“Yurdışındakiler ayakbastı vergisi versin” önerisi

Şimdi emekli olan ortaokul arkadaşım “face”te paylaşmış: “Bir öneri: Yurdışında yaşayan Türk vatandaşları tatile geldiğinde kişi başı 1000 euro ayakbastı vergisi ödesin… Bir katkıları olsun!” Dostlar hani ekonomik krizden hükümetten göçmenlere pek çok kesim sorumlu tutuluyor ve faturayı onların ödemeleri isteniyordu ama ilk kez yurdışında yaşayan bizler de sepete konduk. İşin ilginç yanı bu paylaşım, epey beğeni de toplamış. Sanırım bizim eski arkadaş yağmur gibi gelen zamlar ve iyice alım gücü düşen emekli maaşları sonrasında seçimlerde, iktidarın yurtdışı özellikle de Almanya’daki oylarla ayakta kalmasına içerlemiş olmalı. Haklı da…

Face’teki bu paylaşımı görünce safça “Neden?” diye sordum. Arkadaşımın verdiği yanıt da şöyle: “Faruk Eskioğlu çünkü hem Türkiye’de yaşamıyor, buranın şartlarını bilmiyorlar hem de memur emeklilerinin ve diğer emeklilerin şartlarını bilmeden ahkam kesiyorlar. Madem Türkiye’de her şey ucuz ve iyi, bizlere katkıları olsun daha iyi şartlarımız olsun. Kıymetli hemşehrim gerçekten bizler çok zor durumdayız çarşı pazar yangın yeri, marketlere vitrin seyreder gibi bakılıyor, toruna harçlık veremiyorsun, evler kiralar uçmuş neresini anlatsam bilmem ki…”

Sevgili hemşehrim sen anlattın anlatmasına da ben geç anladım. Kusura bakma. Mantık olarak sorunu yaratanların; sorundan sorumlu tutulup, o sorunu çözmesi ya da diyetini ödemesi beklenir. Ama siz illaki “ayakbastı” diye tutturuyorsanız, sizi mi kıracağız. Öderiz valla. Hem düşündüm ki bu “ayakbastı”nın yararları bile olabilir.

Kıymetli hemşehrim, yurtdışındaki vatandaşların istisnasız her birisi memleketten uzakta yaşamaktan dolayı az çok bir bedel ödedi. İngiltere’de yaşamayı tercih eden Fransız, Kanadalı, Alman sayısı yok denecek kadar az ama Türkiye ve Kıbrıs’tan gelenlerin sayısı yarım milyon… Keşke memlekette iş, ekmek ve özgürlük olsaydı da biz de sevdiklerimizin yanında yaşayıp gitseydik. Biz de sizin gibi ekonomik şartların mağduruyuz ve bedel ödeyenleriz. Dünyanın neresinde olursa olsun emekçi emekçidir. Bunları “ayakbastı” parasında çamura yatmak için söylemiyorum haaa.

Neyse hemşehrim II. Dünya Savaşı’ndan çıkmış, savaş boyunca açlık ve yoksulluk yaşamış Almanya ve İngiltere gibi ülkeler toparlanmaya çalışırken yabancı emeği ülkesine çağırması bir yanda, savaşı yaşamamış fakat işsizine iş bulamamaktan aciz, emek gücünü yurtdışına gönderen diğer ülke öte yanda… Neyse bunlar beni aşar. 1970’lerde Akşehir Gürnes’ten Londra’ya gelip günde 18 saat tekstilde işçi olarak çalışıp, ailesine para göndermek için sadece soğan ve yumurta ile beslenen Mustafa Ali Bilgiç’in sonunda verem olduğu için 6 ay hastanede yattığını bir köşemde yazmıştım. Belçika’da 1956’da büyük maden kazasında İtalya, Belçika’daki kendi işçilerini geri çağırırken, kurbanlık olarak hangi işçiler gönderilmiş biliyor musunuz? Türk ve Faslı işçiler. Değerli hemşehrim biz aslında “ebeveynlerin bakamadığı çocukları yabancıya verdiği evlatlıklar”ız. Siz bizi “tuzu kuru” görseniz de memleketinde de yabancı kılınanlardanız…

Hemşehrim bir saksının yerini değiştirdiğinizde çiçek bile küsüyor… Biz küskün küskün yabanda çalıştık, işten güçten başımızı da kaldıramadık ondan dolayıdır bilmeden ahkam kestiğimiz. Buradaki yerli patronlara yetişkin işgücü olarak (eğitim ve yetişme gibi) sıfır maliyetle üretim yaptığımız için etimizden, sütümüzden epey yararlandılar. Türkiye’deki siyasiler de bu durumu kıskandılar, halimizi hatırımızı sormadan “aman paranızı çar çur etmeyin memlekete yatırın, arkadaşınızı da toplayın şöööle bi güzel turist olarak getirin” diye tutturdular.

Sevgili hemşehrim “Euro ve sterlinin Türkiye’deki alım gücü yüksek olduğundan yurtdışındaki bizlerin bir eli yağda, bir eli balda olduğu” sanılıyor. Yaban ellerde aşırı çalışmaktan posamız çıkınca onlar da kolestrol yasağına girdi. Yağ, bal yasak bize… “Ayakbastı” konusunda çamura yattığımı sanma lütfen, bizler yurtdışında biliyorsun yabancıyız. Gizli bir ırkçılıkla hayatın her alanında öteleniyoruz. İş bulabilmek için adını değiştiren ikinci kuşaktan bir gence bile rastladım. En berbat işleri, en uygunsuz saatlerde ve en düşük ücrete yapıyoruz. Çoğumuz için “tatil”, memleket ve aile ziyareti anlamına gelir. Aramızda kalsın, tatile borç harç geliyoruz ama “ayakbastı” sorun değil valla, “yangın sönecekse” ayak basmadan da öderiz…

Hemşehrim üç beş havayolu şirketi piyasada tekel konumunda olduğu için önce onların soygununa uğruyoruz. Sonra memleketteki bakkal çakkal topumuza “Alamancı” diyerek akıl almaz kazıklar atarak bizden “ayakbastı”yı bireysel olarak tahsil ediyorlar. Hem bu “ayakbastı” yasalaşırsa, matrahı ve oranı da belli olur, ödemeyi tek kalemle yasal olarak yapar, cümleten rahatlarız.

Hemşehrim “Memlekete eli boş gitmek yakışmaz” deyip bavul dolusu hediye getirmek de başta yakın çevremiz olmak üzere çoğunuzda bizim ağaçtan euro ve sterlin topladığımız sanısı doğuruyor. Memlekette kredi borcunu ödeyemeyenlerden, araba almak için para denk getirmeye çalışan uzak yakın çevremiz, “hoş beş”ten hemen sonra sadede gelip “ayakbastı” istiyorlar. “Yok” dersen küsüyorlar, “bakalım” dersen hakaretten sayıp, tavır alıyorlar. Ama “Ayakbastımı ödedim! İşte makbuzu” dersem, gereksiz kırgınlığı da önlemiş olurum. Hay sen aklınla bin yaşa emi hemşehrim.

Biliyor musunuz yurtdışındaki vatandaşlar yememiş içmemiş 70’lerden bu yana Türkiye’nin bir yıllık bütçesi sayılan 200 milyar dolar döviz göndermişler memlekete? Bu “ayakbastı” önerinizi umarım Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de duyar da bu rakamı katlayabiliriz. Gerçi sizin kadar derinlemesine bilemem ama bu öneri Şimşek’in kafasında şimşek çaktırır gibime geliyor. İnşallah duyar! Kıymetli hemşehrim tek dileğim bu “ayakbastı”yı ödeyelim ödemesine de depremzedelere yapılan yardımlar gibi yerini bulsun, siz emeklilerin yarasına merhem olsun… Yoksa onlar bizim ayağımıza, üstelik nasırımıza basarlar, siz de hayal kırıklığına uğrarsınız. Yazık olur bize. Sevgilerimle.

2704730cookie-check“Yurdışındakiler ayakbastı vergisi versin” önerisi
Önceki haberRSF: Suriyeli gazetecileri koruyun
Sonraki haberNerde kalmıştık, ne yapmalı?
FARUK ESKİOĞLU
Faruk Eskioğlu, (1958, Akşehir) gazeteci ve yazar. 1985'ten bu yana yaşadığı Londra'dan Türkiye'deki ulusal medyaya yönelik muhabirlik, temsilcilik yaptı. Londra'da yayınlanan Türkçe toplum gazetelerinde çalıştı ve bazı gazetelerin kuruluşunda yer aldı. Halen sosyolojik değeri olan haber ve araştırmalara ağırlık veren yazar, halen 2004'te kurduğu Açık Gazete'yi (acikgazete.com) yönetiyor ve köşe yazarlığını sürdürüyor.Eskioğlu, 13'üncü yüzyılın sonunda Horasan'dan Akşehir Maruf köyüne yerleşerek tekke kuran Hasan Paşa soyundan geliyor. Hasan Paşa'nın oğlu Şeyh Hacı İbrahim Veli Sultan'ın "Mülk Allahındır" felsefesiyle Anadolu'da bir ilk sayılan kendine adına kurduğu yoksullara yardım vakfı ise halen faaliyettetir.Eskioğlu, ilk ve orta öğrenimini Akşehir'de tamamladıktan sonra 1979’da AİTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. 1984’te Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi’nde "master" yaptı. THA’da gazeteciliğe başladı. Aralık 1985’te kendi deyimiyle "siyasi sürgün" olarak geldiği Londra’da ilk 2 yıl baba mesleği kasaplık yaptı. İngilizce öğrendikten sonra medya okudu. Uzun yıllar Nokta dergisi İngiltere Temsilciliği, Hürriyet Londra bürosunda habercilik yaptı. Gazeteciliğin yanısıra 1986-98 arasında grafiker tasarımcı olarak çalıştı. Ayrıca pek çok siyasi afiş ve logo tasarladı.1998’de Türkiye’ye döndü. Hürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi’nde haberci ve star.com.tr’de ekonomi editörü olarak görev yaptı. “Basında etik ve toplam kalite yönetimi” üzerine araştırmalar yaptı, bu konudaki konferans ve panellere katıldı.Türkiye’deki 2001 ekonomi krizinde Londra’ya dönerek grafiker tasarımcılık ve gazeteciliği sürdürdü. Toplum gazetelerinden Olay’da genel yayın yönetmenliği yaptı. Londra’da ilk Türkçe internet gazetesini çıkardı ve toplum gazetelerine ilk ajans hizmeti sundu. 2004’te dünya haberleri veren acikgazete.com’u kurdu. İki ayrı toplum gazetesini yayına hazırladı. Türkiye’deki bazı tv kanallarına haber geçti, uzun süre Akşam Londra Temsilciliği’ni üstlendi.Londra'da 2004’te "İçimizden Birisi: Vanunu" başlıklı bir kısa film çekti. Londra'daki toplumu anlatması açısından bir ilk sayılan "Aşkolsun! Adı Aşkolsun" başlıklı belgesel romanı 2007’de Türkiye’de yayımlandı. Türkiye'den 150 ve Kıbrıs'tan 100 yıllık İngiltere'ye göçün anlatıldığı 3 ciltlik "Londra'da Bizim'Kiler" başlıklı araştırması 2019 sonunda çıktı. Eskioğlu’nun Su ve Defne (2004) adlı ikiz kızları bulunuyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.