Nazım Hikmet yaşıyor, aramızda…

Cuma akşamı İstanbul’da, yeniden kazanılan tarihi bir salon Süreyya Operası. Sahnede üç saate yakın süreçte, Nazım’ı yeniden soluyarak aramıza getiren, yüzü aşkın sanatçı. Alkışlar onlara, ama Nazım Usta da duyuyordur herhalde, sevgisinin nasıl yayıldığını ve de yaşam bulduğunu.

Zaman zaman, karabasanların sardığı günümüzde, bu aydınlık içimizi ısıtıyor. Ve böylesi eğitim kurumlarımız varken, niye yaygınlaştırıp, karanlığın üzerine, bu aydınlıkla gidemedik diye, düşüncelere de dalıyoruz. Asrı deviren, 150’nci yılını karşılayan DARÜŞŞAFAKA. Çocukluğumda Bigadiç’te, benden daha küçük Ali Dadalı, Darüşşafaka’ya gidiyor dendiğinde duymuştum bu ismi ilk kez. Sonra tatillerde geldiğinde okulunu anlatırdı. Zaman zaman karşılaştığımızda, çalışma yaşamını aktarırken, bazılarından “Darüşşafaka’dan ağabeyim” diye bahsederdi. Eğitimin, insanın nasıl yaşamını belirlediğinin, benim için güzel bir örneği olmuştur.

“Darüşşafaka Yararına Nazım Hikmet Konseri” iki güzel isim yan yana gelmiş. Güzel isimler sanatçılarımız da, bu güzelliği, bir kez daha sahneye taşıyorlar. Bu yılın ilk günlerinde, Boğaziçi’n de gerçekleştirdikleri bu programı, kadroda ve içerikte küçük değişikliklerle yineliyorlar. Keşke kayda alınıp, okullarda eğitim materyali olarak, gençlere bu konser izletilebilseydi.

Boğaziçi Mezunlar Korosu, şefleri A. Mahmut Arba. İlk kez sahnede izliyorum. Arba’nın bu denli yoğun, Nazım Hikmet şiirlerinden bestelerinin olduğunu öğreniyorum, dinliyorum ve eksikliğimi hissediyorum. İki bölüm halinde üç saate yakın soluksuz izlenen konserde ki akışı da kutlamadan geçmeyelim. Koro sanatçılara da eşlik ederek, hep sahnede. Sona doğru bir başka koro daha sahneye geliyor. İstanbul Avrupa Korosu. İki koro ile Nazım’ın şiirleri, tınılarla daha bir zenginleşerek çoğalıyor ve yayılıyor.

Metin Belgin, Nazım şiirlerinin usta yorumcusu, değişik sahnelerde, Nazım şiirlerinden oyun ve sunumlarını izlemiştim. Ama o akşam, daha bir duygu yükü ve vurgulamalarla aktardı Nazım’ı, zaman zaman da haykırarak. Meltem Çiçek ilk kez izliyorum, mektupları, öyle duygu yükleyerek aktarıyordu ki. Pırıl pırıl bir ses. Bir başka sürpriz. Tahir ile Zühre’yi okuyan genç öğrenci kız Beyza. Ne güzel, bu yaşta Nazım’ı duyumsamak ve duyumsatmak. Ne güzel genç öğrencilerin Nazım’la tanışmaları.

Bora Ebeoğlu, Nazım şarkıları ile sahnede bu kez. Yusuf Eradam. Darüşşafaka’dan yetişen bir bilim insanı, öğretim üyesi. Nazım’ı yorumluyor, yaşıyor. Vedat Sakman gitarı ile sahnede, iki Nazım bestesi ile gecenin bir başka rengi.

Melihat Gülses, Nazım’ın dizelerinden bestelenen eserlere, değişik bir yorum katarak, sahnede yerini alıyor. Herzaman ki mütevazılığı içinde, şarkıların hanımefendisi. Esrik ve buğulu sesi, Nazım’ın hasret ve özlemlerini sahneye taşıyor.

İki opera sanatçısı. Ankara Devlet Opera’sından. Bas Tuncay Kurtoğlu ile Nazım’ın duyguları daha gür ve çoğalarak yansıyor. Özellikle, Salkım Söğüt dizelerini yorumlarken, sesinin renkleri dizeleri daha da anlamlı kılıyor. Cem Karaca bestesi ile Nazım’ın yorgunluğunu, hasretini ve özlemini bize öylesine duyumsattı ki.

Nazım’ın oğlu Memed’e Varna’dan seslenişini dile getiren dizelerde, tenor Ünüşan Kuloğlu, o gece benim yıldızım oldu doğrusu. Gece de yaşadığım bir başka şaşkınlık, Wagner yorumcusu olarak bilinen, ünlenen, Kuloğlu’nu ilk kez opera dışında dinliyordum. (Geçtiğimiz günlerde, Attila Operası’nda izlemiş ve izlenimlerimi de, burada paylaşmıştım.) Nazım’ın dizeleri ile sesinin parlaklığının uyum içinde olması, Ünüşan’ın zeybeklere sesinin çok uygun olacağını düşündürdü. Memed’i söylerken adeta Nazım, Varna’dan Karadeniz’in dalgaları ile İstanbul’a sesleniyordu.

Sazlar da, Cengiz Onural, Hakan A.Toker, Murat Aydemir, Murat Süngü ve Sabur Ulus yer alıyordu. Çello’nun, zaman zaman adeta solist gibi, dizelerin bestelerine eşlik etmesi de güzel bir uyum sergiledi.

Piyano’da Hakan Ali Toker’i ayrıca belirtmeden geçmek büyük haksızlık olur. Program boyunca, piyanosunun başında tuşlar arasında parmakları gezinirken, virtüözlüğünü sergilemenin yanı sıra, Nazım’ı duygularını yansıtmasıyla, Toker’in müziğindeki çeşitliliğinin bir başka yönünü de izlemiş oldum. Burada, haddim olamayarak, bir önerimi iletmek istiyorum. A.Mahmut Abra’nın, Nazım bestelerinin, bu korosu ve Hakan Ali Toker’in piyanosu başta olmak üzere, bir CD olarak da geniş kitlelere ulaşmasının öneminin altını çizmek istiyorum.

Nazım’ın dizelerinin yanı sıra, Nazım’a ait olduğu şeklinde yanlış belirtilen, Nail Çakırhan’ın dizelerinin de bu program içinde yer alması, bence güzel bir seçim olmuş.

Nazım’ın şiirlerini besteleyenlerin yelpazesine bakmak bile çok anlamlı. O akşam Nazım’ı dizeleri, başta A.Mahmut Abra olmak üzere, Aydın Erdoğan, Cemal Reşit Rey, Cem Karaca, Fazıl Say, Grup Argonan, Mehmet Öztürk, Mesud Cemil, Ruhi Su, Timur Selçuk, Vedat Sakman, Yusuf Eradam ve Zülfü Livaneli besteleri ile sahneye taşındı.

Bu yazıyı, bu konser izlenimleri ile sonlandıracaktım. Ancak, dün akşam başka bir konser de Nazım Hikmet’in dizeleri ile karşılaşmak da, güzel bir sürpriz oldu ve burada belirtmeden geçemeyeceğim.

Bertan Üsküdarlı ve Mecidiyeköy Musiki Deneği Korosu’nun konserinde, Berkan Üsküdarlı’ının konsere, Nazım Hikmet’in dizelerinden Hicaz makamında bestelediği bir şarkı ile başladı. Bestenigar ve Kürdi makanında bestelediği, yine iki Nazım Hikmet dizelerine yer vermesi benim için bir sürpriz oldu. Bu eserleri de ilk kez dinlemenin verdiği bir mutlulukla paylaştım.

Şimdi göğsümü gere gere belirtmek istiyorum. İyi ki varsın Nazım Hikmet ve sen aramızdasın. Çok yaşa.

_________________________

İstanbul. 2 Haziran 2014. Pazartesi. [email protected]

1563440cookie-checkNazım Hikmet yaşıyor, aramızda…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.