ALMANYA’DAN… 8 Kasım Raporu üzerine

Her yıl olduğu gibi bu yıl da AB Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili 2006 Yılı İlerleme Raporu Türkiye’yi çok heyecanlandırdı. Oysa raporun büyük bir çoğunluğu Türkiye’de kendini “solcu” olarak tanımlayanların onlarca yıldır dile getirdikleri sorunları içermekte.

Demokrasi ve hukukun üstünlüğü, adli sistem, yolsuzlukla mücadele, uluslararası insan hakları hukukuna uyum, medeni ve siyasi haklar, adalete erişim, ifade özgürlüğü, dernek kurma ve toplanma özgürlüğü, dini özgürlükler, kadın hakları, çocuk hakları, engelli hakları, sendikal haklar, azınlık hakları, kültürel haklar ve ekonominin sorunları başlıkları altında yazılanlar aslında Türkiye’nin sorunlarını iyi bilenlerin bugüne kadar söylediklerinin birer tasdiki olarak görülebilir.

Özellikle gözaltı merkezleri dışında işkencenin sürmesi, hakim ve savcı atamalarının yargının bağımsızlığı açısından sorunlu olması, yolsuzlukla mücadelede sadece YİMPAŞ’ı düşünmemiz, cezaevlerindeki gereğini aşan tecrit uygulamaları, Ceza Yasası’nın 301. Maddesi, RTÜK üyelerinin atanması ile ilgili yeni hükümet kararları, bazı izinsiz gösterilerde polisin orantısız şiddet kullanması, derneklere çıkarılan zorluklar, aile içi şiddet altında ezilen kadınların toplumda yeterince desteklenmemesi, 15 yaş altındaki çocukların istihdam yasasına aykırı sömürül-meleri, engellilere yönelik uygulama sorunları ve sendikal haklar konusunda olumlu adım atılmaması sadece birkaç örnek.

Aslında AB’ye bu yıllık bilanço için teşekkür etmek gerekir, Türkiye’nin içinde bulunduğu konumu ve ayıplarını her yıl hatırlattığı için.

Bu konulardan dolayı heyecanlanıp “AB bize ne karışıyor!” diyenlerin aslında utanıp susmaları gerekir.

Ne acı Türkiye için: Vatandaşlarının çoktan hak ettikleri bu en doğal haklar AB zoruyla ve o da gerçekten zorla kabul ettirilmekte bu ülkeyi yönetenlere ve Meclis’te oturanlara.

Elbette AB her şeyi doğru yapmıyor.

Türkiye’nin AB üyeliğini Kıbrıs sorunu ile birbirine bağlı bir hale getirmek Güney Kıbrıs Rum Kesi-mi’nin tek başına egemen olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan’ın AB üyeliği ile açıklanabilir. Ancak bu iki ülkenin üyeliğinin Kıbrıs Sorunu’nun çözümünde tek taraflı bir avantajmışçasına kullanılmasına göz yumulması AB’nin büyük bir hatası.

Kıbrıs’ta barış ve birlikte çözüm isteyen Türk tarafının KKTC’de bu amaçla yeni bir hükümeti iktidara getirdiği ve her türlü yapıcı çözüme açık olduğu bu raporda dile getirilse de taleplere yansımamakta.

Bu nedenle kızanlar haklılar!

FARKLI DURUŞ

Bence Türkiye’de AB konusunu sadece kurdukları proje-danışma şirketleri aracılığı ile para kazanmak olarak istismar eden ve bu amaçla gazete köşelerinde yazılar yazarak, elerindeki TV olanaklarını seferber ederek çırpınan “şahsi çıkar beklentisindeki” AB taraftarlarını saymazsak, AB-Türkiye ilişkisini Türkiye’nin demokrasi ve sosyal devlet alanında gelişmesi için bir şans olarak görmek doğru.
Ancak bu ilişki sonuç olarak ille de bir üyelik getirmelidir ve “bu her şey pahasına olmalıdır” bakışı yanlış olur.

AB-Türkiye üyelik süreci Türkiye’nin haklı olduğu alanlarda çıkarlarına ters düşen tavizler vermesi anlamına gelmemeli.

Örneğin “ağzıyla kuş tutsa da” Türkiye’yi hiçbir zaman AB üyesi olarak görmek istemeyen çevrelere Türkiye’nin onurlu bir duruşu olduğunu göstermek doğru olur.

Ancak bunu yapabilmek için ilk önce raporda da yazılı olan ayıpları bertaraf etmek gerekir.

O zaman Türkiye’nin AB karşısında masadaki oturuşu da farklı olacaktır.
 

1615280cookie-checkALMANYA’DAN… 8 Kasım Raporu üzerine

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.