Kavak yellerinin yerini hiçbirşeyin dolduramadığı yıllar… Herşeyi çok bilen, asi, şımarık, mutlu, genç kızlardık bir zamanlar. Acil sevdalar mı yaşamıştık , umduğumuzu mu bulamamıştık, yine hep bizden kaçanı aşk sandığımız yine hep bizi kovalayanı yok saydığımız bir oyun muydu sevdalarımız? Şimdiyse herşeyin ismini koyduğumuz yaşanmışlıklarla, çok mu büyümüştük, çok mu büyütmüştük içimizdeki çocuğu?
Gözlerinin içine izah edemediğim bir ifade yerleşmişti. Yok yaşlanmak gibi değildi bu, daha çok ‘yorgunluk’ gibi birşeydi. Sanki ‘neden ben’ der gibi. Sormaya korktuğum bir -neler yaptın bunca zaman- sorusu didikliyordu beynimi. Soramadım … Zaten sorularla geçtik bunca yolu bunca zaman. Belki sormaya korkan sadece ağzım değildi.
Belki duymaya hazır olmadığım başka şeylerdi. Hem duymak istemediğiniz cevabın sorusunu da sormuyordunuz bir zaman sonra. Küçücük bir his… Yanılmış olmayı ne çok isterdim.
Kahveyi koydum ocağa, biliyorum hala şekeri az-orta . Şu eski öğrencilik yıllarında ki gibi kaynamış az telveli. Tam taşarken çektim ocaktan cezveyi, anlık bir bakışla gördüm saçının altından alnına uzanan ameliyat izini. Derin, uzun, ihtiyar, kırışık, saklı bir iz. Hani bir şey delip geçer ya yüreğinizi. Öyle bir hançer yedi yüreğim.
‘Hay allah taşıyordu’ dedi… Taşan kahve miydi o an bilmiyorum, yoksa yüreğim mi? Eski günlere güldük çokca, biraz dedikodu yaptık eskilerden. Kimleri görüyorsun, kimleri unutuyorsun’u konuştuk. Boşver eskiyi dedim, yaşanan yaşandığı yerde kalıyor, var mı bir sevdiğin? ‘hayatım” dedi, ‘hiç birşey başladığı gibi olmuyor ki’… Ne istiyorsun peki dedim, ne mutlu eder seni? ‘Hiç dedi, yaşıyorum ya yetmez mi’… İçim acıdı. Niçin böyle anlarda ağzım kilitleniyor bilmiyorum ki…
Sabahlara kadar konuştuğumuz, sorularımızı dünyanın merkezi varsaydığımız , o yılları o kadar da önemli kılan sevdaların yerini neler almıştı bunca zaman? Sormaya korktuğum bir yara izi vardı aklımda, ama biz aşkdan söz ediyorduk sıkılmadan. Belki de sadece buydu bizi hala yaşatan.
Yalnız değilim dedi, ama o kadar da -yalnızım işte- der gibiydi. Sarılmak geldi içimden yapamadım. En çok yapmak istediğimi sona saklarım ben. Oysa hayat istediklerimizi yapmamıza fırsat vermeden son bulacak belki de çok erken. Büyümüşlük biraz da bunu anlamış olmak mı acaba?
İnce hırkasını giydi, sonra ayakkabılarını, toparladı çantasını, ‘görüşelim canım’ dedi, ‘nasıl da özlemişim’. O kadar lüzumsuz konular geçti ama başındaki yara izi geçmedi sohbetimizin içinden… Usulca sokuldum kulağına ‘ben hep buradayım” dedim, ‘hani eskiden olduğu gibi, sarı kalabalık kalemlikte’. Hala; sıralara tebeşir fırlattığımız, kulaktan kulağa oyunları aşk sandığımız, okul yolu, saç örgülü yaramaz kızlarız. Sıkıca sarıldım , bunu yapabildim . ‘Görüşelim” dedim ‘daha uzun sürelerde’.
Kapıyı kapattım, kilidi döndürdüm, gece zor geçecek gibiydi. 3 gün sonra haberi geldi, telefonun ucundaki ses onun sesi değildi, iki elim iki yanıma düştü. Yine ‘seni seviyorum’ demeye geç kalmıştım…
İyi ki sarılmışım dedim, iyiki sıkı sıkı sarılmışım …
______________
Sibel Bengü