Bilinmeze ve belirsizliğe yolculuk

Yaş ortalaması, yetişkinlerde 25-35 arası. Ve çocuklar. 10-15 yaş arası çok az, ama bebek ve 5 yaş arası çocuklar daha fazla. Otele bir gece önce gelmişler. Kahvaltı sonrasında toplanıp, uçağa binecekler. Kimlikleri boyunlarında asılı, 10′ un üzerinde görevliler, Arapça ve İngilizce konuşuluyor. Bu insanlar adeta seçilmiş gibi. Yolculuğa çıkacaklar. Sadece Arapça, dillerini konuşuyorlar.

Beş yıl önce başlayan Suriye’den Türkiye’ye geçişin günümüzde vardığı nokta. Ülkelerinde değiller. Bir daha, doğup büyüdükleri topraklara dönebilecekler mi, bilmiyorlar. Çocukların büyük kısmı, ülkelerinde bile doğmadılar, başlıyan bu yolculuk da, Türkiye de doğanlar da var.

Harita da bile yeni gördükleri, dinleri farklı, dilleri farklı, kültürel yapıları, adet ve gelenekleri farklı bir ülkeye, farklı bir toplum içinde yaşamaya gidiyorlar. Yaşamlarını bundan sonra orada sürdürecekler.

Nerede ve nasıl kalacaklar, ne iş yapacaklar, nasıl geçinecekler, çocuklarının geleceğini nasıl kurgulamağa çalışacaklar. Bilmiyorlar. Bir bilinmeze ve belirsizliğe doğru yola çıkıyorlar. Ne için sadece yaşamak için.

Şaşkınlık ve burukluk yüzlerinde. Belki biraz daha mutlu olmaları gerek. Ama yüzlerinde bir mutluluk belirtisi yok. Çocuklar şaşkın. Batı’nın sınırlı sayıda seçerek aldığı grubun içine girebilmişer. Çocukların peşlerinden koşan kadınların yüzleri hep donuk. Gülümeyenine, bir tane olsun rastlayamadım.

Grupda ki insanlar, otobüslere dolarak, sınırlı bavulları ile adeta geçmişlerinden kaçıyorlar. Ne yapacaklarını bilmeden bir bilinmeze belirsizliğe doğru yola çıkıyorlar. Uzun bir uçak yolculuğu, çocuklar gibi büyüklerin çoğunluğu da, uçağı yeni tanıyorlar. Okyanusu aşacaklar. Kanada ya gidiyorlar.

Doğuya değil, batıya gidiyorlar. Müslüman bir ülkeye değil, başka dinleri seçmiş bir toplum içine gidiyorlar. Hiç doğuya gitmeyi düşünmemişler. Müslüman ülkeler, bunu nasıl değerlendiriyorlar acaba?

Kızını severken bile cinselliği öne çıkararak, hoşgörünüze sığınarak, “sapıklık” belirtileri gösterenlere ilişkin, yorum yapan yol gösterenler, çağımızın bu utanç yolculuğunu nasıl yorumlayıp değerlendiriyorlar acaba? Bilen var mı?

Gittiler. otelin kahvaltı salonu neredeyse savaş alanından çıkmış gibi. Masalarda yığılı şekilde, tüketilmeden bırakılan ekmek, zeytin, peynir ve diğer yiyecek yığınları. İçilmeden bırakılmış ya da yarım, bardaklarda çay ve kahve ve meyva suları.

Otel personeli şaşkın. Bir “oh” çekip, ortalığı toparlamaya çalışıyorlar, ama kızgınlar. Bu ne israf, yenilmeden masalarda bırakılan bir çok yiyecek toplanıyor. Bu mu Müslümanlık diyenler de var.

Çocukları düşünüyorum. Her şeyden habersiz, günü koşarak geçiren çocukları.

Kanada da büyüyecekler. Ülkelerini bir daha göremiyecekler belki. Mutlu çocuklar olabilecekler mi?

Yaşıyor olacaklar en azından.

Gazetelerin sayfalarından eksik değil haber. Neredeyse hergün. Gece yarılarında, en küçük bir güvenlik önleminin olmadığı yolculuğa çıkanlar. Lastik, plastik botlar ya da küçük fibergilaslar içinde, sırt sırta, omuz omuza, kucak kucağ, istif yapılmış gibi insanlar. Karanlık ve sessizlik içinde, karşıya geçmeye çalışanlar.

Onlar da batıya gitmek istiyorlar. Bir alabora, biraz hızlı gelen bir dalga. Ve Ege denizinin dibi, artık batık gemilerden çok boğularak ölenlere mezar oluyor. Deniz bile isyan ediyor bazen ve karaya vuruyor cansız bedenler. Ve çocuklar, küçük, kız erkek çocuklar. Sahile vuran cansız bedenleri.

Onların bilinmeze ve belirsizliğe doğru olan yolculukları başlamadan sona eriyor. Onlar artık yaşamıyorlar. Ve bu sahneler, hergün yaşanlan dünyada bütün insanların gözü önünde ve bilgisi çerçevesinde gerçekleşiyor.

Ve ülkemiz de, bir yere gitme umudun taşıyan, ya da bu umudunu yitirmiş, iki buçuk milyonun üzerinde ki Suriyeliler. Bunların bir buçuk milyonunu çocuk olduğu belirtiliyor. Bu çocukların bir çoğu da, Türkiye de dünyaya geldi.

Mutsuz, küskün, geleceğini göremeyen, planlıyamıyan iki buçuk milyonun üzerinde insan. Ülkemizin hemen hemen her yerinde sokakda gördüğümüz insanlar.

Dilimizi bilmiyorlar, farklı bir yaşam biçiminden geliyorlar. Tek benzerlik, müslümanlık. Ne iş yapıyorlar, nerede kalıyorlar, getirdikleri paraları var ya da yok, nereye kadar. Çocuklar ne olacak. Kanıksamağa başladık ve sadece bakıyoruz. Ülkelerine geri dönmeyecekler, bu gerçeği görmemiz gerekiyor.

Bu gün için, altı ay için, bir yıl sınrası için, on yıl sonrası için, ne olacak, ne yapılacak. Bir plan yok. O çocuklar genç olacaklar. Biraz dili öğrenmiş olacaklar belki. Ama kırgın ve kızgın büyüyecekler. Gidemedik batıya diyecekler ve de savrulma başlıyacak. Nereye, nasıl, bunları göremiyormuyuz?

Her işyeri yüze on oranında Suriyeli çalıştırsın, mecburi. Zorunlu istihdam. Hangi işyerinde, ne iş yapacaklar bu belli değil. İşsizlik her geçen gün artarken, işsizler bunu nasıl karşılayacak? Ucuz emek denilerek çalıştırılanları, işyerinde çalışanlar ve işten çıkarılanlar nasıl karşılayacak?

Bu sorular zinciri bitmiyor ve her geçen gün artıyor.

Ve bu süreç de, yüzde on Suriyeli çalıştırılsın.

Nasıl bir seçenek bu?

Nasıl bir politika geliştirme bu?

Nasıl bir gelecek hazırlanıyor?

Nasıl? Nasıl? Nasıl?

Bilinmeze ve belirsizliğe yolculuk devam ediyor. Her gün yeni katılım ve kayıplarla.

NEREYE?

________________________

Ankara. 2 Şubat 2016. Salı. [email protected]

1579820cookie-checkBilinmeze ve belirsizliğe yolculuk

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.