GÜÇ ÜÇLEME

Piramitler firavun mezarlarıdır. Anıtlar kanıt mahiyetinedir. Muhterem muhteşemdi mukabilinde; kabrin iriliği kibirdendir. Kibir fikir fakirliği ilanıdır.
Kabe, ihramla tavaf edilir. İhram dikişsiz beyaz kumaştır. Doğduğumuz sadeliğe ithafen kefeni de beyaz pamukludan yaparız. Uğurlanış nura yaklaşmayı andırmalıdır.
Er geç benim için de musalla taşında soracaklar, merhumu nasıl bilirdiniz? Sevdiğimiz bir aile dostumuz kefene cahil sarmalanmayayım diye 19 Ekim Pazar akşamı Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur & İsmail Hakkı Demircioğlu konserine bizim için de bilet almış.
Konser Londra’daki Southbank Centre sanat kompleksi dahilinde Queen Elizabeth Hall’deydi. Yola çıkmadan önce yapay zekadan adabı muaşeret kurallarına dair akıl aldım, kravat bile taktım.
Southbank Centre, Londra doruklarında sanat camiasının volkanıdır. 74 yıldır dünyanın en saygın sanat çalışmalarına sahne sunar. Bu vasfıyla kuşkusuz Oğur & Demircioğlu ve Ortaçgil şanlarına yakışan en doğru yerde sahne almışlardır.
Erkan Oğur’un kendi icadı perdesiz gitarla 1993’de yayınlanan ‘Fretless’ (Türkiye’de – 1996 – Bir Ömürlük Misafiralbümü birçok anlamda perdelerin ortadan kalmasıdır.
Geleneksel halk müziğimizin caz ve rock gibi küreselleşmiş tarzlarla açılımlarına hatırı sayılır katkılar sunan Erkan Oğur, çağdaş bir dervişimizdir. ‘Ağırlama’, ‘Mor Dağlar’ gibi eserleri birçok müzisyen için referans kaynağıdır. ‘Hey Onbeşli’ türkümüzün hiç akla gelmeyecek yenilikçi düzenlemesi de öyle.
Okay Temiz’den Civan Gasparyan’a, Philippe Catherine’den Sylnain Luc’a uluslararası alanda söz sahibi birçok saz ustasıyla birlikte çalmışlığı, çalışmaları yurtdışında yayınlanan birçok müzik dergisinde yer almışlığı da vardır.
Çeyrek asrı aşkındır da kaynaktaki katıksızlığı taşımaya adamıştır kendini. Oğur’un duru, olgun, doyumlu yorumu ebedi eserlere imza atmak isteyenlere sağlıklı tohumlar sunar. Fideye, fidana, koruya, ormana dönüştürmek ardılların mesuliyetindedir.
Akdeniz’den Asya ortalarına musikişinaslar kendi sedasını, izini yakalacaksa erenler meclisinde Erkan Oğur ilelebet yer alacaktır. İşte tam da bu sebeble bu son konserin adresi mühimdir.
İyi ki gitmişiz. Nefis bir konser izledik. Müzikseverlere ulaştırılan ses ancak bu kadar temiz ve kusursuz olabilirdi. Sahnenin gereksiz dekorlardan arındırılmış yalınlığı, ışıklandırmadaki durağanlık, ruhani bir yolculuğa davet gibiydi.
Erkan Oğur & İsmail Hakkı Demircioğlu
Erkan Oğur & İsmail Hakkı Demircioğlu
Konserin ilk yarısında Erkan Oğur & İsmail Hakkı Demircioğlu sahneye çıktı. Müzik dersleri verdiğim stüdyodan çıkıp, konser salonuna tam saatinde yetişemediğim için ilk birkaç parçayı kaçırdım.
Sonrasındaysa ‘Mamoş’tan ‘Mağusa Limanı’na son yıllardaki konser repertuarlarında yer alan ortak eserleri büyük bir titizlikle Londra’da yankılandırdılar. Her iki üstadın ses tonlarındaki farklılıkla doğan kontrastın ahengi, ilahi bir sessizilikle dinlendi.
Sözleri 16. yüzyıl, hurufi şairlerinden Muhyiddin Abdal’a ait ‘Zahid Bizi Tan Eyleme’ eserini Filistinlilere ithafen seslendirdiler. ‘Sayılmayız parmağ ile / tükenmeyiz kırmağ ile / taşramızdan sormağ ile / kimse bilmez ahvalimiz’.
Kurtuluş Savaşı’nda Sovyetler Birliği’nin silah yardımlarını yurda taşıyan Karadenizli balıkçıların tekne ve takalarıyla amansız mücadelesine selam duran türkülerimizden, derinliğiyle hepimizde ufuklar açan Alevi deyişlerine Anadolu’yu Anadolu yapan koca bir kucaklaşmaya tanık olduk.
İz takibinin ayrı bir maharet mertebesi olduğu külliyattan Seyid Nesimi (1369-1417) eseri ‘Minnet Eylemem’ de süzüldü.  Ve Ahmet Edip Harabi’den (1853-1917) “Ey Zahid Şaraba Eyle İhtiram” ile konserin ilk yarısı sonlandı.
MEY NEYDİ?
“meyhanede bulduk biz bu kemali / fakat kör olanlar göremez bu hali” nefesiyle Şarkışlalı Şatıroğlu’nun “beni hor görme gardaşım / aynı vardan var olmuşuz” mısrası farklı kaynaklardan doğma ırmakların farklı ummanlara dökülmesidir.
Paris kafelerindeki entellektüel sohbetler, Ortadoğu’ya kan davası olarak yansır’ derler. Ahmet Edip İstanbulludur. Galata Köprüsü’nün altında hayat başka görünür.
Sözün menzili Osmanlı’da farklı, çağımızda farklıdır. Portre aynı, fon başkadır. Ahali saflaştırılırken saf saf saflaşmak, saflık yargılamasını tetikleyebilir. Uzağa, tuzağa teyakkuz kesilmeliyiz.
Meyin ikinci milenyumdaki muadili bir nevi bonzai, tiner veya pudra şekeridir. Musalla taşındaki tüyü bitmemiş bebeler bizim bebelerimizdir.
Gardiyana yalvararak elindeki atlet ve havluyu yavrusuna iletmek isteyen annenin yanaklarına akan damlaların ağırlığı da masadadır. Edip Cansever’in ‘masa da masaymış’ şiirindeki masa ‘bir iki sallanıp’ durur. Varoşlarda çöker.
Queen Elizabeth Salonu’nun önünden nehir geçer. Nehir az ilerde deryaya açılır. Nehrin çamuruyla deryanın tuzu huzurunuza karışır. Bir yudum içilmez. Yağmur mu, ter mi, göz yaşımı bazen seçilmez. Kamusal sulhun elzemleştiği senelerde ezeli husumete vasilik dervişlere yakışmaz.
Karayel deryaya mayoyla girer, ıssız meraya abayla çıkarız. Can aynı candır. Saydırmalarımız saydığımızdandır. Rehberini (s)öven benliğiyle hesaplaşıyordur. “Olacak O Kadar.”
İKİNCİ YARI – BÜLENT ORTAÇGİL
Bülent Ortaçgil ve topluluğu
Bülent Ortaçgil ve topluluğu
Konserin ikinci yarısında Bülent Ortaçgil sahneye çıktı. Sahneye çıkan sadece Ortaçgil ve ona eşlik eden dört eşsiz müzisyen değildi.
Yarım asırlık varoluşla ana dilde şarkı yazımında ardıllarına yol açan üç çağdaş ozanımız vardır. Cem Karaca, Mazhar Alanson ve Bülent Ortaçgil.
Üç ekol, üç okul. Üçü de münevver ailelerin mümtaz yetiştirilip, haylazlaşmış evlatlarıdır. Üçü de ergenlik yıllarında tiyatroyla uğraşmıştır ve bu sebeble şarkı sözleri öyküseldir. Ortaçgil daha ileri aşamada da olsa üçü de yarım yamalak gitar çalar.
Üçünün de besteleri armonik alt yapıya dayalı olduğundan enstrümantal olarak çalındığında kıymeti harbiyesi yoktur. Ve üçünün de yolları günün birinde kesişmemiştir.
Cem Karaca, toplumsal sorumluluğunu ve haksızlığa karşı duruşunu son nefesine kadar koruyanlardandır. Mazhar Alanson, tasavvuf avantasıyla konuma göre konumlanan varoluşuyla ölmeden itibarını gömenlerdendir.
Bülent Ortaçgil’in, kendi deyimiyle “kitleselleşmiş” parça sayısı fazla değildir. Yola ilk koyulduğu yıllarda müzik yapımcıları besteleriyle ilgilenmezler. İlgilenip de kayıt anlaşması yapmak isteyenlere (Ali Kocatepe), “beni kim dinleyecek ki” der ve plak teklifinin ciddiyetine inanmaz.
Ve bu yazının yayınlanacağı 24 Ekim gününden 51 yıl önce “Benimle Oynar Mısın” albümü çıkar. Ortaçgil’in sezgisel, kişisel, umursamaz, kendisiyle konuşur gibi yazdıklarına kitleler teveccüh etmez ama gerçek müzikseverler sarılırlar. Albümdeki Onno Tunç düzenlemeleri bugün bile hayret uyandıracak raddede sade ve çarpıcıdır.
İngilizce ‘cult’ sözcüğünün dilimizde ve dinimizde karşılığı yoktur. ‘Kült’ derler ama sözcük kökeni k-öksüz kalır. Bu terim için ana akım akıntılara takılmadan, nüvesi muhafazalı bir fikriyata sahiplenen kümeye üyeymiş hissiyatı diyebiliriz.
Ortaçgil’in müziği ve dinleyicisi yurdumuzda bu tanımlamaya en yakın varoluştur. Varoluşçu felsefeden de oldukça etkilenmiştir. Kendi varoluşunu, anlam arayışını ve yalnızlığını odağa alır. Ve ilk albümünden izlediğimiz son konsere her zaman Türkiye’nin en iyi müzisyenleriyle çalışmıştır.
Erkan Oğur Ve Baki Duyarlar
Erkan Oğur Ve Baki Duyarlar
19 Ekim akşamında Erkan Oğur’un elektrikli perdesiz gitarıyla olağanüstü doğaçlamaları konseri bambaşka bir boyuta taşıdı. 24 yaşında doçent olup Bahçeşehir Üniversitesi Caz Okulu’nda hocalık da yapan Baki Duyarlar tuşlu çalgılardaydı.
Erdal Akyol
Erdal Akyol
İstanbul Devlet Opera ve Balesi kontrbasçıcı Erdal Akyol, sazına aşkla sarılanlardan. Davulcu Cem Aksel ise davulun ancak bu kadar sağlam ve ölçülü bir kompozitör gibi çalınabileceğini dosta düşmana sergilemiş oldu.
Cem Aksel
Cem Aksel
Çardağın dolu tarafında kıvancımız boldur. Bardağın boş tarafı da vardı ve elbette hepimizi üzdü. 900 kişilik salonu dolduramamıştık. Halbuki Erkan Oğur ve Bülent Ortaçgil çok defalar Londra’da konser verdiler. Hemen hepsi dolu geçmişti.
Otuz yıl önceki bir Union Chapel buluşmasından kederli bir not paylaşayım. Konserin afişinde Erkan Oğur & Bülent Ortaçgil yazınca izleyici doğal olarak her iki sanatçıyı da ihtivası ve ziyadesiyle dinlemek istedi.
Konser sadece Bülent Ortaçgil’in besteleriyle geçince, konseri izleyen bir kızkardeşimiz parça arasındaki bir boşlukta ‘Erkan Oğur’u da dinlemeye geldik, fırsat olmayacak mı?’ diye sordu.
Bülent Ortaçgil, ‘kendi müziğinin evrensel, Erkan Oğur müziğinin yerel olduğunu, aynı konserde yan yana gelemeyeceği’ cevabını vermişti.
İtham çok ağırdı. Şaşkın ve suskunduk. Erkan Ağabey o akşam kendisine ait sadece Mor Dağlar’ı çalmıştı. Hepsi bu.
Aradan otuz yıl geçti ve Erkan Oğur, Bülent Ortaçgil dünyanın en saygın sanat merkezlerinin birinde; tam da aynı salonda, aynı sahnede, aynı akşam, ard arda sahneye çıktı. Bülent Ortaçgil bölümünde de Erkan Oğur yine kendi edası ve sedasıyla sahnede ve baş rollerdeydi.
Bülent Ortaçgil konserinin başlarında ve sonunda iki defa Türkçe bilmeyip, sözleri anlamayan izlerlerden özür diledi.
Ortaçgil’in en güzel bestelelerinden biri şüphesiz ‘Şık Latife’dir. Onno Tunç dokunuşuyla ne de güzel bir düzenlemedir.
Son konserde beklenen olmadı ve Şık Latife repertuarda yer almadı. Artık Ortaçgil bir anlamda Şık Latife’leşmiştir. Her konserinde seyircisine “çok naziksiniz” nakaratını lütfetmeyi ihmal etmez.
“Şık Latife de kişinin teki / senin gibi, benim gibi / ancak Şık Latife değişik biri”
Bulutsuzluk Özlemi – Nejat Yavaşoğulları’ndan seyirciye söylenen “sizlerle Türkiye’nin aydınlık yüzünü görüyoruz” sözünü ödünç alır ve “Türkiye’nin farklı yüzünü getirdik” der. Allah için doğrudur da…
EVRENSELLİK
Yukarıda da anlattığım üzere Erkan Oğur uluslararası arenada saygın bir mertebede anılan, tanınan bir sanatçımızdır. Müzikal yaklaşımı, teknik yenilikleri ve duygusal derinliğiyle fazlasıyla hakkıdır.
Bülent Ortaçgil ise bestelerini folk ve caz armonisiyle oluşturur ama Türkçe konuşulan diyarların ötesine sesini henüz duyuramadık.
Oysa İngilizce, Fransızca, İtalyanca ya da İspanyolca olmayıp dünya çapında kucaklanan dünya kadar şarkı var. Özellikle Afrika dillerinde (Yeke Yeke, Waka Waka, Pata Pata, Jeruselama vb.)
Kaldı ki ‘evrensel’ kapsamı zanıdan ibarettir. Koca evrende yerküre bir kum tanesi kadar bile öneme haiz değilken faiz artırımıyla caiz doğa kanunu üretimi makbul bir metod mudur, emin değiliz..
Zerreden küreye, küreden evrene tüme varımdan çıkarımlar kanısaldır. Kolay kanıtlanamazlar. Tabiat zaiyatlarıyla heyula kainata dair kaideler saptamak zor zanaattır.
Teleskopların erişim yetersizliğinin müsebbibi gökyüzü görgüsüzlüğümüzle biz öyle/böyle/şöyle sanıyoruz. Evrensellik evrenle ilintilidir ve biz evreni an/çağ itibarıyla henüz tanıyamıyoruz.
Dünya görüşü ancak dünyadan görüldüğü kadar olabilir. Uyduyla, uzay kapsülünden reçeteyle merhem aramak mühimdir ama kafi değildir. Desturla hudutlarımızı biliyoruz.
Bildiğimiz bir başka şey, Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur & İsmail Hakkı Demircioğlu’nun kadri kıymetidir. Yerleri doldurulamaz. Her üçü de kula minnet eylemezler.
Hakkını teslim edelim, Ortaçgil herhangi bir yola da minnet eylemez. Nefer değildir.
Hak tesliminde tenzilata kaçılmaz. Erkan Oğur, sihirli dokunuşlarıyla yer aldığı sayısız albümle bütün yurdu ve komşularımızı da kucaklamıştır. Toplumumuzu birleştiren son ‘ortak iyi’lerimizin en başında gelir.
İşte biz bu buluşmaya tanıklık ettik. Böyle yurtdışı konserlerinin, böyle güzel salonlardaki organizasyonlarının zarar edeceği yüksek olasılıkken fedakarlıkla bu güzel dinletiyi gerçekleştiren Emre Bülük’e, bütün katkı sunanlara ve fotoğraflar için Ozan Deniz’e teşekkür ederiz.
_____________
Müzisyen de olan yazarımızın diğer çalışmalarına https://sedatsarici.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Bu yazıya emoji ile tepki ver

😡
0
Kızgın
🤣
0
Hahaha
👍
2
Beğendim.
❤️
2
Muhteşem
😢
0
Üzgün
😮
0
İnanılmaz

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

En Son Haberler

The Ultimate Managed Hosting Platform