Bayram hüznü…

Bu ifadeyi, yazıya çarpıcı bir başlık bulma çabası ile değil, tam tersine, istemeye istemeye kullandım. Değerli okuyucularımı, bir miktar da olsa, üzdüm ise, gerçekten özür dilerim! Ama, bu başlıkta biraz da kasıt var: Artık lütfen uyanalım, ayağa kalkalım ve emperyalizmle işbirliği içindeki güçlerin, emperyalizmle içiçe olan siyasilerin, GDO’lu aydın görüntülü avanelerin önünü keselim ve, hiç değilse, bizden sonraki neslin yaşamına bir nebza katkı yapmanın huzuru ile bu dünyadan göçelim! Kurban ibadeti lafları ile bu insanları kandıranlar, esaret altındaki ülkede ibadet yapılamayacağını bilmiyorlar mı! Onların mezun olduğu okullarda öğretmediler mi; özgür olmayan ortamda toplumsal ibadet yapılmaz diye!

Türkiye, sahte özgür görüntülü, ekonomik işgal altında bir ülkedir! Azgınlaşan emperyalizm, kendisine lider süsü veren siyasilerin arkasını sıvazlayarak, sadece yeraltı ve yerüstü kaynaklarımıza el koymakla kalmamakta, hiç utanmadan ve çekinmeden, ülke halkımızın ne tür bir İslâm akidesine yönelmesi gerektiğine de karar verme ve dikte etme saygısızlığını göstermektedir. Öyle ya, kapitalizmin baş belası olan komünizmi şimdilik geri plana çektikten sonra, şimdi bir de, insan hakkı ve hukuku adına felsefik boyutu ile ayağa kalkabilecek İslâm dünyası başımıza bela olmamalı! Bu büyük tehlikenin önlenebilmesi için, kapitalizme en fazla eklemlenmiş olan Türkiye’den başlayarak, kapitalizmin tüm sömürü ve insan dışı davranışlarını benimseyen, uygulayan ve yaşayan, ama aynı zamanda da, anlamını ve gereğini algılayamadan dini pratikleri salt şekilsel olarak yerine getiren bir toplum yaratmanın propagandasının yayılmasına çalışılmalıdır. Böylece eni sonu belirlenmiş “ılımlı İslam” ı sempatik göstermek için de, bunun karşısına “radikal İslâm” ya da “kökten dincilik” kavramlarını koymak gerekmektedir. Felsefeden yoksun, salt şeklî uygulamaya yönelmiş toplumlar niçin böyle bir ağa düşmesinler ki! Dünyada sömürü, savaşlar ve kan gövdeyi götürürken, istisnasız her dinde kendilerini dinî lider olarak tanımlayan resmî veya kişisel meczublara toplumları yönlendirmede başat rol verilmesi kapitalizmin inanılmaz başarısı olsa gerek! Kapitalizm, tarihsel süreçte, aynı taktikle içini boşaltarak, sol siyaseti de soğurtmaya çalışmadı mı!

Böyle bir ortamda bayram yapmak ve bayram sevinci yaşamak, olacak şey mi! ABD’de bir zamanlar zencilere tanınan yılda sadece bir günlük özgürlük sevinci gibi bir şey! Lütfen, hiç değilse, Malcolm-X kadar haysiyetli ve gururlu olalım da, bizlere neden böylesi günleri sevinç yaşatma vesilesi olarak dayatmaya çalıştıklarının idrakine varalım! Ekonomik alanda ciddî adaletsizlikler yaşanırken; siyasal alanda, ne seçim yasası ne de siyasî partiler yasası değiştirilmezken; demokrasi çığırtkanlığı ile kuvvetler ayrılığı tahrip edilip, medya ve üniversiteler işgal edilirken; son referandumda iktidar partisinin toplumun “hayır” oy kullanan kesimine bir türlü aklı yatmadığından, o kafaları mermer delme tekniği ile delmeye çalışırken; GDO’lu aydın takımı ve/veya örgütü bu açılımı “olumlu, ama yetersiz” bulurken bayram mı yapalım!

Başbakan, büyük bir isabetle, füze kalkanının ABD’nin değil de, NATO’nun emrinde olmasını şart koşmuş! Hayret, çok hoş! Obama da, hayreti mucip bir şekilde, kendisinin de aynı düşüncede olduğunu söylemiş! Karşılıklı hoş bir senaryo olsa gerek! Bir zamanlar uluslararası düzlemde “ikili anlaşma” sistemi hakim iken, zamanla, kararlarda büyük devletlerin hakim olduğu uluslararası kurumların devreye sokulmasının mantığını anlamazlıktan gelebilir miyiz! Merhum Hablemitoğlu’nun neyin kurbanı olduğunu bilmeyen var mı! Aldanmayalım, bir dünya sistemi var; o sistem içinde güç ilişkikleri, dengeleri var; siyasîlerin beyanatlarındaki aldatıcı olumlu ifadelere rağmen, fiilî olarak bir gidişat var! Böylesi azgın ve duhul edici dünya sisteminin bir ülkenin içine sömürücü vantuzlarını sokması için o ülkenin siyasîlerine ihtiyacı vardır, ama bu ihtiyaç, ülke içinde emperyalist politikaların uygulanması kadar, ama ondan da ileri olarak, bu politikalar önündeki ulusal engellerin tırpanlanıp kaldırılarak etkisiz kılınmasıdır. Son anayasa değişikliği işte böylesi bir temizleme operasyonunun ilk ayağıdır. Bu süreç demokrasiye değil, despotik yönetime gidişi işaret etmektedir. Bu açıdan önümüzdeki seçim olağanüstü derecede önemlidir. Bu seçimde tüm emperyalist güçler varolan siyasal iktidarın arkasına geçecektir. Ülkemizde sürüp giden hukuk tanımazlığı karşısında sessiz kalan sözde demokrat AB ajanları, yarın demokrasi adına seçimlere müdahil olacaklardır. Çünkü, artık iktidarlar sadece içte sermayeye kaynak aktarmakla görevli olmayıp, ondan da öte, emperyalistlere ülke kaynaklarını yağmalatmak görevini yükleneceklerdir. Kuvvetler ayrılığından “tek güç tek şef” yönetimine geçilmesinin hikmeti buradadır! Ülke siyasetçilerin emperyalistlere bu hizmeti sunabilmesi ise, tabandan güçlü oy desteğine bağlıdır. Hal böyle olunca, Türkiye’de dincilik hem yükseltilecek, hem de, dikkatleri çarpıtmak için, sürdürülecek ve emperyalistlerle kucak kucağa pozisyon alan tarikat ve cemaat liderleri(!) öne çıkartılacaktır.

Kara bulutların kaplamadığı gerçek bayramlara kavuşmamız dileği ile!..

______________________

* Bu yazı, Evrensel gazetesine gönderilen yazının genişletilmiş halidir.

1595520cookie-checkBayram hüznü…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.