Hüzzam’dan Uşşak’a ve Dilek Türkan

Cemal Reşid Rey Konser Salonu’n da, bu kez ayda bir yine düzenli, pazar sabahlarının adeta bir klasiği idi.

Uzunca bir süredir izliyemiyordum. Bu arada, adının başına “Cumhurbaşkanlığı” eklendi.

Dün akşam, pazar akşamı yine bir tesdüf, CRR’de konserlerini izledim. Özlemişim. Hasret giderdik. Bundan sonra ki konseri de not ettim hemen.

Fatih SALGAR yönetiminde ki sazlar ve koro, bu konseri “HÜZZAM” olarak adlandırmışlar. Ve konser de Hüzzam Makamı ile başladı.

Önce, saraydan bir besteci. Sultan Abdülaziz’in beş oğlundan en küçüğü, Şehzade Şemsettin Efendi’nin “Hüzzam, peşrev, muhammes” eseri sazlardan dinledik.

Sonra, Kömürcüzade Hafız Mehmed Efendi, İsmail Hakkı bey ve Zekai Dede’nin eserlerini koro seslendirdi. Makam, Hüzzam. Sazlardan, İhsan ASLAN’ın keman taksiminden sonra koro, Suznak şarkılara geçildi. Selanikli Ahmed Efendi, Manyasizade Refik Bey, Rahmi Bey ve Latif Ağa’nıin eserleri seslendirildi.

Aradan sonra, yitirdiğimizden bu yana bir asır geçen sanatçıya bir vefa ve anma, Tanburi Cemil Bey sahneye taşındı. Serhan AYTAN’ın udundan, “Mahur, peşrev, muhammes” ve “Şeddiaraban, saz semaisi, aksak semai” yi dinledik.

Ve bu konserin, şarkıların solisti, siyah-beyaz şık bir kıyafetle, Dilek TÜRKAN sahneye geldi.

Şarkılarına geçmeden, saz sanatçılarından Caner CAN, kanun taksimi geçti. Ve Dilek TÜRKAN, Güftesi İhsan beye ait Lemi Atlı’nın, “Uşşak, şarkı, müsemmen” ilk olarak seslendirdi.”Neler çektim neler canan elinden” diye başlayınca, sazlar adeta geri çekildi. Dilek TÜRKAN ve mikrofonu. Hafif, doğal kaynağından çıkan bir su gibi, pırıl pırıl bir ses yayılmağa başladı. Salon da sesin, hafif bir serinlik gibi yayılması. Sazlar adeta izlemede, sözlerden sonra şarkıya katılıyorlar. Şarkı söylenmeğe başlayınca, o iç sese, o hüzne adeta saygı, geriden çok hafif belli belirsiz katılıyorlar. Şarkı ve ses ön planda.

İkinci şarkı, Güftesi Mehmed Sadi beye ait, Rifat Bey’den ” Uşşak, şarkı, curcuna” ve sözler, “Neler çekti neler biçare gönlüm” diye bitiyor. Bu şarkıda da sazlar, şarkı söylenmeğe başlayınca adeta yine geri çekiliyorlar, hafiften izleme ve katılma. Sanki derinliklerden gelen bir ses gibi, sazların melodileri. Herhalde çekilenlerden dolayı, hafifden ezik bir duygu yükü ile katılmaya çalışıyorlar. Çekilenlere uzaktan ulaşmak gibi, bir şey yapamamanın burukluğu ile, şarkının sessizce usuldan gelen, ama salona yayılan berrak sese, ezik olarak, yanıdayız der gibiler, uzakdan eller sallar gibi.

Üçüncü eser, bir anonim şarkı, “Uşşak, koşma, sofyan-serbest.” Sözler de ilginç, ” Cihanda var mıdır acep böyle yar / Sevsem azarlar sevmesem azarlar”

Şarkılar, sevmeden çok dertli. Programa da peş peşe koymuşlar. O hüznü, duru ve buğulu sesi ile hafifden, öylesine güzel seslendiriyor ki, Dilek TÜRKAN, şarkıya başladığında hemen sazlar hep geri çekiliyorlar. Ses dolaşıyor salonda adeta. Neysa bu şarkıda biraz sitem de var, silse de silmese de, bilse de bilmese de, gülse de gülmese de, sözleri, ile hep azarlandığını söylüyor, ama bu kez hafif bir gülümseme ile şarkısını sürdirüyor.

Bu programa alınan eserlerle yakınmalar devam ediyor. Bilinçli olarak bir bütünlük sağlanmış. Son şarkı Dede Efendi’den, “Uşşak, şarkı, aksak.” Felek’den yine yar’e geçiyoruz. ” Yarim etme edaların / O demlerin keremlerin / Yarim etme edaların.” Bu feryadı da duyunca sazlar da katılıyorlar artık. Üç esere geriden eşlik ederlerken, bu kez sanatçının yanındalar artık, senin yanındayız, bu çektiklerin yeter der gibi, feryada onlarda katılıyorlar. Şarkı bu kez sazların da etkin katılımı ile seslendiriliyor.

Hüzün bitti. Şarkılar bitti. Alkışlar, alkışlar. Dilek TÜRKAN ve izleyiciler son derece memnun. Dilek TÜRKAN alkşları selamlarken, çocuksu bir sevinç ışıltısı gözlerinde. Koro ve sazlarda ki arkadaşları da adeta gülümseyerek, gözleri ile kutluyorlar bu seslendirmesi ile ilgili Dilek TÜRKAN’ı.

Dilek TÜRKAN’ı, İstanbul’da İzmir’de, Ankara’da değişik sahnelerde izledim. Televizyon programlarında da yer aldığında, bir çoğunu izledim. Değişik albümlerde yer aldığı ve ismi ile çıkardığı 2 CD’si de kolleksiyonum da var. Ama bu konser, bana çok farklı geldi. Eski eserlere yeni bir ruh vererek, bize ulaştırdı. Düşüncem bu klasiklerden vazgeçmemesi, sürdürmesi ve belgelemesi, CD’lerinin gelmesi. Eski eserler pek gündemde değil. Gündeme getirenler de, çoğunlukla ruhuna yaklaşımında duyulan eksiklikden olsa gerek, uymuyor, oturmuyor, sarmalamıyor insanı.

Bu dört eser, eski klasik eserler, Dilek TÜRKAN’ın ses rengine ve tarzına son derece uygun. Duyuyor ve yorumlarken duyumsatıyor. Yabancı değil, içinize işliyor. Dilerim bu tür eserlere de devam eder, yeniden kazandırır ve yaşam bulmasını sağlar.

Sazların, bu konserde eserlerin seslendirilmesinde, Dilek TÜRKAN’dan geride kalması da, sanırım son derece bilinçli bir seçim ve de çok anlamlı ve güzel bir seslendirme sağlanmış oldu.

Şef Fatih SALGAR’ı da kutlamadan geçmek ve sona da bırakmak istemiyorum. Eserlerin seçiminden, yönetimini ve sunumunu, içtenlikle kutluyorum.

Koro, Dilek TÜRKAN’dan sonra, dört eser daha seslendirdi. Bimen Şen, Lemi Atlı, Udi Sami Bey ve Santuri Edhem Efendi’ den, Sultaniyegah Makamı’n da eserler seslendirdiler.

Bu konserlerin sadık izleyicileri, iki saate ulaşan programdan sonra alkışlarını sürdürünce, koro ile iki bis eser daha seslendirdiler.

Gelecek konserin, 17 Nisan Pazar günü geleneksel saatinde 11.30 da, CRR de olduğunu duyuralım. Bu kez Mehmet GÜNTEKİN’in şefliğinde, konserin “100. Vefat Yıldönümünde Tanburi Cemil Bey’in Anısı’na” düzenlendiğini belirtelim.

İstanbul da olursak, izlemek, dinlemek, görüşmek ve paylaşmak üzere diyelim.

_______________

* Ankara, 28 Mart 2016. Pazartesi. [email protected]

1581110cookie-checkHüzzam’dan Uşşak’a ve Dilek Türkan

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.