Cari açık sorunu ve AB

Büyüyen carî açık karşısında farklı tezler üretilerek, sorun kapatılmaya ya da geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Carî açığın kısa sürede kapatılmasında yüksek reel faiz kullanılırken, bunun ekonomiye nasıl bir maliyet yıktığı dikkatlerden kaçmaktadır. Söz konusu maliyetler dikkate alındığında, küreselleşen finansal piyasalarda yüksek reel faizin kaynak girişini hızlandırması övünülecek bir husus olmaktan çıkar. Zira, yüksek faiz haddi ile bir sorunun üstü örtülürken, ileride ortaya çıkacak olan başka bir sorun oluşturulmaktadır. Kısacası, şimdiki neslin yüklenmesi gereken bir sorun, belirli bir faiz haddinden gelecek nesillere fatura edilmektedir. 

Carî açığın yüksek reel faizle sağlanan dış tasarrufla finanse edilmesinin analizi, carî açığın oluşum nedeninin ve niteliğinin irdelenmesini zarurî kılar. Diğer bir deyişle, carî açığın oluşumu, anlamlı ve verimli yoğun yatırım politikalarının gerçekleştirilmesine  ya da herhangi bir nedenle ortaya çıkmış olan âni finansman gereksiniminin finansmanına bağlı ise, yüksek reel faizle dış tasarrufa başvurmak ekonomik anlamda olumlu karşılanır. Zira, sosyal veya doğal zaruretler halinde çaresizlik durumu söz konusudur, yatırımların finansmanında ise, yatırımların marjinal etkinliğinin reel faiz haddine eşit ya da ondan yüksek olması koşulunun geçerli olduğu düşünülür. Kamu yatırımları söz konusu olduğunda, özel kesim yatırımlarında olduğu gibi sadece muhasebe getirisi dikkate alınmaz, muhasebe kayıtlarına yansımayan, gölge hesaplarda görülen sosyal getiriler de fayda-maliyet hesabına dahil edilir.

Yıllar boyunca birikimli olarak yükselen carî açığın nedenine ve niteliğine baktığımızda, yukarıdaki iki gerekçenin de fazla geçerli olmadığını görmekteyiz. Carî açığın bir bölümü, kökeni 1980 politikalarına dayanan sermaye-popülist politikalarına, bir bölümü de, kökeni 1960-79 dönemi korumacı politikalar altında kurulup geliştirilmiş ikinci sınıf  sanayi alt-yapısının verimsizliğine dayanmaktadır. Aslında, 1980 politikaları da, dışa açılım modelinde verimsizliğinden dolayı etkin olarak piyasaya çıkamayan sanayi kesiminin vergi ve harcama destekleri ile kamu bütçesi tarafından desteklenmesini hedeflemiş olduğundan, bu politikaların sonucunu da verimsiz ekonomik alt-yapıya bağlamak yanlış olmaz.

Carî açığın bir nedeni verimsiz ekonomik alt-yapı olmakla beraber, diğer bir ayağı da, baskılanmış döviz kurudur. Baskılanmış döviz kuru, bir yandan yarı-mamûl ve nihaî ürünlerin fiyatını baskılaması, diğer yandan da dövizle ifade edilen borçların YTL ifadesiyle değerini düşük tuttuğundan, bütçe açığını gerileterek enflâsyonun baskılanmasında önemli bir manivela işlevi görmesi nedeniyle, siyasîlere önemli seçim avantajı sağlamaktadır. Ancak, bilindiği üzere, baskılı döviz kuru başta KOBİ’ler olmak üzere, marjinal-altı kesimlerin çöküşüne neden olmakta ve işsizliği büyütmektedir.

Böyle bir çözümleme sonucunda oluşan carî açığın finansmanı, açıktır ki, yukarıda açıklanan gerekçelerle desteklenemez. Ekonomik alt-yapı koşullarının değiştirilemediği durumda carî açığın devam edeceği, hatta giderek büyüyeceği açık olmakla beraber, bu gerekçelerle yüksek faiz karşılığında dış kaynak çekiminin anlamlı olmadığı ve ileride ekonomiye büyük yük yıkacağı ortadadır. Hal böyle ise, carî açığın yüksek reel faizle finansmanının, sadece politik rant sağlama dışında bir işlevi olmadığını ileri sürmek de yanlış olmaz.

Carî açığın diğer bir finansman yöntemi olarak, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin kaçınılmaz olduğu tartışılmaktadır. AB dışında kaldığı sürece carî açık sorununu çözemeyeceği kabulü altında sürdürülen AB üyeliği çözümünün hangi gerekçe ve yönteme dayandırıldığı fazla açık değildir. Bu konuda ileri sürülen fikirleri şöylece özetlemek olasıdır. Bunlardan birincisi, AB üyeliği Türkiye’yi zenginleştireceğinden dolayı, carî açığın küçültülmesi kolay olacaktır. Bu sürecin nasıl çalışacağı ve ne kadar bir zaman boyutuna ihtiyaç olduğu ise belirsizdir.

AB bağlantılı ikinci çözüm yaklaşımı ise, AB üyeliğinin ekonomik açığı ve ulusal finansal yapıyı AB içine taşıyacağıdır. Bu süreçle, AB fonlarının büyüklüğü ve AB’nin finansal yapısının derinliği karşısında Türkiye’nin carî açığının boyutu bugünkü büyüklüğünü ve önemini kaybedecektir. Bu tezin dayandığı görüşlerin fazla açık olmaması, hatta fazla geçerli olmaması yanında, bizzat böyle bir gerekçe AB’nin Türkiye’yi tam ortaklığa kabul etmemesi için ekonomik bir neden oluşturabilir. Zira, Türkiye’nin AB dışında kalması halinde dış dünyaya, AB üyeliği durumuna göre daha yüksek faiz ödemesi söz konusu ise, AB’li fon yöneticileri Türkiye’yi AB dışında tutmada büyük yarar görür ve bu durum AB yolunda Türkiye’nin önünde önemli bir engel oluşturabilir.

_____________

* Prof. Dr.

1594450cookie-checkCari açık sorunu ve AB

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.