Kriz ve kapitalizmin geleceği

KRİZ VE KAPİTALİZMİN GELECEĞİ

Bu başlık, tabii ki çok iddialıdır! Böyle bir başlığın altını, farklı zaman boyutlarında çeşitli almaşıkların tartışılması dışında, salt bir teorik yaklaşıma dayalı kesin hükümlerle doldurmak bilimsel açıdan makul görülemez, zira çok değişkenli sosyal yaşamda uzun vadeyi öngörmek ciddî bir savdır! Ancak, bugüne kadarki gidişatın yakın veya orta vadede nerelere savrulacağının hangi görüşe göre nasıl açıklandığı belirtilerek, bu görüşlerden en makul olanı benimsenebilir ve onun üzerinde tartışma yapılabilir. Bu bağlamda, ana-akım iktisat ekolü, sistemi genetik özellikleri bağlamında analiz etmediğinden, kapitalizmin “dönüşüm” mekanizmasını açıklayamamakta ve ileriye yönelik “kaotik görüş” e sığınmak dışında fazla bir şey söyleyememektedir. Buna karşın, marksist analiz, tarihsel maddecilik ve sınıf çatışması yaklaşımları ile, sistemin devinim sürecini açıklayabilmektedir. Bir gazete yazısında değerli okuyucularımın kafasını böylesi bir teorik girişle şişirmemin nedeni, bir dostumuzun geçen haftaki yazıma gönderdiği açıklayıcı ikaz ve mesajına iliştirdiği bilgilendirici not oldu.

Bu konuda açıklayıcı bölüme geçmeden, geçen haftaki yazıda itirazı çeken noktayı kısaca hatırlamakta yarar görüyorum. Geçen hafta, bir gazete yazısı çerçevesinde ve çok hızlı bir biçimde, küreselleşmenin, sermayenin organik bileşiminin zorladığı kapitalizmin genişleme sürecinin bir yansıması olduğu ve bu dönüşümün, şimdilik küresel rekabeti hızlandırmasına bağlı olarak, küresel refah düzeyini yükselteceği görüşünü yaygınlaştırmasına karşın, nihaî hedefin ürün piyasasında monopolist, faktör piyasasında ise monopsonist bir yapıya evrilerek, hem üretim faktörleri, hem de tüketiciler üzerinde çok yoğun bir baskı ve sömürü oluşturacağı görüşüne yer vermiş idim. Bu yaklaşıma vaki ikaz ise, eğer doğru anlamış isem, referans yazıya da dayanarak, küreselleşme sonucunda bir tür küresel emperyalizmin yerleşmesi yerine, potansiyel emperyalistler arasında silahlı çatışmaya, yani bir dünya savaşına yönelme olasılığının çok yüksek olduğu şeklinde geldi. Bu görüşe söylenecek bir şey olmamakla beraber, kapitalizme karşı halkları mücadeleye yöneltmek açısından, sistemin uzun vadeli amacının öngörülme ve algılanmasında yarar vardır. Sermayenin nihaî amacının monopolist ve monopsonist oluşumlarla insanlık üzerinde yoğun bir baskı ve sömürü mekanizması kuracağının soyut olarak belirtilmesi, sermayenin örtülü hedeflerinin netleştirlmesine ve böylece somut nesnellik üzerinde yükselmiş bilince katkı yaparak, sisteme karşı mücadele azmini yükseltir.

Milyonlarca insanın öldüğü Birinci ve İkinci Paylaşım Savaşları kapitalistler arasındaki silahlı “görünür savaşlar”ı yansıttığı gibi, günümüzün küreselleşme koşulunda da “Örtülü Üçüncü Paylaşım Savaşı”nı sürdürüldüğü gün gibi ortadadır. Günümüzde yaşanan sermayeler arası mücadelelerde finans kesimi, borsalar ve teknolojik atılımlar devreye sokulurken, sömürülen halklara karşı sistem çatışmasında da yaygın ve yoğun olarak biyolojik ve/veya elektronik ya da psikolojik kitle yönetim veya imha silahlarının kullanıldığı görülmektedir. İnsanların beyninin yıkanması yanında, daha da ileri gidilerek, vücuda yerleştirilerek bir elektronik yonga ile tüm davranışlar kontrol altına alınabileceği gibi, gerektiğinde denetleneip, durdurulabileceği de artık tartışma düzeyini aşmış bulunmaktadır.

Kapitalizmin insanlığa zulmünü ve bundan kurtulmanın yollarını tartışıp bu yolda mücadele vermenin sadece her solcunun değil, her bireyin bir görevi olduğu da kesindir. Çünkü insanın kurtuluşu soldadır! Bu mücadele ise, sermayenin geçici ve bilinç bulandırıcı manevralarına aldanmamanın yanında, sistemin devamı halinde neler yapabileceğinin idrakinde olunmasını da gerekli kılmaktadır. Halklara kazanımlar ya da parıltılar olarak sunulan sosyal demokrasi, finansal genişlemeler ya da küreselleşme aşama ve politikalarının aslında sermayenin kronik krizinin ertelenmesinden başka bir şey olmadığı ortadadır.

Kapitalist krizlerin dönüştürdüğü yapılar, olağanüstü dönemlerde sistem değişikliğine yol açabileceği gibi, genellikle “yapıcı yıkıcılık” görüşüne uygun olarak, teknolojik atılımlarla sistemin yeniden yapılanmasına da neden olabilir. Bu yol, Avusturya ekolünün iddia ettiği gibi, sistemin ömrünü uzatmasına karşın, insanlık için bir kurtuluş değil, tam tersine, içinde kriz tohumlarını taşıyan daha yoğun sömürü açılımı olduğu da açıktır. Kısacası, toplumsal mücadelede temel ilke, kapitalizmin çekirdek dokusunu anlayıp, onun zaman kazanıcı ve sömürüyü yoğunlaştırıcı manevralarına kanmayıp, sisteme karşı bilinci ve direnişi yükseltmektir!

1595530cookie-checkKriz ve kapitalizmin geleceği

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.