“NİCE YILLARA” Bir Yalnızlık Senfonisi

Bir tiyatro sanatçısının, yalnız geçen son günleri. Bir tiyatro oyuncusunun yazdığı, ama sahnede göremediği, oynayamadığı ya da izleyemediği bir oyun. Oyunun başrol oyuncusu tek kişi, kadın da olabilir erkek te. Bir erkek oyuncu düşünülerek yazılmış, ama bir kadın oyuncu içinde gerçeklikler aynı. Sahnede bir kadın oyuncu, tek başına, zaman nasıl akıp geçiyor. Onunla aynı sahneyi paylaşıyormuşunuz gibi. İki perde, perde arası biraz size düşünme fırsatı veriyor.

Geçen hafta, İstanbul’da Beyoğlu’n da, İstiklal Caddesi’nin gürültü ve kalabılığından bir an ayrılarak, Küçük Sahnede izledim oyunu. Salon da çok az boş koltuk vardı. Tek başına bir oyuncu, iki saate yakın sizi kendi dünyası içine alarak, düşünmeğe itiyor. Bir doğum günü, siz isterseniniz şimdi, bir yılbaşı düşünerek de “NİCE YILLARA” diyebilirsiniz.

Oyundan çıkınca, İstiklal Caddesi’nin kalabalığı içinde yürürken, “NİCE YILLARA” dan önce, aklımıza “NEREYE?” sorusu taklılyor hemen. Bu Hükümet döneminde göreve getirilen, bence başarılı bir çok yeni program ve oyunların sahnelenmesini sağlayan, Genel Sanat Yönetmeni Mustafa KURT’un, Program dergisinde ki yazısında ki bir cümle dikkatimi çekiyor. ” Nefretin sevgiye dönüştüğü, insana ait değerli duygunun peşindeyiz. Bir kez daha sahnedeyiz. Sizlerle. diyor.” Geçtiğimiz günlerde, bu görevinden adeta ayrılmak zorunda bırakıldı ve ayrıldı.

İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü, Şakir GÜRZUMAR ise, “Farklı dünyalara açılan birer kapı olan oyunlarımızda sezon boyunca birlikte olabilmek dileğiyle…” diyor. Ama sezon başlar başlamaz bazı oyunlar hemen kaldırıldı. Bazılarının hoşuna gitmedi veya alındı. Şimdi, Şakir Gürzumar’da görevinde ayrılmış durumda. Devlet Tiyatroları zaman zaman sarsıntılar geçirir de, galiba bu kez deprem birden değil ama yavaş yavaş geldi.

Bu burukluk ile İstiklal Caddesinde yürürken yeniden oyunu düşünüyorum. Sahnelerde izlediğim, ışıklar içinde olsun, oyunun yazarı bir tiyatro aşığı ve yaşamını tiyatro ile bütünleştirmiş bir insan. Tuncay ÖZİNEL. Ankara kökenli, İstanbul sahnelerinde geçen bir ömür. Deneme Sahnesi’nden Tuncay Özinel Tiyatrosu’na kuruculuk, oyunculuk. Üsküdar Oyuncuları’n dan, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’na, bir çok oyunda sahnede yer aldı. Sinema da onu izledik. Bir anı-roman ve üç oyun da bu yaşamdan kalanlar. 23 Kasım 2013 de tedavi gördüğü hastanede yaşama veda ederken bu oyununu sahnede izleyemedi.

“NİCE YILLARA” derken, bir tiyatro sanatçısının, tiyatrodan uzak kaldığı son yıllarda ki yalnızlığını aktarmağa çalışırken, bir anlamda kendisi gibi bir çok sanatçının çığlıklarını da, gitmeden ulaştırmak çabasına girmiş gibi yazdı oyunu. Kendisi oynamak istedi belki de.

Göksel KORTAY, yaşamı tiyatro olan bir başka sanatçı. Bir vasiyeti yerine getiriyor. Yaşama veda etmeden iki gün önce, bu oyunu sahneye taşıyın diye, adeta son dileğini aktarmış Tuncay ÖZİNEL. Göksel KORTAY bu dileği, sahneye taşıyarak yaşam bulduruyor. Eşi, Kerem YILMAZER’i, arabasında yeşil ışığın yanmasını beklerken, terörist bir patlama sonucu yitiren acılı bir tiyatro insanı. Bir vefa örneği göstererek, Devlet Tiyatroları’nın da sahnede yer vermesi ile, “NİCE YLILLARA” seyirci ile buluşuyor. Perde açılıyor. Açılmayı da sürdürecek.

Sanatçının “emekli” olamıyacağını gösteren bir gerçeklik. Defne YALNIZ, yıllarını tiyatroya vermiş bir başka sanatçımız. Televizyon’un Türkiye’ye gelmesi sonucu, ilk dizilerden, “KAYNANALAR” dizisi ile hafızamızda yer alımış bir sanatçı. Şimdi “emekli” ama yine sahnede. 60 yıldır sahnede. Ankara’da başlayan tiyatro yaşamı, İstanbul sahnelerinde, Küçük Sahne’de, şimdi yenden Tuncay ÖZİNEL’e selam gönderiyorlar.

Bir “Yalnızlık Senfonisi” gibi ele alınan oyunu, bir “Yaşam Senfonisi” olarak sahneye taşıyıp, seyirci ile buluşturarak, Tuncay ÖZİNEL’i yaşatıyorlar. Sağlığında bu oyununu Devlet Tiyatrosu sahnesinde, böyle sergilendiği görebilseydi, inanıyırum ki yaşamı, soluklanması, biraz daha uzayabilirdi.

Seyirciler bir buçuk saati aşan oyunun sonunda alkışlarken, belki o da yukarılardan bu alkışlara katılıyor ve sahnede oyunun yazarı olarak, seyircileri selamlama isteğini duyuyordur.

Oyun tek kişilik bir oyun. Kadın veya erkek oyuncu da sahnede yer alabilir. Tiyatrodan uzak kalmış, kendi yalnızlığını, sahne günleri anıları ile doldurmağa çalışan bir sanatçı. Evinde yalnızlığı içinde doğum gününü kutlaması ve yalnızlığını sonlandırmasını aktarıyor. Bir hesaplaşma, sahnelerden uzak kalmanın ve eve kapanmış olmanın zorlukları, ekonomik sıkıntıları. En zor geleni de doğalki alkışlara alışmış, yaşamın ve kalabalıkların içinde olan bir insanın yalnızlığı. O nedenle oyunu tanımlarken bir yalnızlık senfonisi benzetmesini yaptım.

Defne YALNIZ’la, Göksel KORTAY’ın sahneye taşıdığı, Tuncay ÖZİNEL’in bu son oyunu ve son isteğini yerine getirirken, bu üçlemenin kıyasıya bir alkışı hakettiğini öncelikle belirtmek isterim. Defne YALNIZ, tek başına oyunu soluk soluğa izleterek, seyirciyi adeta sahnenin içine çekiyor. Bunda sahnelemedki başarı, dekorun ve müziğinde etkisini tabii ki yadsıyamayız.

Bu oyunun, geçen sezondan bu yana devam etmesi, seyirci ile buluşması, alkışların sürmesi, vefa sonucu yeniden yaşama kazandırılan bir sonuç bence. Tuncay ÖZİNEL, bu oyununu sahnede göremedi, ama şimdi sahnelenmesi ile oyunu yaşam bulduğu gibi, yalnızlığı da sona eriyordur diye düşünmeden kendimi alamadım.

Oyundan çıktıkdan sonra, hafif bir yağmur çiselemesine direnerek, İstiklal Caddesinde yürürken, sanatın ve sanatçıların üzerine oynanmak istenen tek düzeliğe yöneltilmek istenen kısır politik düşüncelere karşı, ne bizler, ne sanatçılar bunları haketmiyoruz diye düşünmeden de kendimi alamıyorum. Devlet Tiyatroları yarım asırı geçen yaşam süresince, bu denli bir olumsuzluklar ve yok edilme noktasına getirilmek istenmedi ve sürüklenmedi. Zaman zaman sarsıntılar oldu ama, böylesi olmadı. Yılların birikimi ve deneyimi adeta birden yokedilmek isteniyor.

Bu süreçte, sanki bunlar hiç olmamuş gibi, küçük çıkaları peşinde koşan, kendine ve geçmişine yabancılaşanların, geleceklerinin olacağını düşünmeleri de, bu örneklere son günlerde yeni eklentileri görmek, insanı üzüyor. Bir yerlerde yer alabilmek için, yalnızlaştıklarını görünce, daha da üzülüyor insan.

Ama yine de karamsar olmayalım. “NİCE YILLARA” derken, Tuncay ÖZİNEL, sahneye taşıyan Göksel KORTAY, sahnede yaşatan Defne YALNIZ gibi sanatçılar varken, bu yaşam bulmayı sağlayanlar varken, kolay kolay bu perdeler kapanmaz ve sanatçılar sahnede bizleri, “NİCE YILLARA” diye selamlarken, biz de onları alkışlamayı sürdürürüz.

2014’e veda ederken, bu yılın son PazARTesi Yazıları buluşmasın da, sizlere “NİCE YILLARA” diyerek, sahnelerin çoğalarak, daha çok perdelerin açılması, konser salonlarının daha çoğalması ve dolması, beyaz perdede yeni güzel filmler izleme, sergi salonların da, galeriler de yeni resim ve heykellerle buluşmalar diliyorum. “NİCE YILLARA.

Kulaklarınızdan tınılar, gözlerinizden renkler, perdede ve sahnede yaşama açılan pencereler eksilmesin, artsın ve sizleri güzelliklerle buluşturmayı sürdürsün dilekleriye. “NİCE YILLARA.”

________________________

Ankara. 29 Aralık 2014. Pazartesi. [email protected]

1568890cookie-check“NİCE YILLARA” Bir Yalnızlık Senfonisi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.