Güneş balçıkla sıvanmaz – II

Apaçık olan en kapalı olandır bazen; örten, saklayandır…
Gözümüze sokulan aslında görmemizin istenmediği şeylerin önünde oluşturulmaya çalışan bir perdedir; gerçeğin ambalajlanmış, kılıfa sokulmuş halidir…
Gerçek ambalajın kendisi değil ambalajın içindekidir (Althusserci okuma); kılıf gerçeğin etrafına sımsıkı örülmüş bir duvar, gerçeğin hapishanesidir…
Bunları neden söyledim şimdi; bunları söylüyorum çünkü öyle maskeli bir dünyada yaşıyoruz ki; olduğunu sandığımız şeyler olduklarını sandığımız şeylerden çok farklı ve neden olarak bildiğimiz birçok şey bizi aslında gerçeklerden uzaklaştırmak için kurulan bir tuzaktır…
Gözlerimizi kamaştıran şey güneşin kendisi değil, güneşin aydınlığını örtmek için birileri tarafından yüzümüze yansıtılan yalancı bir ışıktan başka bir şey değildir…
Boşunadır ama çabalar;
“GÜNEŞİN BALÇIKLA SIVANAMAYACAĞI ve KARANLIKLARIN ERVEYA GEÇ AYDINLIĞA ÇIKACAĞI DENENMİŞ, BİLİNMEKTEDİR…
İnsanlık tarihi, kendi çıkarları adına güneşi balçıkla sıvamaya kalkışanlarla, her şeye rağmen güneşi bu balçıklardan kurtarmaya çalışanların mücadelesiyle doludur…
Kendi yakın tarihimizden örnekler sunalım isterseniz; bu ülkede binlerce insan öldürülmüştür; genç insanlar; henüz hayata hiç atılamamış, birikimlerini hayata aktarma şansları hiç olamamış insanlar…
GENCECİK KÖRPE FİDANLAR…
Bunlardan hiç unutmadıklarımız 6 Mayıs’ta 37. Ölüm Yıldönümünü kutlayacağımız, darağacında asılarak öldürülen Deniz Gezmiş’ tir, Yusuf Aslan’dır; Hüseyin İnan’dır…
Bu ülke nice Deniz Gezmiş’ ler, Yusuf Aslan’lar, Hüseyin İnan’lar feda etmiştir Güneşi Balçıkla Sıvayabilmek için…
Görüşleri ne olursa olsun genç insanlardır bunlar; üniversiteli, hatta liseli öğrencilerdir…
Heyecan doludurlar; kanları kaynamaktadır; hayata dair kaygıları, güzel yaşamaya dair özlemleri vardır; tek istedikleri eşitliktir, sosyal adalettir, emeklerinin karşılığını alabilecekleri güvenli bir iş, güzel yaşayabilecekleri bir gelecektir…
İNSANCA YAŞAMAKTIR…
Yaşlarının genç olmasından kaynaklanan gözü karalıkları, cesaretleri vardır; hiç hesapsız inandıkları dava için gerektiğinde seve seve ölüme gideceklerdir…
Bu yüzden kolay hedeftirler…
Meyve vermeden zehirli olduklarına karar verilmiş, kökünden sökülmeye namzet fidanlar gibidirler…
Perde arkasında ülkenin aydınlanmasının kendi sonları olacağını bilen karanlık güçler vardır ve onlar için bu gençlerin varlığı mutlaka söndürülmesi gereken meşaleler gibidir…
Bu amaçla her türlü kirli dolaplar çevrilecek güneşi balçıkla sıvamak uğruna her türlü kirli oyunlara başvurulacaktır…
Düğmeye basıldığı an ortalık karışacak, neye niçin saldırdıklarını bilmeyen kitleler bir anda galeyana gelerek birbirlerinin boğazına sarılacaktır yeri geldiğinde…
Örnek mi istiyorsunuz; yakın bir zaman önce yıl dönümü olan 12-13 Mart 1995 Gazi Olayları, Temmuz 1993 Sivas Katliamı; Temmuz 1980 Çorum, 26 Aralık 1978 Kahramanmaraş Olayları…
Türkiye bu tür senaryolar için bereketli topraklar gibidir; Sağcı-Solcu, İslamcı-Laik, Alevi-Suni, Türk-Kürt her türlü ayrışmaya uygun, her türlü çatışmayı besleyecek zemin vardır Türkiye’de…
Peki erdemli bir amaç var mıdır bu vahşet senaryolarını haklı çıkaracak? Ya da böylesi kirli yöntemlerle ulaşılan bir amaç erdemli olabilir mi?!!!
İnsanı insana kırdıran, canı cana düşman yapan, kendi halkına karşı dahi gözlerini kırpmadan silah doğrultan, bomba atan bir zihniyet herhangi bir ideal veya amaç için haklı bulunabilir mi?!!!
MEŞRU ÇIKARILABİLİR Mİ?!!!
Güce tapmaktır bunun adı; iktidar olmayı yaşam hakkından üstün tutmaktır; Bunların gücün o soğuk gölgesinde kalpleri buz tutmuş, insanlıkları yok olmuştur…
Farklı bir boyutta da olsa, bir başka şiddet ve barbarlık örneğinden daha bahsetmek istiyorum; son birkaç yılda 1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşananlardan…
Öldürmeye kast edecek uygulamalar gördük 1 Mayıs günü meydanlarda, sokak aralarında…
Silahsız, savunmasız insanların kıstırıldıkları yerlerde gaz bombasına, biber gazına, tazyikli sulara maruz bırakıldığını gördük; coplarla, tekmelerle hırpalandığına tanık olduk…
Bazı binalarda insanlar içeri kıstırılıp üzerlerine biber gazi atıldı; kapılar kilitlenerek dışarı çıkmaları önlendi; bu cana kasıt değil de neydi? Amaçlanan neydi bu tür bir müdahalede?
Farklı bir saflaşmaya tanık olmuştu geçtiğimiz son birkaç yılda 1 Mayıs’ta Türkiye…
Sağcı ve solcu sendikaların meydanlarda ayrışmasına; ayrıştırılmasına…
Bir taraf akıllı akıllı, uslu uslu eğlenip bayramlarını kutlayan örnek sendikalar olarak (düzen sendikaları, sarı sendikalar) toplumun gözünde meşrulaştırılmaya çalışılmış ve sendikalı olmak isteyenler için doğru adres olarak gösterilmiş, diğer taraf ise KESK’e bağlı, DİSK’e bağlı devrimci sendikalar, asi, anarşist, terörist ilan edilerek toplumdan dışlanmak istenmiş ve güneşin bir kez daha balçıkla sıvanabileceği düşünülmüştür…
Umuyorum bu 1 MAYIS’ta aynı çirkinlikleri, biber gazlarının, polis şiddetinin emekçiler üzerinde estirdiği terörü yaşamayız…
30 yılı aşkın bir süreden sonra ‘İşçi Bayramımızı’ tekrar Taksim’de kutlamanın sevincini, neşesini doya doya tadabiliriz…
YİNE ŞİDDETİN GÖLGESİNDE BIRAKILARAK İŞÇİLERİN MEŞRU MÜCADELELERİNİN HAKSIZLAŞTIRILMASI GİRİŞİMLERİYLE KARŞILAŞMAZ, YILLAR SONRA TAKSİM’DE BİRLEŞEBİLMENİN HAZZI VE COŞKUSUYLA SESİMİZİ, HAKLI TALEPLERİMİZİ İKTİDARA GEREKTİĞİ GİBİ DUYURUR VE BARIŞ İÇİNDE, KARDEŞÇE BİR 1 MAYIS KUTLAYABİLİRİZ…
1 MAYIS Tüm işçi ve Emekçilere kutlu olsun…

1080470cookie-checkGüneş balçıkla sıvanmaz – II

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.