Yeni siyasetin sınırları

Seçime gidilirken, doğal olarak, aday siyasetçilerin ve partilerin programları irdelenir ve topluma yeni olarak ne sunacakları merak konusu olur. Ancak, bu seçimlerde halkın yeni politikalara merak düzeyi düşük olduğu gibi, seçim konuşmaları da uygulanacak reel politikalardan çok, geçmişin eleştirisi ve cumhurbaşkanlığı seçimi vb gibi, ülkenin âcil sorunlarının epey gerisinde kalan konular etrafında dolaşmaktadır. Bu olumsuz gelişmenin iki önemli nedeni olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi, AKP’nin “takiye” politikasına geliştirilen tepki ile toplumun kutuplaşması; toplumun bir bölümünün “kesinlikle AKP’ye evet”, diğer bölümünün ise “kesinlikle AKP’ye hayır” noktasında kümelenmesi şeklinde ifade edilebilir. Heyecansızlığın diğer bir nedeni de, IMF politikaları ile Türkiye’nin oturtulduğu ekonomik rayın, geri dönülemez nitelikteki sert ve  belirleyici koyu hatlarıdır. Zira, Türkiye IMF politikalarıyla öylesine bir raya oturtulmuş ve yürütülmüştür ki, gelecek siyasal kadro hangisi olursa olsun, belirlenmiş olan bu hattı değiştirmeye gücü de yetmeyecektir, buna istekli de olmayacaktır. Tabii, burada söz konusu olan düzen partileridir. Hal böyle olunca, partiler seçim konuşmalarını ekonomi yerine, birbirlerine anlamsız çatmalara ya da ikinci üçüncü sıralardaki siyasal konulara hasretmekteler.
Yeni siyasal oluşumun ekonomik politikalar açısından para ve maliye politikaları alanında önünü tıkayan iki önemli olgu maalesef, şimdiye dek uygulanmış olan “kur ve faiz politikası” ve “kamu gelir ve harcama politikası”dır. Gelecek iktidarların önünü tıkayacak olan kur ve faiz politikasına bakacak olursak, konuyu şöyle özetleyebilirim: “Enflâsyonu, ekonomide sisteme verdiğinden fazlasını sistemden alan ajanların bulunması ve söz konusu ajanlar için fazlalık anlamına gelen bu farkın kamu dengelerine açık şeklinde yansıması olarak tanımlanması durumunda, bu patolojinin ortadan kaldırılması için iki koşul gerekli olur.” Bunlardan birincisi, ekonomide genel verimliliğin yükseltilmesi, ikincisi ise verimsiz iç üretim ünitelerinin verimli dış üretim üniteleri ile ikamesidir. Yedi yıl boyunca, maalesef, ikinci yola girilmiş ve yüksek faiz baskılı kur politikası ile bazı iç üretim alanları çökertilmiş ve bu boşluk ithalâtla doldurulmaya çalışılmıştır. Bu durumda, faiz haddinin ani indirilmesi, aynı hızla döviz kurunun yükselmesine neden olursa, ithalâtın maliyeti yükseleceğinden hem enflâsyon denetimi güçsüzleşir, hem de ihracat hız keseceğinden ekonomide ciddî şok yaşanır ve bu politikayı uygulayan siyasal kadro iktidar koltuğunu korumada güçlük çeker. Böylesi bir politikanın uygulanması halinde büyük üretim merkezleri çökebilir, spekülâtif sermaye âni kaçış yaparak tüm kamu ve özel kesim dengelerini(!) sarsabilir ve carî açık finanse edilemez hâle gelir. Şu hale göre, şimdiye dek uygulanmış olan para politikasının, hiç değilse, bir süre daha sürdürülmesi hemen tüm alternatif siyasal oluşumların elini kolunu bağlayan çok güçlü bir koşuldur.

Maliye politikası alanına geçtiğimizde de, olası siyasal oluşumların hareket sahalarının çok dar olduğunu görmekteyiz. Zira, IMF politikasının birincil hedefi, burjuvazinin tercihlerine de uygun olarak, kamu kesiminin küçültülmesi olarak belirlenmiştir. Bunun bir nedeni, sermaye üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi, ikinci nedeni ise, faiz dışı fazla verilerek borç yönetiminin rahatlatılmasıdır. Bu iki amacın gerçekleşmesinde özelleştirmeler güçlü bir manivela rolü oynamaktadır. Bu politika çerçevesinde, özelleştirmelerden elde edilen kaynaklar faiz ödemesinde kullanılarak, bütçe hacmi şişirilmeden ve ilâve vergi yükü oluşturulmadan borç yönetiminin sürdürülmesine çalışılmıştır. Böylece, bütçedeki faiz köpüğü özelleştirme gelirleri ile alınarak, ileride faiz yükünün biteceği durumda ortaya çıkacak olan  bütçe büyüklüğünün belirli sınırı aşmamasına çalışılmıştır. Oysa, son bütçe yılı da dahil olarak, faiz dışı fazlanın faiz tutarından büyük olması borçların mutlak olarak artmasına neden olmaktadır. Bununla beraber, son yılın çok büyük ve önemli kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi ile elde edilen yüksek gelirler, sadece gelirlerin elde edildiği yıllarda bütçeyi bir miktar rahatlatmakta, buna karşın, borç anapara tutarı değişmemiş, hatta yükselmiş olduğundan gelecek yıllarda bütçeye yansıyacak faiz yükünün tekrar yükselmesine neden olacaktır. İşte bu durum, maliye politikası açısından  gelecek iktidarların ellerini kollarını bağlayacaktır.

Siyasetin ekonomiyi etkilemesi çok kısa dönemlerde ve şok etkileşimler şeklinde, hatta kısmen geçici olabilir. Oysa, ekonomik süreçlerin siyaseti etkilemesi ise, uzun dönemli, kalıcı ve belirleyici olur. Hal böyle olunca, küreselleşmenin tüm dünyayı ve Türkiye’yi bu denli güçlü çevrelediği ve ülkeleri tek-tipleştirerek homojen politikaların uygulanma patikalarını oluşturduğu bir ortamda siyasal yapıların politika önerilerinde de fazla farklılıklar oluşamaz. Ulusal ve uluslararası kısıtlar karşısında politikacıların manevra alanı daralmıştır. Nitekim, gerek parti programlarına, gerek propagandalarına bakınca, ekonomik ve sosyal farklılıklar yaratacak yenilikler yerine, anlamsız kavgalara ve inatlaşmalara tanık olmaktayız. Böylesi bir oluşumun en zararlı yanı, bizim gibi kalkınmakta olan ekonomilerin çok boyutlu ekonomik ve sosyal sorunlarının, Batılıların kendi çıkarlarına uygun olarak geliştirdikleri ve tüm yerküreye yaydıkları ekonomi politikaları ile çözmeye kalkışılmasıdır.
Ne hazindir ki, küreselleşmenin halkımız üzerindeki derin etkisiyle, sadece siyasîler değil, halkımız da ekonomi politikalarının irdelenmesinde sosyal boyutu kaybetmiş, küresel sermayenin çıkar ve tercihlerine göre davranır bir konuma gelmiş bulunmaktadır. Böylesine sadık bir halk yığınının verdiği destek sürdüğü sürece, kapitalizmin ve onun sömürgeci politikası olan küreselleşmenin daha çok uzun yıllar yaşamını sürdürmesi niçin olası olmasın ki!  

____________________

* İÜ’de öğretim üyesi
 

1594720cookie-checkYeni siyasetin sınırları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.