ALEVİLİKTE CAZ CAİZ MİDİR?

SEDAT YILDIRIM SARICI – Geçtiğimiz Pazar günü her yaz Londra, Clissold Park’ta yapılan Day-Mer Kültür ve Sanat Festivali’ne gittim. Gündüz mesaim olduğundan finaline güçlükle yetişebildim.

Son olarak sahneye Oğuz Aksaç çıktı. Anadolu Rock olarak adlandırılan yıpratılmış tarzın vasat bir icrasıyla karşılaşacağımızı zannediyordum.

Oğuz Aksaç

Vay babam vay! Sen misin işi hafife alan? Ağzının payını verirler adama. Sahnede bir piyanist var ki tek başına cihana bedel. Sağ eliyle usta bir gitaristin esere ekleyebileceği ne kadar armonik motif veya melodik doğaçlama varsa sarmalıyor, sol eliyle her bir şeyden bağımsız, benim diyen basçının çalamayacağı yürüyüşleri sergiliyordu.

Hepsinden önemlisi plandan, programlanmıştan uzak, hakiki bir cazcı doğallığında hesapsız, kitapsız takılıyordu. Jimmy Hendrix misali milyonda bir bile rastlanamayacak bu rastgelelik yakın tarihimizde sadece Cem Karaca/Dervişan’ın beyni Uğur Dikmen, öncesinde de “Çakal” (Turhan Yükseler) abimizde vardı.

Yukarıdaki paragrafta açıklamaya çalıştığım bu özel yatkınlığı şair, edebiyat eleştirmeni, tıp doktoru, Varlık ve Cumhuriyet yazarı Mustafa Şerif Onaran (1927-2013) “doğal kolaylık” olarak adlandırırdı. Bazen yatkın, yetkin, aşkın, kabiliyet, yetenek gibi kelamlar kifayetsiz kalır. Halk ise en harbi yakıştırmayı yapıştırır; “Allah vergisi”.

Hesapta “Sedat Hoca” lakabıyla eşraf bizi müzisyen zannediyor ya, konseri önlerden izlemiyorum. Ortalardan bir yerden ortalama bir ilgi sergileyeceğim ki cakamız zedelenmesin. Mümkün mü? Sahnede öyle şeyler oluyor ki şaşkınlıktan gözlerimi ayıramıyorum.

 

İhtiyarladık ya miyopluk da arttı. Sahneyi zor görüyorum. Çocuk siyahiye benziyor. Zaten bizden bir bebenin böyle güzel çalması olacak iş değil!

Konser bitti. Sanatçı peşinden imza istemek için koşan gençler gibi gittim kuyruğa girdim. Sıramı bekliyorum. Heyecanlıyım da. İlk defa kuliste birisini ziyaret edeceğim. Kulis dediğim de basit bir çadır, parktayız.

Forest Whitaker

Piyaniste yaklaşırken tam tahmin ettiğim gibi çıktı. Siyah değil ama siyahi melez gibi duruyor. Benden de esmer. Gözler siyahi müzisyenler gibi minikçe ve güleç. Bird filminde efsanevi caz saksafoncu Charlie Parker’ı (1920-1955) oynayan Forest Whitaker diyesim geliyor.

İngilizce konuşmaya başladım. Anam! Adam zehir gibi Türkçe cevaplar veriyor. Hem de  bu ne kibarlık. Herhalde uzunca yıllar Türklerle çalışmış olmalı, diyorum. Yok gardaşım yok, adam meğer Türk’müş, iyi mi? Adını, soyadını sordum: Cihan Öz.

Cihan Öz

Böyle piyano çaldığına göre dünyanın en önemli konservatuarlarından birinde yıllarını harcamış olmalı diye düşünürken, hafife de alınmamalıyım ya, sıralıyorum bildiğim bütün mühim mektepleri, medreseleri… Hangisi diyorum?  “Abi ben evde kendi kendime öğrendim” diyor.

O zaman evde zehir gibi müzisyen bir baba vardır, Neşet Ertaş – Muharrem Ertaş misali. Yoksa mümkün değil. Tam tahmin ettiğim gibi çıkıyor, diyemiyorum. Baba benimle eski meslektaş, manav çıkıyor. Lisede okurken manavlığım da var ya.

Derken, şunu diyeceğim; tahmin ettiğim her şeyin tersinin olabileceğini bana öğreten, konservatuara gitmeden, müzisyen bir aileden gelmeden böylesine dahiyane bir eşlikle türkülere eşlik eden bir müzisyenle tanışmış olmak beni çok zenginleştiriyor. Londra’yı da elbette.

Geçiyorum bilgisayarın başına, çocukla ilgili her şeyi dinlemeye başlıyorum. Türkülerimizin farklı katmerlerle armonizasyonlarını açıklayan videolarla, oldukça yüksek bilgi gerektiren çalışmaları kırk yıllık dost rahatlığıyla anlatıyor. Dünyanın dört köşesinden buluşturduğu usta müzisyenlerle türkülerimizi caza uyarlıyor, videolarla müzikseverlere sunuyor.

Bu çalışmalardan biri de Arif Sağ bestesi, anonim Alevi deyişi “Bugün Bize Pir Geldi”.

Oğuz Aksaç söylüyor. Oğuz arada da caz doğaçlamalar yapıyor. Yurdumuz adına oldukça iç açıcı gelişmeler. Dinlemeden geçmeyin:

https://www.youtube.com/watch?v=QZFF39HZWV8

CAZ VE SAZ

Gel gelelim her konuda hem fikir olmak kolay olmuyor. Oğuz Aksaç’ın Cihan Öz düzenlemesiyle caz ile Alevi deyişinin harmanlanmasına karşı fikirler de dile getirilmiş.

Duvar ve OdaTV’de de yer alan haberde Alevi Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı ve Garip Dede Cemevi Dedesi Celal Fırat, Twitter hesabından şöyle diyor: “Deyişlerimiz sazla söylenir ve kutsaldır. İnsanların müzikal kariyerleri için birer deneme tahtası değildir. Oğuz Aksaç aykırı olmak adına değerlerimizi deneyemez ve yozlaştıramaz. Kendisi Alevi toplumundan derhal özür dilemelidir.”

Alevi Bektaşi Federasyonu kurucularından İbrahim Karakaya da eleştiriyi örnekleyerek derinleştirmiş: “Oğuz Aksaç, kendi ürettiği eserler için istediği yorumu getirebilir. Bu hiç olmamış… Bin Yılın Türküsü etkinliğinde bazı eserler senfoni orkestrası için aranje edilirken özüne sadık kalınmıştır. Sanatçı üretmeli, üretilenleri yozlaştırmamalıdır.”

Okmeydanı Cemevi Dedesi Eren Yıldırım ise Facebook hesabındaki yazısında, “Kıta aralarında dahil edilen caz müziğinin farklı seslerinin aykırı olması bir yana, telli kuran bağlamadan kopunca, sözler o kadar anlamsızlaşmış ki post-modern göz için dahi gereksiz hale gelmiş bence. Yeniliklere pozitif bakan biri olarak söylemeliyim ki bazı şeyler özellikle inançsal anlamda ki bazı değerler orijinali olarak kalmalı. Mürekkebe su katarsanız pek bozulmaz ama suya mürekkep katarsanız suyu berbat eder… Umut ediyorum ki Oğuz Aksaç da yaptığı hatanın farkına varacaktır” demiş.

Sonuçta Oğuz özür dilememiş. Cevap da vermiş. Yaptığı işi savunmuş. Doğru yapmış. Çünkü yaptığı iş doğru bir iş.

Caz, doğumu itibarıyla Afrikalıların Amerika’ya köle olarak taşınması sonrası blues köklerinden gelir. Blues, topraksal doğallık gereği Doğu Afrika’daki Arap makamsal yapının esintilerini ve yöresel çığırma özelliklerini de barındırır.

Aziza babası usta piyanist Vakıf Mustafazade ile

Çağımızda Azeri piyanist Aziza Mustafa Zadeh’den Lübnan asıllı trompet virtüözü İbrahim Maalouf’a, Okay Temiz’den Dhafer Youssef’e yatkınlığımız ve yetkinliğimiz yerkürenin inkar veya gözardı edemeyeceği boyutlarda yankılanıyor.

Alttaki videodaki Hüsnü Şenlendirici’yle Cafer Yusuf’un yakaladıkları kudsiyet, kainata “haybeden” lütfumuzdur.

https://www.youtube.com/watch?v=eJwSZIajEvI

Cazın yurt müziğindeki etkisi ya da yurt müziğinin caza etkisi konularına daha önceki birkaç makale ve söyleşilerimizde değinmiştik ama Özer Ünal ağabeyimin Allı Turnam’daki tenör saksafon doğaçlama derinliğiyle, Mehmet Ali Sanlıkol kardeşimin New Orleans Çiftetellisi, büyük orkestral (big band) düzenlemesi, eriştiğimiz noktanın beyanına dair eşsiz emsallerden olduğunu bir kez daha hatırlatmakta yarar var.

Özer Ünal

NE O, 

NE DE O.

Ne Oğuz Akşaç/Cihan Öz ortaklığıyla yaratılan ‘Bugün Bize Pir Geldi’nin caza uyarlaması “yozlaşmadır”, ne de bu tür deyiş veya ölümsüz eserlerin yeniden ele alınmasında temkinli olmak gerektiğini vurgulamak “yobazlaşmadır”.

Öylesine eşsiz eserler, öylesine özensiz düzenlemelerle sunuldu ki birçoğunun orijinalini (kaynağındaki has halini) dahi, değil dinlemek adını bile anmak istemez olduk. Yerli bir eser olursa incinen, gücenen olur, Atlantik sularına açılalım. Mesela Led Zeppelin’in hiç bir şeye benzemeyen eşsiz eseri Stairway To Heaven öylesine ticari pazarlamalarla itelendi ki artık dinlemek istemiyoruz. Yani Alevi dedelerinin, önderlerinin kaygıları yersiz değildir.

‘Bugün Bize Pir Geldi’nin bestecisi Arif Sağ “bazı türkülerimiz gereğinden fazla icra edildiğinden anlamını tüketti” diyor. Yalnız Oğuz’la Cihan anlam tüketme kervanına katılmamışlar, eserin büyüklüğünün gölgesinden yararlanmayı yeğlememişlerdir. Esere çağdaş formlarla yaklaşmış, evrensel ortaklıklarla etki alanını genişletmişlerdir.

Bu uğurda mutlak anmamız gereken en saygın çalışmalardan biri de solistliğini Begüm Tüzemen’in, piyanist ve aranjelerini Sinem Altan’ın yaptığı Olivinn grubunun 4 yıl önce kaydettikleri “Kırklar Semahı”dır.

https://www.youtube.com/watch?v=gOX2OryHPd8

Olivinn

Çağdaşlık denilince hemen akla milat öncesi geliyor. Konfüçyüs (MÖ 551- 479) benim gibilere “Ya bir yol bul, ya bir yol aç ya da yoldan çekil.” demiş. Birbirimizi anlamakla mükellefiz. Gençleri, çocuklarımızı kollamamızsa boynumuzun borcudur.

Cumhuriyetimiz 99 yaşına geldi ama caz alanında henüz emekleme evresindeyiz. Ayağa kalkmak için emek veriliyor. Emekleme, bebeğin ellerini de kullanarak yürüme çabalamasına denir. Ayaklar üzerinde kalabilmek için ellerin toprağa dokunmaması gerekir. Ancak o zaman dik durabiliriz.

Sanatta öze, edebiyatta söze sadık kalmak sadakati, yani biat ve itaat kültürünü besleyebilir. Yer çekimine esaret, toprağa secde sanatçının gökyüzüne bakma cesaretini kırar. Cana can veren toprak değildir. Toprak Ay’da, Mars’ta, bütün yıldızlarda var. Yıldızların neredeyse tamamı can’sızdır.

Nefes, havayı içimize çekmektir. Canlıların toprak kadar hava, su ve ateşe de ihtiyacı var. Çocuklarımızdaki yenilikçilik ateşini söndürmemeliyiz. Yıldıza hayat veren hava ve sudur.

Daha önce de bahsini etmiştik, Anadolu yedi bölgesindeki yetmişiki kültürel farklılıkla muhtemelen yeryüzünün en zengin müziksel kaynaklarını barındırıyor. Buna rağmen dünya ortak repertuarına kazandırmış olduğumuz bir tek eserimiz yoktu. Şimdi var. Kara Toprak.

Sivas-Şarkışla köylerinden Gemerek yerine Sivrialan dilinin hudutlarımızı aşmasını Fazıl Say’ın öze sadık kalmasına değil, yarattıklarıyla kaynağı (Aşık Veysel’i) bir başka boyuta taşımasına borçluyuz. Fazıl Say, klasik müzik armonizasyonundan caz ritmine, uzun hava mirasından büyük bir serbestlikle ördüğü doğaçlamalara cesurca esere yaklaşmasa, eser dilimiz coğrafyasıyla sınırlı kalabilirdi. Kaldı ki Veysel’i tanıyanlar bilir ki büyük ozan kendi eserini seslendirirken kurala, ölçüye sadık değildir. Özgürce ve gönlünce, anın esintiyle ekler, keser.

Aşık Veysel

Haksız bir sebebe istinad ederse özür diletme talebi özür olarak hatırda kalır. Alevilik ve Bektaşilik benim gibi Alevi olmayan milyonlarca kimse için de Anadolu aydınlanmasındaki en önemli düşünsel temellerimizden kabul edilir. Alevi dedelerinin gençlerimizin yenilikçi müziksel çalışmalarına dair aslen umut ve cesaret artıcı niyet taşıdıklarına eminim.

Özelikle gurbette yaşayan gençlerimizin şefkat ve kıvanca ihtiyacı var. Gençlerimiz bizlere kıvanç yaşattıklarında şefkatimizi esirgersek sanatsal kuraklık kaçınılmaz olur. Memleketimizin son 20 yılda sürüklendiği çıkmazın ana sebebi takdir fakirliğidir.

Bu konuların açılmasına, kültürel zenginliğin çeşitlenmesine, doğrunun sergilenmesine, emeğin, hakkın ve haklının açığa çıkmasına vesile olan 33. Day-Mer Festivali’ne emek verenlere teşekkür borcumuz var…

___________________

* Müzisyen de olan yazarımızın diğer çalışmalarına https://sedatsarici.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

2621230cookie-checkALEVİLİKTE CAZ CAİZ MİDİR?

1 Yorum

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.