Artistik pozların gölgesinde dindar duruşlar

anormalliğin, dengesizliğin, artistliğin bir göstergesidir. Yaratan bile kitabı mukaddeste ekseriyetle “biz” der ve kibrin, gururun kendine has bir şey olduğunu ihtar eder. Hadi, “politika da böyle yapılıyor möhterem!” diyen üçüncü sınıf kasaba politikacısına azıcık kulak verelim ama kimi adamların ahir ömürlerinde gördükleri paye ile ayakları yerden kesilmiş ve ne dindarlıklarına toz konduruyorlar ne de artistlikten vazgeçiyorlar! Ah şu dinin dili olsa da söylese bu tiplerden ne kadar dertli olduğunu. Zira din, külfette en önde, mükafatta en arka sıralarda sıkılarak duran mütevazı, gönül erbaplarını hedefler. “Avamın mezhebi olmaz” ilkesinden hareketle mahallemizdeki hacı amcayı, falanca teyzeyi geçelim de; kanaat önderi durumundaki zevatın her gün panolara tırmanan ve artistlere taş çıkartan heveslerine ne isim vereceğiz?


Taşrada, mütevazı bir ilçede belediye başkanı olan birinin ulusal bir kanalla anlaşarak ve henüz ciddiye alınır bir çalışması yokken sinir bozucu konuşmalarıyla tüm ülkeye reklam olması anlaşılır bir şey midir sizce de? Kendisi bu durumu, “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” dandikliği içinde izaha çalışabilir, başka da şansı yok zaten çünkü aklın bu konudaki yorumu “üşütmek” olabilir ancak.


İstanbul’a gitmek için havaalanına doğru yol alırken TOKİ’ye ait konutların yola bakan cephelerine ve apartman boyunda dev resimlerini astıran bu zata bakmıştım uzun uzun. Değişik açılardan çekilmiş, fotoğraf kalitesi yüksek ama sığ ve soğuk sloganlarla gözüme bakan bu adama acımaktan başka bir şey diyememiştim. Hayır, bir parti genel başkanından bahsetmiyorum, taşrada, mütevazı bir ilçe belediye başkanı muhterem.
Beş yıla yaklaşan başkanlığı döneminde reklam için harcadığı parayla yüzlerce konut yapılabileceğinden adım gibi eminim. Evsizlere, muhtaçlara nefes aldırabilecek bir bütçe beyefendinin resimleri ve ucuz sloganlarına gitti, ne acı.


Bu mu dindar olmak! Daha temelini atmadan reklamını yapmak, bittiğinde, maliyeti kadar parayı “Ben” hevesiyle havaya savurmak? Hani mükafatta en arka saflarda eciş bücüş duran dindarın resmi ile bu zat arasında en ufak bir benzerlik var mı?  Bu ne akıl almaz bir hırstır ki, sonunda kendini de millettin emanet ettiği kaynakları da sorumsuzca savurabiliyor? “Böylesi akıbetlerden Allah muhafaza buyursun” denecek ibretlik bir çöküş bu.    


İlk satırdan itibaren “bir resim ve bir isim” arayan kimi fesatlar, bu yazıda adını vermeden bahsettiğim muhteremin Ömer Can olduğunu iddia edebilirler. Haşa! Bu yazıyı kaleme alırken Ömer Can aklıma bile gelmedi. Ömer Bey yapmaz böyle işler. Dindar adamdır, “beyt-ül mal”ın anlamını bilir ve israf ettiği her kuruşun hesabını vereceğinin farkındadır. Yo yo, Ömer Bey değil kastım, Ömer Bey, arka saflarda dururken bile mahcup bakan biridir. Bu aralar, Türkiye çapında başarılara imza atmaktadır, gazeteler çarşaf çarşaf resimlerini döşeyip methiyeler yapmaktadır. Ömer Can, mümkün olsa bulutları da kilit taşı ile süsleyecektir. Neyse taş işi biraz moral bozucu. Bilahare dokunalım.


Son olarak diyeceğim şu ki, TOKİ konutlarına asılan ve her biri bir apartman boyunda olan dev resimler, artistik gösteri sonrası muhafaza edilip iftar çadırlarına dönüştürülse dinimizce de makbul bir davranış olmaz mı acaba? Sahi, bu resimler için ne kadar para harcandı ve yüz milyarlarca para, acaba hazretlerin mütevazı maaşından, taksitli ve cazip ödeme koşulları ile mi karşılandı?


Ve bir anımsatma, mukaddes kelamdan bir uyarı: “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen, ne yeri yarabilirsin, ne de dağların boyuna ulaşabilirsin…”(İsra 37)

707720cookie-checkArtistik pozların gölgesinde dindar duruşlar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.