ALMANYA’DAN… Unutmayalım, maç 90 dakika

Almanya’da Türkler’in oldukça aktif bir rol oynadıkları 2002 Yılı Genel Seçimi’ne kıyasla bu yılki 2005 Erken Genel Seçimi oldukça güç koşullar altında koşturduğumuz bir seçim diyebilirim.

2002 yılında “SPD ve Gerhard Schröder’i destekler görünmek” için çırpınanlar bu seçimde sanırım Gerhard Schröder’e şans vermediklerinden olsa gerek “kayıplar”.

Bazı Türk işadamları Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ile SPD’nin konuğu olarak 26 Ağustos 2005 günü Berlin’de yedikleri öğle yemeğinde yaptıkları “böyük” destek konuşmaları dışında pek ortalıkta gözükmüyorlar.

Sanırım “ne olur ne olmaz” diyerek temkinli davranıyorlar.

Lafta herkes Gerhard Schröder’in başbakanlığının ve partisi SPD’nin iktidar partisi olmasının “Türkiye açısından ne derece önemli olduğunun” farkında olduğu iddiasında.
Ancak “gelin şu işe bir de siz el atın” dendiğinde kimse pek üstüne alınmıyor. Tam bir köylü kurnazlığı.

2002 yılında SPD şampiyonluğa oynayan bir takım gibi ilgi görmekteydi. Şu an da ise her orta sıra takımı gibi maçlarını doldurabilmek için özel çaba gerekiyor.

2002 yılında “Yeni Yerliler” takımında sahaya süreceğimiz onbiri seçmek çok zordu. Tam bir şöhretler kadrosu vardı.

Kim oynayacak, kim yedek olacak derken zorlanıyorduk. 

Şimdi ise elimizdeki çok az sayıda oyuncuyla aynı şampiyonluk iddiasını sürüdürüyor olmamız bile büyük başarı aslında.

Kendi eyaletinde bence büyük bir talihsizlik olarak listede arka sırada kalan Köln adayımız Dr. Lale Akgün, özellikle Aydın Yardımcı gibi işadamı dostlarımızın (her zaman yanımızda olan) yardımlarıyla çok çetin bir seçim kampanyası sürdürmekte.

Geçen seçimde kazandığı seçim bölgesini kazanması harika olacak.

Bu arada Köln’de kendilerini “böyük Türk iş adamı” diye pazarlamaya çalışan bazılarının Türk kökenli milletvekili Dr. Lale Akgün için “hiç bir şey” yapmadıklarını da bir kenara kaydetmekte fayda görüyorum.

Berlin’de ise Ahmet İyidirli gece gündüz demeden seçim bölgesini kazanmak için koşturmakta. Onun seçim bölgesinde de “Gerhard Schröder’in iktidarda kalması Türkiye için büyük bir şanstır” diyenlerin fazla bir şeyler yaptığını iddia edemeyeceğim.

Hannover’de, Hamburg’ta, Stuttgart’ta, Frankfurt’ta ya da Münih’te bir avuç Türk kökenli sosyal demokrat “tek başlarına” olmalarına rağmen mükemmel bir kampanya yürütmekteler.

Türkler’in bir kesimi bu seçimlerde ya “yılda dört kere doktora 10 Euro vermek” zorunda kaldıkları ya da Almanya’nın etkileme ve belirleme olanağı olmaksızın artan benzin fiyatlarına kızdıkları için Gerhard Schröder’i desteklememe niyetindeler.

Bu bana hep Aziz Nesin’i hatırlatıyor.

“Türkiye’nin AB’nde yeri yok” diyenlerin “Almanya’da Türkler’in yeri var mı?” sorusuna nasıl baktığını göremeyen bazı Türkler onlarca yıl boyunca Türkiye’deki tüm akrabalarını tedavi ettirebildikleri Alman Sağlık Sistemi çökmesin diye yılda 40 Euro ödemek zorunda kalınca SPD’yi seçmek istemiyorlar.

Oysa seçmek istemedikleri SPD’nin Türkiye konusundaki tutarlı politikasının kendileri için öyle sandıkları gibi Aziz Nesinlik bir şekilde “Türkiye’nin AB üyeliği beni iilgilendirmez. Ben Almanya’daki konumuma bakarım” şeklinde yorumlanamayacağının farkında bile değiller. Oysa “Türkiye’yi AB içinde” görmek isteyen bakış Türkler’in Almanya’daki kalıcı yaşamı açısından ne derece anlamlı.

Son yıllarda kitaplara konu olan “göçer mantığı” burada da kendini göstermekte. Nedense bazıları daha derin, daha uzun vadeli ve daha mantıklı bir şekilde düşünüp tavır belirlemek istemiyorlar.

Evet hem Türkiye hem Almanya hem de Avrupa açısından çok önemli bir vizyon karşısında tek bir argüman var: “SPD’yi seçmiyorum çünkü yılda 40 Euro istiyorsunuz doktora gittiğimde.”

Aslında böyle düşünenler için de bir “adalet var ise” onlar için en doğru hükümet Merkel Hükümeti olurdu. O zaman görürlerdi, yılda 40 Euro’luk doktor ziyaretinin ne kadar ucuz ve sosyal  bir uygulama olduğunu.

Bir de bir kesim var ki onlar “Kral öldü, yaşasın Yeni Kral” havasına kapılmış gidiyorlar.
Eskiden defalarca telefon edip davetiyesini almaya çalıştıkları SPD toplantılarından uzak durmaya özen gösteriyorlar.

Onlara hatırlatmak istedediğim bir gerçek var: o da maçın 90 dakikalık bir oyun olduğu ve henüz sona ermediği.

Onlara “eğer biz yine kazanırsak hangi yüzle yanımıza geleceksiniz ?” diye soramadığım için üzgünüm, çünkü biliyorum o derece “yüzsüzler ki gene gelirler”.

Ama onların seçim öncesi hallerini de bir kenara not etmek yanlış değil.

Evet çok zor bir maç oluyor.

Kadromuzu oyuncularımız yorulduğunda değiştiremeyeceğimiz kadar dar bir kadro ile başa güreşir hale geldik.

Bu maçta bize destek olmayıp ta bir de yük olanlar da oldu.

Hele kendileri doğru dürüst bir şeyler yapmayanlar “vay efendim şunu niye davet ettin” mavraları ile gazetelerde isimlerini okurken çok mutlu olmuş olabilirler. Onların beğenmeği şahıs sadece Rüsselsheim’de yapılan SPD toplantısında dört bin kişiden bininin (Hürriyet, 10 Eylül 2005) Türk kökenli olmasında aslan payına sahipti.

Seçime beş kala bile “uyanıp ta” açıklamalar yaparak SPD’yi destekleyenlere bu zor koşullarda eleştirim yok. Çünkü son dakikada da olsa çabalamaktalar. Bu değerli şu anda.
Evinde oturup ta “ben yapsaydım, etseydim” diyenlerle seçim kazanılmıyor.

Seçimler “günahıyla, sevabıyla” çabalayanların teriyle kazanılmakta.

Hele “nasılsa kazanmayacaklar niye destek verip göze batayım ki” diye düşünenlere de hatırlatmakta fayda var: savaşmayan yenilgiyi baştan kabul eder!

İşte her şey ortada: Haziran ayında yüzde elli oy oranına sahip CDU/CSU bugün yüzde kırkı korumaya çalışıyor.

Yüzde yirmisekizlerde olan SPD yarın yüzde otuzsekiz hedefine çok yakın.
Evet 90 dakikalık maçın son on dakikalık finalindeyiz artık.

Kondüsyonumuzun daha iyi olduğunu şu anda kanıtlamış durumdayız. Hedefimiz artık beraberlik değil, galibiyet.

2002 finalinde son on dakikanın ne çetin ama kazanan taraf için ne kadar cazibeli olduğunu bilen biri olarak maalesef ben son on dakikayı oynayamayacağım.

Maçın başından bu son on dakikasına kadar doktorumun muhalefetine rağmen sakat, sakat oynadım ve şimdi artık sahayı terk etmek zorundayım, eğer bu maçtan sonraki maçlarda da takımımın formasıyla mücadele etmek istiyorsam.

Ağustos ayında bir doktor kontrolünde sol ses telimde bir polip olduğu ortaya çıktı. Ameliyat olmam gerekiyor. Seçim kampanyamız nedeniyle 16 Eylül 2005 gününe kadar geciktirebildim. Ama o gün ameliyat olmam şart.

Ardından en az bir hafta konuşma yasaklı olacağım.

Bu yasağa uyacağım çünkü şimdiden Gross Gerau İl Meclisi için partim tarafından aday gösterildiğim Hessen Yerel Seçimleri’ne yönelik harika planlarım var.

Hoş karşıtlarım hiç merak etmesinler ve boşuna sevinmesinler ve de emin olabilirler: ben en sessiz halimle de onlardan çok ses çıkarırım.

“2005 Erken Genel Seçimi maçımız” 18 Eylül 2005 akşamı saat 18.00’de sona erdiğinde ben de yedek kulübesinde arkadaşlarımı kutlayacağım.

Gönül isterdi ki bazı Türkler de bu seçimin hem kendileri, hem ülkeleri Almanya, hem gönüllerindeki Türkiye hem de kıtaları Avrupa için önemini kavrayabilsinler.
40 Euro’su eksik bir cüzdanla Avrupalı olarak mı yoksa cepte 40 Euro fazlalıkla Avrupa’da istenmeyen bir Asyalı olarak mı yaşamalı Almanya’da?

İşte 18 Eylül 2005 günü bu sorunun cevabını verecek Türk kökenli seçmenler.

1614420cookie-checkALMANYA’DAN… Unutmayalım, maç 90 dakika

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.