Karanlıktan korktuğumu nereden bildiniz?

Düşünün ki bozkır bir toprak, düşünün ki sarının ötesine geçemezdi hiç bir renk… Güneş yanığı ellerim ve karda ayaz gözlerimle, karanlıktan ölesiye korkardım…  peki siz… Siz karanlıktan korktuğumu nereden bildiniz?


Deli bir gitmek tutturmuştum deniz memleketine. Başka şehir bilmezdim. Coğrafya en kötü dersimdi. Aslına bakarsanız benim derdim sadece gitmekti. Yollara bakan bu kızı durduramadı hiç kimse, aslında niyetim daha da uzaklara gidebilmekti. Yani dillerin dillere, renklerin renklere karıştığı, yani başka iklimlere diyorum. Başka ırklara, kavimlere diyorum…  Okyanus aşmak mesela diyorum. Kimbilir nasıl bir deneyimdi… Eminim bulacaktım içime denk milyonlarca rengi… olmadı… Sarı buğday tarlasıydı dört bir yanım ve yazları çöl sıcağı.  Sahi çok mu belli ettim gözlerimin arkasındaki rengi, karanlıktan korktuğumu nereden bildiniz?


Bir ağustos, bin haziran geçti neredeyse üstünden. Ama bir eylül geçti ki gözlerimden… silemedim.  Bir de ağlayınca ne kadar uzun olduğunu gecelerin ve bir de özleyince ne kadar tatsız olduğunu kahvelerin… Hayatımın en güzel yerinde sevmeyi bilemedim.  Kapılar kapadım ve başka kapıları zorlamadım, biraz aralar gibi oldum ki… meğer ne kadar da yalnızmışım…  Sahi çok mu belli ettim gözlerimin arkasındaki rengi, karanlıktan korktuğumu nereden bildiniz?


Çok ağlayınca insan yani çok ama çok ağlayınca, daha kolay atıyor içinin parçalarını. Çok mu yaşadım, az mı yaşadım bilmiyorum, kime göre, neye göre? ‘Güçlüyüm’ dedim, zırhlarla donandım, ‘iyiyim’ dedim taşlara döndüm, yabancı seslere kulaklarımı tıkayıp yürüdüm. İstemedim yüreğime başka taş, özgürlüğümü kafeste kanarya. Ve göğsümün içindeydi henüz filiz vermemiş en büyük sevda. Korkardım karanlıktan ve hala korkarım bir bilen yoktur benden başka… Fakat siz…siz… karanlıktan korktuğumu nereden bildiniz?


Bir şanstır böyle gidebilmeyi başarabilmiş olmak, bir kadın tarafından. Ve gittiği yerlerde hala duyumsayabilmek bir demli çayın kokusunu. Ve iyidir yalnızlık tek kişi, iki kişi yalnızlığından… Hem her şey güzel olsa, kim kalkmak ister canım oturduğu rahat koltuktan. Gidebildiğim  en uzak mesafedeyim, burada da odun kömür kokusu var kışları, buradada baharlar hep aynı . Ama daha az doğulu… Ve ne kadar az doğuluysa o kadar özgür oluyor bu şehrin kadınları. Gelgelelim her yerde aynı yağıyor gözyaşları …  Sahi çok mu belli ettim gözlerimin arkasındaki rengi, karanlıktan korktuğumu nereden bildiniz?


Aşka düşmedim, düştüğümü söyleyenler yalancı. Çünkü hem aşka düşülmez o bir kuyu değildir,  hem bir ömre kaç aşk sığar ki?.. hem… hem ben aşkın A ‘sından anlamam,  hem anlasam niye yazıp durayım canım durmadan… Ama siz anladınız… Anladınız aşka düşmek aşkın kendisi olmaktır aslında. Yaşamak hayata aşkla tutunmaktır biraz da… 
Şüphesiz kağıttan çok gemiler yapmıştınız çocukluğunuzda  ve o gemilerden nice limanlar yaratmıştınız . Ve misket de yuvarlamıştınız gözlerinizin yuvarlağında….Ve hiç bir kuşu sapanla vurmamıştınız…  öyle mi?..  değil mi … Pekiiii karanlıktan korktuğumu nereden anladınız?


Sardunyalar koyarım vazoya sabah çok erken… Küskün değilim hiç bir kula ve bizzat ayrı gayrı bayramlara. İnsan zamanla görüyor gecelerin ardından  şafak vaktinin en aydınlık gün olduğunu… Doğru, korkarım karanlıktan ve söylemem kimselere karanlıktan korktuğumu, ama yine de bitmiyor içimde bir gün güneş doğacak umudu. Susuyorum ‘geceleriniz çok karanlık mıydı ‘ diye soranlara.. Karanlık kime göre karanlık, korku neye göre korku?.. dillenmiyor dilim, ağzım kilit, yüreğim kırık kuş kanadı… Böyle susmaya, böyle saklanmaya, ama yine de burada böylece dimdik durmaya söz vermişken adamakıllı… Allahaşkına söyleyin, çok mu belli ettim gözlerimin arkasındaki rengi, karanlıktan korktuğumu nereden bildiniz?..


Not: BAZ MAGAZİN Eylül sayısında yayınlanmıştır.


[email protected]


SİBEL BENGÜ’NÜN DİĞER YAZILARI


– Çok sevgili sevgililer günü için…
– Açık reçete…
– Çocuk
– Sen de kimsin?
– Kar yağarken pencerenden…
– Bayramları nasıl bilirdiniz?
– Ne kadar buradasın?
– Bu hayat nasıl geçer?
– Aşık kimdir?
– Aşk ne değildir?
– Aşk nedir?
– Herşeyin bir şeyi vardır…
– İyi insan kimdir?
– Kaygı çok kaygan bir kelimedir…
– Bumerang aşklar…
– İstanbul’da yine yağmur var…
– Kelimeler, kelimeler, kelimeler…
– Bir şairin bildiği sevgi/ Attila İlhan için…
– Nedir, niyedir? Neyse…
– İnsan bazen kendini bırakıp delice gitmek istiyor…
– 3 kadın 1 kritik…
– Hayatın şablonu mu var?
– Haydi dostlar buyrun kahveye…
– Muhakkak…
Aşk’a herşey dahil…
Bir İstanbul hatırası
Kadın dediğin
– ‘Adam gibi adam’ dedikleri…
– Mantığım intihar, ruhum serseri… 
– Hiç-bir-şey anlamıyorum… 
– Hayal adalar… 
– Kırmızı başlıklı kızın nesi var?  
– İstanbul’a bir günlük firar… 
-Bırak deli desinler… 
-‘Sen benim rüzgar gülümsün…’ 
-Pardon tanışıyor muyuz? 
-İstanbul 
-Kıymık… 
-Siz mağrur musunuz? 
-Ne kadar önemsiyoruz yarınlarımızı? 
-Küçük şeyler… 
-Yürek mahrem bir bölgedir 
-Kiler… 
-Keşke 
-Anne karabiyesi… 
-Tren garları… 
-Yangın yeridir yürek, külleri kelimeler…
-Bir gün… gemiler… geçer… 
-Önsöz 
-O fotoğraf… 
-Durup dururken… 
-İçiyorsam sebebi var…
-Susmak üzerine… 
-Zor…anlatması zor… 
– Ciddi insan… 
-Kalbim Anadolu…
-Aşk niye biter? 
-Oğlum şiir oku…çünkü…
-Ne olmazsa olmasın, içinde sen varsın 
-Ölüm diye bir şey var… 
-Kırmızı başlıklı kızın neyi var?.. 
-Bebek’te gitmek zamanı…
-Kadın…nedir senin aşktan anladığın? 
-Altı üstü bir küre… 
-Aşk seni sordular…
-Atlıkarınca… 
-Dün haberini aldım…
-AY bilmecesi…

695730cookie-checkKaranlıktan korktuğumu nereden bildiniz?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.