Demokrasi aşıkları acaba ne düşünür?

Aziz Nesin’in halkımızın akıl düzeyi hakkındaki kanaati, doğal olarak içimizi incitir, ama galiba bu hükümde büyük bir hakikat payı var! Zira, hergün onlarca “Aziz Nesinlik olay” olduğu halde, olayları hicvedenlerin sayısı bir elin parmaklarını dahî geçmiyor.

Nereden başlamalı ki! Üniversiteler ayakta. Talebelerin haklı taleplerine karşı siyasî otorite kadar, en çirkin hali ile kurumsal siyasete boynuna kadar batmış ve yandaşlaşmış üniversite yöneticileri de sessiz kaldığından, haklı talepler gösteriye dönüşmektedir. Cumhurbaşkanı’nın öğrencilerle görüşmesine lüks araba ile gelen bir öğrenciye yüklenmenin fazla haklı bir gerekçesi yoktur. Zira, bu sistemde ancak arabalı ailelerin çocukları üst düzey eğitim kurumlarına kadar gelebilir ve üs katlara çıkabilir. Bu durum, öğrencinin hatası değildir; öğrenci sadece davranışlarını denetleyememesinin kurbanıdır. Oysa, esas eleştirilmesi gereken makam, Cumhurbaşkanı katına çıkacak öğrencileri seçen kurum ya da kişidir. Cumhurbaşkanı öğrencilerin dertlerini dinlemek istiyorsa, onun karşısına bu dertleri gerçek boyutu ile yaşayan çıkarılmalı idi. Dertliler grubunun avukatlığını yapmak ise kimsenin hakkı değildir, hele de lüks arabalının hiç değildir!

Lüks otomobilli öğrenciye teşekkür borcumuz olmalı! Belki de, bu çocuk babasının arabası ve arkadaş şöförü ile görüşmeye giderken, kimlere oy verdiğinin farkında dahî olmayan halkımıza çok etkili bir mesaj vermek istemiştir! Zira, sistem de böyle çalışmıyor mu! Milletvekili olabilmek için, milli gelirin çok küçük bir bölümünü alabilen büyük kitlelerin parlamentoda temsilciliğini yapanlar aynı gelir grubundan mı, yoksa yüksek gelir grunbundan mı geliyor! Günümüz koşullarında gecekondu bölgelerinden, işsizler grubundan, esnaf kesiminden parlamentoda temsilci var mı! Söz konusu ve benzeri kesimlerden hiçbir temsilcinin parlamentoya girememesi ayrı bir yanlışlık, ama bu durumu göremeyen ve eleştirmeyen halkın algılaması da başka bir facaattır! Siyasî partileri ve milletvekillerini oyları ile garip halk parlamantoya gönderiyor, ama gerçekte onları parlamentoya varsıl güçler gönderiyor! Parlamentonun oluşumunda ve kararlarında orta ve düşük gelirli genel halk kesimi mi, yoksa sadaka, cemaat ve tarikat organizasyonunu besleyen varsıl kesimler mi etkili oluyor! Ülke yönetiminde bu trajedi yaşanırken, talebeleri lüks arabalı bir gencin temsil etmesine niye takılıyoruz ki! Önce parlamentoya takılalım! Yoksul Doğu ve Güneydoğu illerinden gelen milletvekillerinin ne zaman kendi yörelerine yol, okul, hastane vs gibi hizmetlerin götürülmesine tanık olduk ki! Aşiret bölgelerinden gelen milletvekilleri aşiretlerin ve feodal yapının olabildiğince sürdürülmesinden yana olmuşlardır. Çünkü, halkın sömürülmesi ve beylerin saltanat sürmeleri ancak böyle kolayca sürdürülebilmektedir.

İşlenen suçlara bakıldığında bir celsede karara bağlanabilecek suçlarda, davalar yıllarca, onyıllarca sürmektedir. Bir “yasa devletinde” hukuksuzluk asıl olduğunda, parlamentonun çoğunluğunu gasp eden bir siyasal örgütün kendisini herşeye muktedir görmesi kadar, davaların uzun sürmesi de, toplumsal ve kurumsal güç ilişkisi ile ilgili durumdur. Yasa ile oynamayı kendilerine hak gören siyasîlere de bir gün hukukun gerekli olacağı boşuna söylenmiş bir laf değildir! Yasa devletinde davaların gecikmesi dosyalı insanları parlamentoya taşıyabileceği gibi, gün gelir, hukuk kurumlarını bağlamayı hedefleyen siyasîleri köşeye kıstırabilir de!

Hal böyle iken, siyasîler yargı sistemini etkinleştirmek yerine, yandaşlaştırma yönünde karar alırken ve bu çok teknik konuyu halka sorarken, halkımızın “demokrasi aşkı” da bu kritik geçide inanılmaz şekilde onay verirken, yıllarca hükümsüz tutuklular aköıllarda niçin yoktu! Evet, yargı sorunlu idi, ama yandaşlaşmadığı için değil, yetersiz kadro ve örgütlenme hataları dolayısıyla sorunlu idi. Bugünlerde patlak veren birikmiş sorunlar gün gibi ortada dururken halkımızneye oy verdi! Halkımız verdiği oylarla, yüksek yargı organlarının yönetim kadrosu değiştirilirken, kimlerin başkanlık sisteminde başkan olma hırsına hizmet ettiğinin ya da sistemin nasıl frensiz bir araca oturtulacağının farkına dahî varamadı! Ne hazindir ki, toplumun elit kesiminin toplumsal düşüncelerini söylemesi bir tür dayatma ve jakobenizm olarak yerilirken, parlamenter hakimiyeti ele geçirmiş bir partinin tüm siyasal ve yönetsel kurumları yandaşlaştırması demokrasi olarak tanımlanabilmektedir! Başbakanın seçim meydanlarında sorduğu abes bir soruya dahî “evet” yanıtı vererek bilinç düzeyini ortaya koyan, hatta başbakanın gösterdiği her harita ya da resmi, anlayıp dinlemeden, alkışlayan milletvekilini oyları ile parlamentoya taşıyan toplumun çok teknik bir konudaki oyları üzerinde demokrasicilik oynamak tam bir aldatmacadır. Aydın geçinen kesimlerin bu trajedi karşısında sessiz kalması ise, anlaşılır gibi değildir! Hitler kamplarında da, şiddete ve baskıya karşı bir kısım aydın otistik tavır sergilerken, bir kısmı da şiddete maruz kalmaktan mazoşistik zevk almış!

Hukuk prensiplerinin oynanabilir yasa kurallarına indirgenmesi, hukuku kişisel çıkarlar için eğip bükmek anlamında, özelleştirme kavramına analojiktir. Wikileaks belgelerinde açıklandığına göre, elit ve bürokratik kesimlere dayanan bir parti Demirel’in başını çok ağrıtıyormuş! Doğru ya, elit gruplarla, bürokrasi (kırtasiye değil!) ile bir ülke yönetil(e)mez ki! Ülke yönetimi, halkı olduğu yerde tutarak, hatta gerileterek oy tırtıklıyan siyaset anlayışı ile yapılır! Toprak ağalığı üzerinde yükselen bir toplum, kendisine layık idareciyi oluştururken, siyaset ağası yaratır, şirket ağası yaratır, tarikat ağası yaratır, sendika ağası yaratır, üniversite ağası yaratır! Ne acıdır ki, büyük kitleler de böylesi ağalar baskısında mutlu yaşam sürer!

Aydınlarımız niçin şunu bir türlü anlamazlar ki; görünüşte demokratik olarak yorumlanabilen, hatta özde de demokratik olarak görülebilen kararlara bakılarak bir yönetim biçimi hakkında karar verilemez. Bir yönetimin demokratik olma niteliği, kararların niteliği ve içeriğinden çok, karar alış biçimi ile anlaşılır. Başbakan, önümüzdeki seçimler için % 50 oranını beklediğini, hatta istediğini ifade etmektedir. Ne hazindir ki, anayasada çok önemli değişikliklerin gündemin ilk sırasında olacağı bir dönemde hiç çekinilmeden böylesi yüksek bir oy oranı talep edilebilmektedir. Ne hazindir ki, başbakanın bu dileğine karşı demokrasi aşıkları sessiz kalabilmektedir!

Böylesi yozlaşmış bir sistemde halkların uyanmaması için halkın karanlığa gömülmesi gerekir. Bunun için de, cemaatleştirilen toplum yapısında TV’lerde diziler, yandaş medyada cinayet haberleri, yandaşlaştırılan üniversitelerde despotik yönetim, toplum yönetiminde de cemaat ve tarikat ilişkileri, dünya emperyalizmine hizmette kusur etmeyen siyasal erki ayakta tutmak için gerekmektedir!

1595560cookie-checkDemokrasi aşıkları acaba ne düşünür?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.