Zorunlu Vefasızlık

Arkadaşlarım eve kapanmışlığımı sıkça eleştirirler. Beni zaman zaman vefasızlıkla suçluyor olmalılar. Haksız sayılmazlar. Gene de benim kaçaklığımı vefasızlık gibi anlamamaları gerekir. Zaman çok çabuk geçiyor ve gün başladığı yerde bitiveriyor. Sorumluluklarımıza gündelik yaşamın girdisi çıktısı da eklenince bize dinlenme ve eğlenme vakti bile kalmıyor. Eğlenmekten geçtik de zaman zaman dinlenebilsek. Ne gezer! Yüklendiğimiz işler sevimli ama zahmetlidir. Bilgileri gelirken getirmediğimize göre kitapların dünyasına dalmak gibi bir zorunluluğumuz var. Oysa çok dar olanaklarla çalışıyoruz. Elimizdeki kaynaklar sınırlı. Doğru dürüst kitapçıları ve kitaplıkları olmayan bir kentte ne bulursak onunla yetineceğiz. Kitap getirtmeye kalksak iki ay bekleyeceğiz, ya gelecek ya gelmeyecek. Eskiden yabancı dilde yayınlar hiç değilse birkaç kitapçıda bol bol olmasa da bulunurdu. Geçenlerde bir kitap getirtebilmek için bir sorumluyla konuşuyordum. Ona artık kitapçıların raflarında yabancı dillerden kitaplar hemen hemen hiç yok dediğimde beklediğim yanıtı aldım: okuyan yok ki kitap getirtelim, getirttiğimiz kitap elde kalıyor, hele fransızca kitaplar hiç istenmiyor. Kitapçı arkadaş da haklı, ne diyelim. Eski sahaf düzeni de yok şimdi. Eskiden yırtık pırtık tozlu kitaplar arasında eşelenir dururduk ve iyi kötü bir şeyler bulurduk. Bizim işimiz iğneyle kuyu kazmak değil de nedir. Bereket işimizi severek yapıyoruz.

Ben bu yazıyı yazmaya otururken yaptığım işin zorluklarından yakınmayı düşünmemiştim. Zorluklara yılların akışı içinde alışmışız zaten. Benim sıkıntım vakitsizlik yüzünden arkadaşlarımın beni vefasız bilmelerindendir. Size garip gelecek belki ama beni ölene kadar ev hapsinde tutsalar hiç sıkılmam. Tek sıkıntım yürüyüş yapamamak olur. Hava kararırken evden çıkıp arkadaşlarla buluşmak için yola düşmek hiç işime gelmiyor. Öte yandan bir akşam buluşması bana iki güne patlıyor, belki inanmayacaksınız. Doğru dürüst rakı içsem dört güne beş güne patlayacak. Sohbetinden yararlandığım ve birlikte olmaktan haz duyduğum ya da en azından varlığından sıkılmadığım kişilerle bile bağlantım zayıf kalıyor. Bunun tek nedeni vakit azlığıdır. Keşke kendimizi okumadan etmeden zahmetsizce yenileyebilseydik. İşimiz buna uygun değil. Genelde insanlar kendilerini geliştirme gereği duymuyorlar, bununla birlikte büyük bir yüreklilikle bir takım görüşler ortaya koyabiliyorlar. Çalışma alanları uygun buna. Özellikle teknik alanlarda çalışanlar bilgilerine bilgi katmak zorunda değiller. Herkes kendini geliştirmeli derseniz elbette hayır diyemem. Ne var ki sürekli bilinç gelişimi teknisyenlik koşullarında bir zorunluluk değildir.

Ben sık sık birilerini tembellik etmekle ve görevlerini yapmamakla eleştiriyorum. Bunu belki de yapmamalıyım. Bu iş sonunda bir seçim işidir. Herkes kendi yolunda yürüyecek. Kimi çalışmayı kimi yatmayı sever, kimi çaba göstermeyi kimi havailikle vakit geçirmeyi sever. Kimse Afşar efendi öyle istiyor diye kitapların dünyasına kapanmak ve geceyi gündüze katarak toplum için insanlık için bilgi üretmek zorunda değildir. Gündelik yaşamın gereklerini karşılamak birçok kişiye yetiyor da artıyor bile. Kalan zamanı bildiği gibi kullanmak diye pek güzel bir rahatlık var. Kalan zamanda gezip tozmak, yeni markalarla ilgilenmek, yeni insanlarla tanışmak, eş dost bir araya gelip lahmacun eşliğinde şarkı türkü söylemek gibi güzellikler var. O koşullarda istekler artar, daha iyi yaşama ve daha çok elde etme eğilimleri gelişir. Bize gelince, bizim için kalan zaman diye bir şey sözkonusu değil zaten.

İstemenin ve elde etmenin sonu gelmez. İstekler büyür hevesler artar derken insan kendini kendine tutsak kılabilir. Bir de bakarsınız olmadık işlerin peşinde hırsla koşturmaya başlamışsınız. Rahatlığın da işte böyle tuzakları vardır. Gene de insan şu ya da bu gerekçeyle bizim gibi yapmak, o koskoca düşünce denizine dalmak zorunda değildir. Bu dalışın olumsuz yanları da var. Düşünce denizine dalmak insanı toplum yaşamına uymakta beceriksiz ve isteksiz kılıyor. Öbür türlü toplum yaşamı kolaydır: geçerli kalıp düşüncelerle düşünmek yeterlidir. Örneğin bir ortaçağ karanlığından sözetmeniz bile ilerici hatta devrimci bir kişi sayılmanız için yeterlidir. Biraz daha ileri gidip gelir dağılımından toplumsal adaletten özgürlükten eşitlikten demokrasiden kadın haklarından dem vurduğunuzda ilericiliğinizi sağlama bağlamış olursunuz. Bizim işimiz biraz daha karmaşık: bir bilgi bir başka bilgiyi gerektiriyor, bir düşünce koridorundan bir başka düşünce koridoruna geçiyoruz ve bu böylece sürüp gidiyor. Pekiyi, büyük sorumlulukları olmakla birlikte sorumsuzca yaşayanlara ne diyelim? Onlara hayır dua etmekle yetineceğiz. Ayrıca bize ne!

645430cookie-checkZorunlu Vefasızlık

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.