“Bugüne kalan derslerin özeti halk muhalefetinin yaratılması gereği”

Cem ŞİMŞEK / Evrensel İstanbul – “Bafa çevresinde toprakları işgal etmeyi planlayan köylüler vardı ve bunlardan birisi ‘Deniz buraya gelsin, başımıza geçsin, kafasına bir kasket geçirir, traktöre oturturuz, kimse tanımaz’ demişti.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının üzerinden tam 50 yıl geçti. Onların idam sehpasında söyledikleri son sözleri, bugün hâlâ süren bir mücadelenin çıkış manifestosu adeta. Öğrenci gençlik içerisinde güncel, demokratik reform talepleri etrafında örgütlenen bir kuşak hareketi kısa sürede emperyalizme karşı mücadelenin ve işçi-köylü hareketinin parçası haline dönüşüverdi. Hareketin Türkiye’deki karakterini belirleyen ve onu bir kuşak hareketinin ötesine taşıyan yanı da buydu. ’68’in mayalandığı koşulları, ideolojik dönüşümünü ve bugüne bıraktığı dersleri hareketin önderlerinden Aydın Çubukçu’dan dinleyelim.

ABD’nin Vietnam işgali, Avrupa gençliği arasında artan eşitlik, adalet ve özgürlük özlemi, ezilen ulusların bağımsızlık mücadeleleri… Farklı cephelerde farklı görüngüleri barındıran bir dönem. ’68’i yaratan politik ve ekonomik koşullar nelerdi?

Dünya genelinde ’68 gençliği olarak adlandırılan kuşak, II. Emperyalist Savaş’ın hemen sonrasında doğmuş insanlardan oluşuyordu. Büyük bir yıkıntının içine, yeni bir dünya için umutların ve beklentilerin bütün dünyayı kucakladığı bir ortama doğdular. Yirmili yaşlarına geldiklerinde kapitalizmin Avrupa’da kendini toparladığı, sosyal politikalarla yaşam düzeyinin iyileştiği bir ortam bulmuşlardı. Sömürge-yarı sömürge ülkelerde ise bağımsızlık savaşları, gerilla mücadeleleri ile kendisini gösteren yeni bir durum ortaya çıkmıştı. Emperyalizm ve yoksul halklar arasındaki çelişme sosyal ve siyasal hayatı etkilemeye başlamıştı.

Metropollerdeki gençlik hareketini ise özgürlük, eşitlik, sosyal değişim gibi talepler tetikliyordu. ABD’de, ırkçılığa karşı mücadele ile savaş karşıtı hareketler birleşerek kitlesel muhalefet yaratmıştı. Fransa, İtalya, Almanya, İngiltere gibi ülkeler öğrenci hareketinin görünür yüzünü oluşturduğu işçi ve emekçi hareketlerine sahne oldu. “Refah toplumu” derinde birikmiş pek çok sorun taşıyordu.

Paris’teki erkek ve kız yurtlarının birleştirilmesi talebiyle başlayan öğrenci hareketi, farklı siyasal ve ekonomik taleplerin öne çıktığı kitlesel bir harekete dönüştü. Vietnam halkının ABD’nin askeri işgaline karşı yürüttüğü savaş; Çin’de “Proleter Kültür Devrimi”nin “burjuva karargahları bombalayın” sloganı; Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki gerilla mücadeleleri ve halk savaşları devrimci bir döneme girildiği duygusunu güçlendiriyordu. Bunların neredeyse aynı taleplerle ortaya çıkması dünya genelinde devrim atmosferi yaratmıştı.

“TÜRKİYE’DE HALK HAREKETİNE DÖNÜŞTÜ”

Hareketlerin, ülkelerin koşullarına göre farklı karakterler kazandığını görüyoruz. Türkiye’deki ’68’in karakterini belirleyen nelerdi?

Türkiye’de hareket bütün ülkelerdeki gibi basit, düzen içi reform talepleriyle başladı. Aynı yıllarda güçlü bir işçi ve yaygın bir köylü hareketi vardı. Öğrenci hareketi, taleplerini siyasal düzleme yükseltirken, işçi-köylü hareketiyle de bağlar kurdu. Nerede köylü hareketi, fabrika işgali, grev varsa gençliğin en militan unsurları orada hareketi örgütlüyor ve ileri taşımaya gayret ediyordu.

Özellikle toprak işgalleri ve üretici köylü mitingleri, köy köy dolaşan yüzlerce öğrencinin katılımıyla ciddi muhalefet hareketine dönüşmüştü. Egemen sınıfların gençlik hareketine şiddetle saldırması bu gelişmeden sonra oldu. Antiemperyalist gençlik hareketi halk hareketinin bir parçası ve görünen yüzü haline gelmişti.

Kürt gençliğinin de örgütlenerek hareketin bir parçası olması egemen sınıfları korkutan başlıca gelişmeydi. Dolayısıyla Fransa, Almanya, İngiltere gençlik hareketleri bir süre sonra sönerken, Türkiye ’68’i giderek bir halk hareketi eğilimine girdi. Bu yüzden de kolay sönmedi.

“KAFASINA BİR KASKET GEÇİRİRİZ, KİMSE TANIMAZ”

Devrimci gençlik hareketi ile işçi-köylü hareketi arasındaki ilişkiyi birkaç örnekle açıklayabilir misiniz?

Ben Ege bölgesinde çalışan gençlerdendim. Gittiğim pek çok köyde “Kara bayrak açma zamanı geldi” sözlerini duymaya başlamıştım. Kara Bayrak, Anadolu isyan geleneklerinden gelen bir semboldü. Bir mücadele geçmişi olan Bafa Gölü çevresindeki köylerde, toprakları işgal etmeyi planlayan, bunun için örgütlenen köylüler vardı ve bunlardan birisi, “Deniz Gezmiş buraya gelsin, başımıza geçsin, kafasına bir kasket geçirir, traktöre oturturuz, kimse tanımaz!” demişti. Deniz o zamanlar Bursa Cezaevindeydi. Pamuk ve tütün üreticisi köylüler isyan gününü hesaplıyorlardı.

İstanbul’da 15-16 Haziran Büyük İşçi Ayaklanması ve sürüp giden fabrika işgalleri, grevler de eklenince bizde “devrim çok yakın” duygusu güçleniyordu. Malatya, Adıyaman, Gaziantep gibi illerin köylerinde de köylü hareketleri güçlüydü. Karadeniz’de çay ve fındık üreticileri günlerce kara yollarını kesti, kent merkezlerini zapt etti. Bazı vali ve kaymakamlar makamlarını terk ederek saklandı. Evet, devrim çok yakın görünüyordu.

Aydın Çubukçu | Fotoğraf: Seydi Kızılöz

“DEVRİM PARTİSİZ DE OLUR” DEMEDİLER

Kendiliğinden bir hareketin zaman içinde ideolojik ve örgütsel arayış içine girdiğini görüyoruz. Parti fikri, örgütsel biçim tartışmaları hareketin içinde nasıl tartışılıyordu?

’68 her yönüyle bir gelecek arayışı hareketidir. Dünya ateşler içindeyken, sosyalizmin ana vatanı sayılan SSCB devrim bayrağına sahip çıkmadı. Üstelik Çekoslovakya işgali gibi tümüyle umut kırıcı hareketlere girişti. Halk savaşlarına destek vermiyordu, gerilla mücadelelerinden ödü patlıyordu. Ama dünyada esas eğilim sosyalizm talebiydi, fakat şu açıktı ki bu SSCB’nin temsil ettiği şey değildi. Bu yüzden Çin’e çevrildi gözler. Bütün dünyada gençlik içinde “Maocu” hareketler doğmaya başladı.

Bizde ise gençlik liderlerinin parti konusunda kafaları açıktı. Genellikle Deniz’in parti fikrine karşı olduğu zannedilir. Deniz o dönemde mevcut olan partilerin hepsine karşıydı ama devrimci parti fikrine karşı değildi. Deniz, bir “eski tüfek”le tartışması sırasında devrimci bir komünist partisi kurulmasını istemiş ve partinin silahlı kolunun örgütlenmesi görevini arkadaşlarıyla üstlenebileceğini söylemişti. Bu önerisi ciddiye bile alınmadı. Bunun üzerine Deniz ve arkadaşları, partinin silahlı mücadele içinde doğacağına karar vererek kendi yollarına gittiler. Ama hiçbir zaman “Devrim partisiz de olur” demediler. Mahir ve Kaypakkaya da parti fikrine yabancı değillerdi. Ama bunun Leninist parti teorisiyle uyumlu olup olmadığı sorgulamaya açıktır.

Başlangıçta Kemalizmin tartışıldığı, “bağımsızlık” vurgusunun öne çıktığı bir hareketin daha sonra sosyalizmi işaret ettiğine tanık oluyoruz. Bu dönüşümün ardında neler vardı?

Kemalizm, genel aydın ve gençlik hareketinin ana eğilimiydi. Bunun dışında Kemalizm eleştirisi yapan ya da asıl amacın onu yeni devrimlerle tamamlayıp aşmak olduğunu düşünenler de vardı. Deniz ve Mahir’i ’68’in başlangıç dönemlerinde bu gruba dahil edebiliriz. Son amaçları kesinlikle sosyalizm olan önemli bir gençlik kesimi esas olarak Sosyalist Fikir Kulüpleri içinde örgütlüydü. “Milli Demokratik Devrim Stratejisi” denilen ve gençlik hareketine hakim olan görüş ise önemli ölçüde Kemalist bir karakter taşıyor; ittifak politikasını “asker, sivil aydın zümre” kavramıyla tanımlıyordu.

Toplumsal hareket işçi-köylü karakteri kazanmaya başlayınca sosyalizm vurgusu güçlendi. Özellikle 15-16 Haziran Direnişi sonrası, “Başta işçi sınıfımız olmak üzere” diye başlayan bildiriler ve konuşmalar ağır basmaya başladı. İttifaktan anlaşılan da artık işçi-köylü ittifakıydı. Denizin idam sehpasındaki son sözleri de Kemalizm’den tam bir kopuşun kapısını açmıştır.

“ÖNDERLERİ ÖLDÜRDÜLER AMA HAREKETİ SÖNDÜREMEDİLER”

Hareketi önlemek üzere devlet cephesinde de ciddi bir baskı vardı. Darbeye giden süreç nasıl işledi, bu süreçte hareketin zaafları neler oldu?

12 Mart’a giden süreçte toplumsal muhalefetin ivmesinde düşüş görünüyordu. 15-16 Haziran sonrası sendikalar üzerindeki baskı artmış ve dalga geri çekilmeye başlamıştı. İşçi ücretlerinde iyileşme hissediliyordu. Köylülerin taban fiyat taleplerine verilen olumlu cevapla birlikte üretici köylü hareketinde de geri çekilme başlamıştı.

Silahlı eylemler ve ardından darbe, halk hareketinin en yüksek olduğu zamanda değil, dalganın geri çekilmeye başladığı zamanda sahneye çıktı. Bu yüzden silahlı hareketler halktan kopuk, halkın öncü kesimlerini, işçi sınıfını örgütlemiş olmaktan çok uzak bir biçimde doğdu. Silahın tek başına halkı harekete geçirebileceğini düşünmek… Bence en büyük yanlış budur.

Darbeye rağmen ’68 sonrasına bir miras da bıraktı; devamcısı bir kuşak oluşturdu. Diğer ülkelere baktığımızda benzer miraslar var mı?

Türkiye bu bakımdan tek ülke gibi görünüyor. Şili’de askeri darbe sonrası çok uzun yıllar muhalefet başını kaldıramadı. Japonya, Almanya, İtalya, Fransa’da gençlik hareketinin bakiyesi diyebileceğimiz silahlı örgütler doğdu ancak (İtalya’da Kızıl Tugaylar hariç) çabuk tükendiler. 12 Mart darbesi, devrimci önderleri öldürmeyi başardı ama sosyal hareketi söndürmeyi başaramadı.

Sosyal muhalefet, Ecevit ve Erbakan’a destek vererek darbenin başlıca iki hedefi durumunda olan siyasal partileri iktidar yaptı. Ağır basan demokrasi özlemiydi. Kısa süre içinde sol çok güçlendi. Pek çok parti ve fraksiyon doğdu. Bunların büyük bölümü Anadolu’da destek buldu. Gittikçe kitleselleşen sol hareket ve bunun karşısında faşist cinayet çetelerinden başka çare bulamayan egemen sınıf politikaları karşı karşıya geldi. 1980 darbesi, 12 Mart generallerinin başaramadığını başarmak üzere harekete geçti. Darbenin lideri “Komünist devrimi en az on yıl geriye ittik” demişti.

“OLANAKLARI GERÇEKLİĞE ÇEVİRMEK DEVRİMCİNİN İŞİ”

Farklı dönemlerden ’68’e baktığımızda hareketin farklı yanlarının sivrildiğini görüyoruz. Bugünün Türkiye’sinden bakınca ’68’in sivrilen yanı nedir?

En önemli özellik farklı toplumsal muhalefet hareketlerinin eylem ve program birliğiydi. Program bu herkes tarafından benimsenen iki kavramdan ibaretti. Tam bağımsızlık ve gerçek demokrasi… Bugün de birleşik bir halk muhalefetinin yaratılması ve bunun siyasi temsili büyük önem taşıyor.

Bir iktidar programı gibi mükemmeliyetçi arayışlara girmeden en acil ve her kesim tarafından kolayca benimsenecek talepler etrafında etkili bir halk muhalefetinin yaratılması gereği, geçmişten bugüne kalan derslerin özetidir. O zaman kaçırılmış bir fırsat vardı. Ama şimdi tarih bize bir olanaklar kapısı açmış bulunuyor. Olanakları gerçekliğe çevirmek devrimcinin işidir.

Yarın: 50 yıldır bitmeyen yürüyüşü sürdürmeye

2604020cookie-check“Bugüne kalan derslerin özeti halk muhalefetinin yaratılması gereği”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.