim finanse ediyor, kim kıs kıs gülüyor, el avuşturuyor. Bir amaca ulaşmak için biraz daha yol aldığını sanıyor. Acılar üzerine yol alınır mı. Ölüm, neyi sağlar.

Kim yetişdirdi bunları, nasıl bir sistem ve algılama. Ne için arkaları sıvazlanıyor bu insanların.

İnsanlık bunu neresinde, duyan, gören, bilen varsa anlatsa da, öğrensek biz de.

Ne oluyor, neler oluyor. Nasıl getirildik bu kaosa ve kan gölüne.

Beş ay içinde, bu Ankara da üçüncü. Bir kaç gün sonra nerede peki!

Yağmur, Ankara’nın taşına bakarak ağlıyor.

Nerede insanlık?

Yaşam bu kadar ucuz mu?

Yağmur bile, sessiz sessiz durmadan yağıyor. Bu gözyaşlarını duyuyormusunuz?

Yağmur, hala Ankara’nın taşına bakarak ağlıyor.

________________

* Ankara. 14 Mart 2016. Pazartesi. [email protected]

1580900cookie-checkYaşam bu kadar ucuz mu?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.