“Değişim” şarkısı…

Fikirlerin dahî metalaştırıldığı emperyalizm ortamında, günümüz Türkiye’sinde toplumları kandırmada güzel bir slogan büyük bir ustalıkla kullanılmaktadır. İçeriği gizlenmiş ve süslü sloganlarla şekerlenen politikalar, vazgeçilemez organik toplumsal gelişmeler gibi sunularak, faşizm baskısı yoğunlaştırılmaya çalışılmaktadır. Şimdilerde Türkiye’de de bir “değişim” şarkısıdır dillere pelesenk olmuş; bu şarkının nağmeleriyle yumuşatılan toplum, şahlanan emperyalizmin siyasetteki pençesi ile dağıtılmaya ve esir alınmaya çalışılmaktadır. Bürokrasi, silahlı kuvvetler, yargı, üniversiteler ve hemen tüm toplumsal kurumlar üzerindeki emperyalist oyunun tek meşrulaştırıcı şarkısı, sahtekarca topluma yutturulmaya çalışılan “değişim” sloganıdır.

Doğrudur; statükünun karşıtı olarak değişim kuraldır; biyoloji alanında ve sair tüm alanlarda olduğu gibi sosyal alanda da değişim doğal olarak yaşanır. Ancak, diyalektik içinde yaşanan doğal gelişme ya da dönüşüme karşı, dayatma şeklindeki değiştirme çabaları birbiri ile karıştırılmamalıdır. Bir süreci saptamak başkadır, süreci diyalektik mantık süzgecinden geçirerek çözümlemek ise daha başkadır. Birincisi yüzeysel medyanın işidir, ikincisi ise bilimsel akademinin görevidir. Akademi görevini yapmadıkça; yâni, değişimin temel dinamikleri ve hedefini çözümlemedikçe, toplum meçhule giden bir yolda ilerlerken, sonucun mutlaka olumlu olacağına hükmetmek, çıkarcılık değilse, ahmaklıktır!

Bu yazı çerçevesinde bizi ilgilendirdiği yönüyle dayatılan değişim, tüm yerküreyi saran emperyalizm kanser dokusunun, hükmünü icra ederken ayağına takılan engellerin temizlenmesi operasyonunun satıhdaki görüntüsünden başka birşey değildir. Hal böyle ise, birinci konu emperyalizmin amacının sorgulanması; ikinci konu ise, emperyalizmin ilerleyişinde ayağına takılan engellerin irdelenmesidir.

Emperyalizmin amacı, devasa boyutlara ulaşmış sermayenin, emeği ve halkları ekonomik sömürü altına alarak, kendi payını çoğaltmaktır. Başka bir deyişle, emperyalist sermayenin amacı, bitmez tükenmez bir hırs ve iştiha ile, halkların aleyhine kendisini büyütmektir. Kapitalizmin tarih sahnesine çıkışından itibaren toplumsal değişim süreçleri daima sermaye devinimlerinin etkisi ve sonucunda oluşmuştur. Paylaşım savaşları da sermaye hırsının bir sonucu olduğu gibi; dünyanın yok olması pahasına yaşanan teknolojik aşamalar da denetimsiz sermaye hırsının sonucunda gerçekleşmektedir. Yaşadığımız son küresel kriz felaketi de sermayenin frenlenemez hırsı ile ortaya çıkan “hayvansal dürtü” sonucunda oluşmuştur. İçinden geçtiğimiz küreselleşme süreci de sermayenin sömürüsünün yaygınlaştırmasından başka bir şey değildir. Hal böyle olunca, bir uçta biriken varsıllığa denk gelecek şekilde, diğer uçta da devasa boyutta yoksulluk yaşanmaktadır. Toplumsal diyalektik gereği, böylesi karşıtlıktan ciddî değişim beklenirken, ters yönde dayatılan baskılamayı değişim diye yutturmak ve bu yöndeki gelişmeleri insanî olarak görmek, tüm bu zorlamaları birey ve toplum yararına olarak algılamak kesinlikle söz konusu olamaz!

Merkez ülkelerdeki sermaye dokusunun, tüm insanlığın aleyhine olarak dayattığı “değişim” bir doğa yasası olmadığı gibi, insanlığın hayrına bir dönüşüm de değildir. Bu değişim, küreselleşen emperyalizmin kendi kurumlarını kendi yararı doğrultusunda yeniden şekillendirme sürecidir. Bu sürecin ilk aşaması ulusların ekonomik sınırlarının kaldırılmasıdır. Böylece, güçlü sermaye dokularının tercih ettikleri alanlara duhûlü, sınırlarda hiçbir ulusal engellerle karşılaşmadan sağlanmaya çalışılmıştır. Bir sermaye dokusunun ekonomik faaliyetlerinde coğrafî olarak yer değiştirmesinin tek gerekçesinin daha fazla kâr olduğu âşikâr iken, küreselleşmenin ülkelerin kalkınmasına hizmet edeceğinin savunulması anlaşılamaz bir cehalettir. Böyle bir cehalet ancak özel öğreti sonucunda elde edilebilir. İşte, “değişim” şarkısının işlevi; siren misali, beyinleri esir alıp, idrakleri körelterek toplumları cezbetmek ve bu eğitimi sağlamaktır. Bu, bir toplumsal ahmaklaştırma sürecidir! Ne yaman bir gaftet ya da hıyanettir ki, ünlü köşe yazarları ve akademik çevreler dahî, şeyhlerinin ağzından çıkan “değişim” şarkısının cezvesine kapılıp, serserice dönmekte!

Ulusal sınırları aşan güçlü sermaye uluslar içinde de kendi kuralları ile hareket etmek isteyecektir. Sermaye bu doğal talebini oluşturup uygulamaya koyarken, bu oluşuma engel olma durumunda olabilecek ayak bağlarını da temizlemek durumundadır, hatta zorundadır. Zira, artık soğuk savaş bitmiş, yeni bir savaş, sermayeler arasında kıran kırana savaş başlamıştır. İki paylaşım savaşı da kapitalistler arasında olduğu gibi, şimdilerde yaşanan üçüncü paylaşım savaşı da kapitalistler arasında cereyan etmektedir. Bu savaşın kurallarını güçlüler koymakta, bizlere düşen ise, “değişim” namelerine uygun şekilde bu kuralları içselleştirip, ulusallaştırmaktır!

Ulusal ekonomik sınırları yıkarak ülke içine girmiş olan yabancı sermaye herhalde kendi kuralını dayatacak idi. Bu dayatmayı hissettirmemek için de, politikasını nazikçe ve seçilmiş sözcüklerle yapmak durumunda idi: Nitekim de öyle yaptı: Tüm ekonomiler “Vaşington Uzlaşması” (Washington Consensus) adı verilen uluslararası bir kurala uymak durumundadır, dendi! Oysa, bu kurallar dizisi ne herhangi bir uluslararası toplantıda karara bağlandı, ne de bir uzlaşma sonucunda yaşama geçirildi; aslında tam bir dayatma idi! Vaşington Uzlaşması kuralları, “serbest piyasa” sloganını ulvileştirip öne çıkartarak, gelişmekte olan ekonomilere dayatıyordu. Bunun karşısında “Darbe Anayasası” dahî direnemedi. Ne garip bir rastlantıdır ki, büyük Körfez depremi yılında doğanın vurduğu insanlarımıza, bir kez de Anayasa’da “kamu yararı” hükmünü iptal edip, kamulaştırma hükmünü özelleştirme uygulamasına olanak sağlayacak şekilde değiştiren emperyalizm ve onun emrindeki siyasîler vurdu!

Telekom niçin pahalı iken satılmadı da, ucuzladığı zaman satıldı tartışmasını yapanlar, Danıştay’ı ve çeşitli iptal kararları nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ni gafilce suçlamaktalar. Zihinler o denli maddiyata bulanmış ki, ilkeyi çiğneyip fiyata bakan gafiller, önemli ve stratejik bir kamu kuruluşunun özelleştirilmesini değil de, kaç paraya özelleştirilmesini tartışmaktadır! Bu kadar cehalet ve hıyanet ancak eğitimle olur! İşte bu cahil ve hain kafalardır ki, Danıştay’ın ve Anayasa Mahkemesi’nin dünya emperyalizminin emirlerini uygulamaya çalışan siyasîlerin eylemlerine engel olmasına kızmaktalar! Bu cahil ve gerici kafalardır ki, siyasetin laik Türkiye modelini bozma kararına engel olan Anayasa Mahkemesi’ne diş bilemekteler!

Yargıdan herkes şikâyetçidir. Ama yargıdan şikayet, siyasî karar ve/veya yasaları halkın yararına bozdukları için değil, davalar geç sonuçlandırıldığı ya da bazı çelişkili kararlar oluştuğu içindir. Yargıyı geliştirmenin yolu, yargıyı parlamentoya mahkûm etmek olmayıp, yargıç ve savcı sayısının artırılması, yaşam koşullarının iyileştirilmesi, Adalet Bakanlığı etkisinden arındırılması ve sair sorunların giderilerek, her olanağa sahip, hızlı çalışan ve özerk bir yargı sisteminin oluışturulmasından geçer. Bu sorunlar, idarî yargıda da adlî yargıda da benzerdir ve aynı yöntemlerle ancak uzun vâdede giderilebilir.

Ancak; yargının sorunlarının giderilmesinin, parlamento kararlarına ya da idarî kararlara kesinlikle karışmayan, ittihaz edilen kararlara kesinlikle aksi yönde oy veya karar belirtmeyen bir yargı oluşturmak şeklinde algılanması, yargıyı pasifize etmek, yüksek yargı organlarını fiilen işlevsiz kılmak demektir. Bunun anlamı, 1961 Anayasası’nın gerisine düşmek, yüksek yargı organlarını fiilen kaldırmaktır. Çünkü varolan siyasî anlayışa göre ulusal egemenlik, %10 seçim barajı ve çağdışı bir siyasî partiler yasası nedeniyle temsil yeteneğinden yoksun parti liderinin egemenliğidir! İşte o zaman Adnan Menderes’in “siz bu ülkeye hilafeti de getirebilirsiniz!” öngörüsü gerçekleşebilir. Amerika’nın mümtaz konuğu zat, özel kanalında, tüm riskleri alarak, “bu mesele siyasî bir mesele değildir, ölüler bile oy kullanmalıdır” cümlesini, boş yere sarfetmemiş olsa gerek! İşte özgürlük, işte demokrasi!

En güçlü görülen, bu taslağın darbe anayasasına karşı geliştirilmiş olması savı da yalanların en büyüğüdür. Bu sav, tarihsel yürüyüşe aykırıdır ve bu nedenle büyük bir yalandır; tarihe aykırıdır. Bu taslak, darbe anayasasını tamamlayan ve güçlendiren bir projedir. Çünkü, 1980’lere göre günümüzde kendisine daha fazla özgürlük ve demokrasi isteyen emperyalizmin tercihi ve dayatması bu yöndedir. Günümüzde siyasîlerin en fazla zorlandığı konular, emperyalizmin taleplerinin yasalar ya da kararlar halinde uygulamaya koyulması ve emperyalizmin ülkemizi teslim alırken halkımıza siyasî narkoz verilmesi şeklinde özetlenebilir. Başka bir deyişle, siyasî iradenin amacı, Türkiye’nin emperyalizme teslim edilmesi ve kapitalizmin yoksullaştırmasına karşı tarikat ve sadaka kültürünün yaygınlaştırılmasıdır! Bu konularda alınacak kararların yüksek yargı organlarına takılması emperyalizmi rahatsız ederken, onların içerideki siyasî ajanlarını da emperyalizme karşı mahcup etmektedir! Özelleştirmeler; yabancı sermayeye tanınan avantajlar; Galataport gibi uygulamalar; halkımızın içine itilmeye çalışıldığı gericilik, tarikatçılık ve cemaatçilik; emperyalistlerin silahlı kuvvetlerimizi ucuz savaş gücü olarak devreye sokması yönlerinde alınacak siyasî kararların ilgili yüksek yargı organlarınca iptal edilmesi emperyalizmi kızdırdığı gibi, emperyalistler karşısında siyasî ajanların da kredisini düşürmektedir. Özgürlük ve demokrasi söylemi halka değil, emperyalizme yöneliktir.

Türkiye, 1980’lerden beri giderek daha yoğun ve güçlü olarak emperyalizmin etkisi altına girmişken, nasıl olur da, yeni proje 1982 Anayasası’dan daha özgürlükçü olur. Evet, olur! Olur da, kimin için özgürlük, hangi kesim için demokrasi!

İki noktada zihniyet sorgulaması yaparsak, durum netleşir. Birincisi, anayasa taslağını Prof. Özbudun ile, dönemin başbakan yardımcısı Mir Dengi Fırat’ın ABD’de sunması; ikincisi ise, başbakanın, “Bîtaraf olan, bertaraf olur!” ifadesini kullanmasıdır! Birincisi emperyalizm bağlamında, ikincisi ise iç ilişkiler bağlamında, ülkemiz ve halkımız açısından fazla hayra yorumlanır görülemez!

1595470cookie-check“Değişim” şarkısı…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.