Burası Türkiye

Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçen Sivas Katliamı’nın üzerinden tam 15 yıl geçti.  Ne yazık ki bu güne kadar hala hiçbir devlet yetkilisi çıkıpta olaylarda devletin ihmali bulunduğunu açıklayarak, özür dilemedi. Özür dilemek bir yana, yaşananlardan üzüntü duyduğunu belirtme gereği bile duymadı. 

Oysa Sivas Madımak’ta 2 Temmuz 1993’te yaşanan olaylarda Türkiye Cumhuriyeti devletinin askeriyle, polisiyle, itfaiyesiyle, belediyesiyle  çok açık ihmallerine hep beraber tanık olduk. En önemlisi ise olaylardaki  asıl elebaşıların bugün bile elini kolunu sallayarak aramızda dolaştığını biliyoruz…

Bazı olayların yıldönümleri acı verir ama aynı zamanda da, toplumsal hafızanın tazelenmesine neden olur ve geçmişin yeni bir muhasebesinin yapılması açısından önem taşır…

Tarih 5 Temmuz 2000. Yer Burdur cezaevi: Tutsaklar cezaevindeki uygulamaları protesto etmek için mahkemeye gitmiyorlar ve açlık grevi yapıyorlardı. Cezaevi yönetimi direnişi kırmaya kararlıydı. Askerler dozer ve kepçelerle duvarları yıkarak mahkumlara saldırdı. Bu saldırıda buldozer 23 yaşında Veli Saçılık adlı bir gencin kolunu bedeninden kopardı.

Saçılık’ın kopan kolu geri dikilmedi ve adeta sokağa atıldı. Kol sonra çok uzaklarda başka bir kentte, Isparta’da  bir köpeğin ağzında sokaklarda görüldü… Bu trajik olay ilk başta bir korku filmi gibi gelse de tamamen  gerçekleri yansıtmakta. Isparta sokaklarında köpeğin dişleri arasında taşıdığı Veli Saçılık’a ait kopuk kol Türkiye’nin abartısız bir gerçeğidir…
Veli Saçılık’ın suçu mu neydi? Saçılık Emek gazetesini satıyordu ve TCK 169. maddesine göre "yasadışı örgüte yardım ve yataklık" suçunu işlediği iddiasıyla üç yıl 9 ay hapse mahkum olmuştu.  Önüne gelen her gazeteyi satmanın Türkiye’de ne anlama geldiğini iyi öğrensin ve güzel bir ders çıkarsın diye de cezasını çekmek üzere Burdur Cezaevi’ne konmuştu. Ama gelin görün ki her ne hikmetse, Saçılık daha sonra aynı davada beraat etmiş ve serbest bırakılmıştı. Beraat etmişti etmesine ama o artık tek kollu kalmıştı. Olayın ardından Veli Saçılık kopan kolu için Adalet Bakanlığı’na ve İçişleri Bakanlığı’na dava açmıştı. Sonrasındaki gelişmeleri Saçılık gazeteci Oral Çalışlar’a yazdığı ve Çalışlar’ın Radikal gazetesindeki köşesinde yer alan mektubunda şöyle anlatıyordu: “…Burdur cezaevi olayı sekizinci yılında. Ben bile sağ yanımda sallanan boşluğa rağmen olayı unutmaya başlamıştım. Ama devlet hiç bir şeyi unutturmuyor.

Tarih 5 temmuz 2000’di. Anlamsız bir dava için ifade vermeyen 11 kişiyi zorla  mahkemeye çıkarmak istiyorlardı. Tabi bu görünürdeki iddiaydı. Asıl mesele F tipine geçişti.
Yok yere atılan yüzlerce gaz bombası, makineli tüfek, yıkılan duvarlar. sonrası 61 ağır yaralı, kopan bir kol, kırılan kemikler, moraran etler, tecavüz ve daha binbir türlüsü. Sonra kepçe darbesiyle benden koparılan kolun bir sokak köpeğinin ağzında bulunması.
Ben içerde olduğum davadan beraat ettim. ‘Devlet büyükleri’ sorumluların bulunacağı yargılanacağını söyledi her zamanki gibi. Sonuçta gardiyanlara soruşturma izni verilmedi. jandarmalar bölge idare mahkemesinin yargılanma kararına rağmen savcının kararıyla yargılanmadı. Kepçe operatörü beraat etti. kolu kasıtlı dikmeyen yanlış hastaneye sevk edenler beraat etti. Ben İçişleri ve Adalet Bakanlığını tazminata mahkum ettirdim. Tek tesellimde buydu. onların açtığı ‘isyan’ davası ise sürüyor. Şimdi Danıştay tazminat kararını da iptal etti. Bu olayda tek sorumlu ben kaldım. kopan kolun yapılan iğrenç işkencelerin tek bir sorumlusu yok artık.

Türkiye “laik-demokratik cumhuriyet”miş… Şunu öğrendim ki benim memleketim her şey konuşulur ama hiçbir şey değişmez.

Bu olayla ilgili bir sandık dolusu arşiv biriktirdim, belgesel oldu, öykü oldu, tiyatro oldu, manşet oldu ama sonunda olan bana oldu.

Şuan nüfus memuruyum, memur zihniyetiyle çalışmıyorum. İşimi iyi yapıyorum çünkü köhnemiş memur zihniyetin çok çektim. Hayata küsmedim, politikadan uzaklaşmadım yaşamı ve yaşamayı seviyorum…”

Cumhuriyet Gazetesi’nden Ümit Zileli, olayın yaşandığı tarihlerde Adalet Bakanı olan Hikmet Sami Türk ile bir röportaj yapmış. Zileli, Bakan Türk’e Burdur Hapishanesi’nde 5 Temmuz’da yaşanan vahşi saldırının soruşturmasının akıbetini sorduğunda bakın Türk’ün cevabı ne olmuş:  “… Bu olar nedeniyle kimseyi suçlayamayız! O olay hangi koşullarda geçmiştir. O konu, bizim müfettişlerimizce incelenmiştir. Raporlarını daha yeni verdiler. İddiaların bir kısmında aşırılıklar olduğu anlaşılıyor. Yani orada görev yapılırken amacı aşan müdahaleler olduğu anlaşılıyor. Bir kısım iddialar da müfettişlerce yerinde görülmemiştir. Ayrıca, Burdur’da adli soruşturma yapılmaktadır. Birkaç dosya açılmıştır. Çeşitli yönlerden hazırlık soruşturması yapılmaktadır. O nedenle orada herhangi bir kimsenin kusuru varsa, bu cezasız kalmayacaktır. Ama burada herhangi bir kimsenin suçlanmasının doğru olmadığını söylüyorum. Bu konu şu anda yargıdadır.” (Cumhuriyet, 21 Ağustos 2000)

Sivas’ta devletin polisinin ve askerinin bakışları arasında diri diri yakılan insanlar. Burdur Cezaevi’nde kopan ve Isparta’da bir köpeğin ağzında bulunan kol.  Devlet büyüklerimiz ise her olayın ardından hemen gereken soruşturmaların yapılacağını ve suçluların cezasız kalmayacağını beyan eder her zaman. Ama nedense gereken yerine gelmez bir türlü. Ve Türkiye’de her zaman yaşanır böyle şeyler…

 

650230cookie-checkBurası Türkiye

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.