Koronovirüsü salgını bir kez daha ölüme yani silaha değil, yaşama yani sağlığa yatırım yapılması gerektiğini gösterdi. Virüsün laboratuvarda üretildiğini öne süren komplo teorileri her ne kadar gerçekci görünmese de kapitalist, emperyalist dünyanın sicili bozuk olduğundan kesin “yok be yaaa!” diyemiyorsunuz… Covid-19 adı da verilen Koronavirüs, henüz küresel tehdit anlamındaki pandemik hastalık kategorisine alınmış değil. Afrika’nın yoksul ülkelerine atlaması durumunda virüsün kontrol altına alınması daha zorlaşacak. Umarım bu salgın bir an önce önlenir ve sonrasında da ders çıkarılır…
Türkiye ve KKTC’de iktidarın inandırıcılığı olmadığından turizm rezervasyonlarının başladığı bu aylarda “Virüs bizde yoktur” söylemine de pek itibar edemiyorsunuz. Gariptir ki Çin’den yola çıkan virüs, Afganistan, Pakistan, İran’a geliyor, Türkiye’yi atlayıp Yunanistan’a gidiyor, Oradan İtalya, Fransa, İngiltere dolaşıyor. Varsa “var” deyin, gardımızı ona göre alalım kardeşim!
1986’da Çernobil faciasını hatırlarsanız, bakan Cahit Aral bizde radyasyonlu çay yoktur deyip medyanın karşısında çay içme şovu yapmıştı. Türkiye’nin de yalanla imtihanında kırık notları epey çok… Bu arada genç kuşak, “Çernobil nedir” diye sorarsa; Ukrayna’nın Pripyat şehri yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali’nin 4 numaralı reaktöründe gerçekleşen nükleer kazadır. Biz bunun için nükleer santrallara karşı çıkıyoruz işte…
Virüse dönersek, geçen salı Başbakan Boris Johnson’un açıkladığı önlem planında, salgının ilerlemesi durumunda hastanelerde acil olmayan tedavilerin ertelenebileceği, emekli hemşire ve doktorların destek için göreve çağrılabileceği belirtildi. Johnson gerekirse güvenlik güçlerini seferber edebileceklerini, polisin kamu düzenini sağlamak için göstereceği faaliyetlere acil durum halinde, askerin de destek verebileceğini söyledi. Başbakan “panik yok” dese de kaygı duyulacak gelişmeler hani…
Johnson, virüsün insanlarla selamlaşırken tokalaşmasına engel olmayacağını vurgulayarak, “Koronovirüs hastalarının tedavi edildiği hastaneyi ziyaretim esnasında herkesle el sıkıştım. Önemli olanın el sıkışmamak değil, tokalaştıktan sonra elleri yıkamak” demeyi de unutmadı.
İngiltere’de Koronovirüsü sayısı bu yazıyı kaleme aldığımda bir günde ikiye katlanarak 100’e yaklaşmıştı. Hastalardan sadece birisi, uzun süredir yurtdışında bulunmamış ve diğer virüs taşıyıcılarıyla da uzaktan yakından bir teması da olmamış. Kaynağı araştırılan bu vaka aslında kaygı verici…
Bizim topluma gelirsek, göçmen dernekleri, çatı örgütleri ve STK’ler salgının kapımıza dayanmasını beklemeden neler yapılması gerektiği konusunda kafa yormalılar. Öncelikle kalabalık toplantıları ertelemeli, onun yerine görüntülü telefon ya da e-posta mesajını tercih etmeliler. Uzmanların önerisine göre; bir araya gelinen salonlar her gün hijyenlenmeli ve sıkca havalandırılmalı, özellikle kapı kolları ve tuvaletlere özen gösterilmeli. Kahvehane gibi yerlerden kaçınılmalı. Virüsün kağıt paradan bile geçtiği tartışıldığı bu günlerde iskambil, tavla gibi oyunlar yasaklanmalı. Tokalaşmayın ve yanaktan öpüşmeyin diye yazmaya da gerek yok. Hastane ve aile hekimlerine zorunlu hallerde gidilmeli. Okullu çocuklar bilinçlendirilmeli ve toplu ulaşımda korunma yöntemleri anlatılmalı. Mümkünse herkes çantasında küçük bir kolonya taşımalı. Geçen gün girdiğim 3 bakkalda kolonya kalmamıştı. Kolonyanın yokluğu toplumun virüse karşı önlem almaya başladığının göstergesi.
Bu arada yazıya noktayı koymayı hazırlanırken face’den öğrendiğimce toplumdan ilk koronovirüs önlemi İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği’nden (İADD) geldi. İADD, 5 Mart’ta planladığı “Musa Moris Fahri’yi Anma” etkinliğini koronavirus vakalarının artması nedeniyle ileriki bir tarihe ertelediğini duyurdu.
Dostlar daha önce böylesi bir salgınla karşılaşmadık. Önlem almaktan bir şey kaybetmeyiz ama ciddiye almazsak sevdiklerimizi yitirebiliriz. Bu işin şakası yok…