Yeminli açıklama

Avusturya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPÖ) göstermiş olduğu adaya karşı sadece bir parti aday göstermişti. Daha sonra ortaya çıkan bağımsız bir adaydan başka, diğer partiler ise aday göstermeyeceklerini belirtmişler, böylece seçim çalışmasında yapacakları gereksiz harcamalardan kurtulmuşlardır. Bu aday göstermemenin nedeni şüphesiz halen Avusturya Cumhurbaşkanı olan Heinz Fischer ‘in karşısında şanslarının olmayacağıdır.

Heinz Fischer’in karşısına ise yabancı, özellikle Türk ve Müslüman karşıtlığı ile tanınan Avusturya’nın üçüncü güçlü partisi olan Avusturya Özgürlükçü Partisi (FPÖ) cumhurbaşkanlığı seçiminde Barbara Rosenkranz’ı aday gösterdi. Bayan Rosenkranz FPÖ’ nün dışında, Avusturya’nın halk yardakçısı ve toplumda en etken gazetesi olan Kronen Zeitung tarafından da desteklenmektedir.

Avusturya’nın son günlerdeki gündemini cumhurbaşkanlığa aday olan Barbara Rosenkranz’ın açıklaması belirlemekteydi. Bayan Rosenkranz aday olur olmaz basının ve Yahudi lobisinin şimşeklerini üzerine çekti. Zira Barbara Rosenkranz “Konular ne kadar anlamsız, garip, ters ve itici de olsa, mutlaka düşünce özgürlüğü kapsamında tartışılmalıdır” diyerek Nasyonal Sosyalistlerin ve Nasyonal Sosyalizmin de düşünce özgürlüğü kapsamında tartışılabilmeli düşüncesini ima etmişti. Bu açıklamaya karşı Kronen Zeitung’un dışında diğer önemli gazetelerden, kiliseye, oradan da çeşitli parti temsilcileri ve Başbakan ve Başbakan Yardımcısı düşüncesini belirterek; bu düşüncenin Avusturya’da yerinin olmayacağını belirttiler.

Rosenkranz’ı eleştirenler içinde Başpiskopos Kardinal Christoph Schönborn’da vardı. Schönborn’un Rosenkranz’ın açıklamasını eleştirmesinden sonra, FPÖ sıralarından Başpiskopos’u belden aşağı vuran açıklaması tartışmayı birden tekrar alevlendirdi.

Son zamanlarda özellikle Avusturya, Almanya ve İsviçre kiliselerinde ortaya çıkan cinsel taciz skandallarına atıfta bulunarak, Avusturya Tirol eyalet meclisi milletvekili Werner Königshofer Başpiskopos Schönborn’e bir mektup gönderdiği basına yansıdı. Mektupta kullanmış olduğu kelimelerin ağırlığından dolayı Kardinal Christoph Schönborn’dan daha sonra özür dileyen FPÖ eyalet milletvekili Werner Königshofer şöyle diyordu; “Katolik Kilisesinde sayısız taciz olaylarının ortaya çıkmış olduğu günümüzde, on çocuk annesine sözlü sataşacağınıza, çocuk tecavüzcüsü, eşcinsel kardeşlerinizle ilgilenmiş olsaydınız daha iyi olurdu.”

Rosenkranz’ın ülke için ikinci bir “Waldheim olacağı için kaldırılamaz” telaşesiyle bazı parti ve hükümet yetkilileri eleştirilerini sakınmadılar. Bu eleştiriler daha sonra eyalet milletvekili Königshofer’in Başpiskopos’a yazmış olduğu mektubun “bir utanç mektubu olduğunu, kabul edilmemesi gerektiği” biçiminde yoğunlaştı. Bu mektubun “Utanç mektubu” olduğu Başbakan Werner Faymann ve Avusturya Halk Partisi milletvekili ve Avusturya Parlamentosu Başkan Yardımcısı Fritz Neugebauer tarafından da dile getirildi. Eyalet milletvekili Königshofer’in kendi partisinden de yapılan açıklamada kantarın ucunu kaçırdığı biçiminde eleştirilere hedef oldu.

Bütün bu tartışmalar olurken, Avusturya’nın en etken gazetelerinden Kronen Zeitung sahibi, Rosenkranz’ a yazılı olarak cumhuriyet değerlerine sadık kalacağını ve Nasyonal Sosyalistlerle arasında herhangi bir bağın olmadığını ve Nazilerin katliamlarını kınadığını belirten yazılı, yeminli bir açıklamayı imzalamaya ikna etti. Cumhurbaşkanlığına aday olan Barbara Rosenkranz bir yazılı metin ile “1964 ile 1976 yılları arasında Avusturya okullarında tarih derslerine katılmış birisi olarak, Nazilerin yapmış olduğu suçları mahkûm ederim” dedi. Ayrıca “Düşünce özgürlüğü talep ederken de Nasyonal Sosyalistlerin dışlanmasını hiç bir şekilde tartışmaya açmadım” diyerek, şimdilik tartışmanın bir boyutu bitirilmiş oldu. Şimdilik Rosenkranz çeşitli parti ve sivil örgütlerce dışlanılması gereken politikacı olarak görülürken, sivil toplum örgütleri onun adaylığını protesto edeceklerini duyurdular ve bir de yürüyüş yaptılar. “Mumların dansı” adını koydukları Rosenkranz’ı protesto eden ilk mitinge binlerce insan ellerinde mumlarıyla katıldı. Rosenkranz ise “Cesaret olmadan kültürel değerlere sahip çıkılmaz” diyerek, seçim çalışmalarını sürdürmekte.

Göçmenlerin parası

Geçenlerde Avusturya’nın ciddi ekonomi gazetelerinden birinde bir haber vardı. Gazete Avrupa Birliği sınırları içinde yaşayan göçmenlerin milyarlarca Avro parayı ülkelerine gönderdikleri belirtiliyordu. Viyana ve Brüksel kökenli haberde bu paraların hangi ülkelerin göçmen işçileri tarafından gönderildiği belirtiyor ve göçmen işçilerin böylece ülkelerinin ekonomilerine çok önemli katkıda bulundukları anlatılıyordu.

Hangi ülke işçilerinin nereye yıllık ne kadar para gönderdikleri de ayrıntılı olarak yazılıydı. Yazıya göre son yıllarda ülkesine para gönderen göçmen işçilerin en başında Polonyalı işçilerin gelmekte olduğu belirtilmekteydi. Polonyalı göçmen işçileri ise Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya gibi diğer Doğu Avrupa ülkelerinin göçmen işçileri takip etmekteydi. 2004 ile 2008 arasında Avrupa Birliği ülkelerinden gönderilmiş paraların, hangi ülkelere havale edildiğini rakam ve ülke isimleriyle belirlenen yazıda Türkiye’nin ismi hiç yer almamaktadır.

Avrupa Birliği ülkelerinin toplamında en fazla göçmen işçisi bulunan Türkiye’ye Türk kökenli göçmen işçilerin istatistiklerde önemsenmeyecek miktarda para göndermemiş olması şaşırtıcı olurken, nedenleri de araştırmaya değer.

Türk kökenli göçmen işçilerin Türkiye’ye para göndermemesinin iki nedeni olduğunu; bunlardan birisinin Türkiye’de olan siyasi istikrarsızlık ve diğerinin ise Türk göçmenlerin yaşam merkezlerinin artık yaşadıkları Avrupa ülkeleri olmasına bağlamak mümkündür. Zira Türk göçmen işçisinin eşi ve çocukları artık yanlarındadır. Türkiye’ye çocuklarını bırakıp da, kendisi yalnız çalışan işçi yok gibidir.

Tasarruf nedenlerinden dolayı para göndermeye gelince, ciddi boyutta para tasarruf eden insan kaldı mı acaba diye sormak gerektiğini düşünüyorum. Yukarıda belirtilen iki nedenden başka Türkiye’ye tasarruf amaçlı para göndermemenin zamanı çoktan geçti, zira Avrupa’da yaşam şartlarının zorluğu ve istisnalar hariç insanların sadece yaşamlarını sürdürecek gelir elde ettikleri ortadadır.

Bent çekince sanma sular akışmaz, Balçıklar sıvamaz gökte güneşi,

Esaret denilen suya yakışmaz. Yareni terk etmez yarenin eşi.

Güzel olan çirkin ile bakışmaz; İbrahim’i yakan Nemrut ateşi;

Aşkın sırrı gönlü yakışındadır Karıncanın tavrı takışındadır.

Feyzullah Seçkin (Ozan Feyzi), Ozanın Sarıssa Yayınlarında çıkan Deli Poyraz adlı kitabından

http://site.mynet.com/feyzullahseckin/

1598030cookie-checkYeminli açıklama

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.