Ne bilsin çocuk!

ve korku dolu gözlerinden yaşlar boşalır. Büyük bir öfke ile ikinci sığınağı olan ablaların kapısını açar. Yataklar boş, yine gitmişler! Olduğu yere oturur, kendisinden beklenmeyen bir olgunlukla adeta ağıt yakar çocuk.


Babasının şefkatli sesi, sarılmaları, üç yitiğinin yanında yetmez teselli etmeye küçük yüreğini.


Öğleye doğru bir beklenti dolar içine. Ablalarının geleceğini bilir ve çocuksu sevinçlerle kanat çırpar çocuk.


Saat on ikiye yakın kapıya yönelir çocuk. En ufak bir tıkırtı duysa dikkat kesilir. “Acaba onlar mı” sorusu, korkuyla karışık bir sevinç ifadesi yerleştirir yüzüne. Telaşı artar, dikkati dağılır, oyuncağının birini alıp diğerini bırakırken bir zaman sonra ne yapacağını bilemez.
Ve zil çalar! Kapının önündeki ayak sesleri ile içinde savaşıp duran karmaşık duygular sarmalından kurtulur çocuk. İlk dokunuş, ilk öpüşlerle rahatlar, sevdiklerinin kucağında yeniden güvenle bakar yaşama.


Sofra kurulur, televizyon açılır, kalabalık sesler evin içini şenlendirir bir an. Ama bu anlarda bile keder dolanır başı ucunda çocuğun. Az sonra ablalardan biri yine gidecek çünkü. Huysuzlanır, ayakkabılarını getirip lisanınca “Beni de götür “der ablaya. Teselliler başlar, “Bak, abla var, anne gelecek…” anlamaz çocuk, ağlar durur.


Ablanın gidişi ile sabah yaşadığı yere döner yeniden. Ne söylense boştur artık. Anne hasretine bir de ablayla babanın ayrılığı eklenir. Sorular sorar, yanıtlar arar ve belli ki bir çıkmaza girer çocuk. “Annem neden yok, ablam, babam neden gitti” yi izah edemez kendisine.


Uzun bir bekleyiş başlar sonra. Bu uzunluk karşısında adeta koyuverir her şeyi. Mütevekkil bir adam olur birden, büyür sanki. Minik elleri ile arabasını sürer, tekerlerine bakar, belki de hayallere dalıp gider çocuk. Göz kapakları ağırlaşır, iyice miskinleşen bedenini daha fazla tutamaz ve oracıkta uykuya yenik düşer.


İşi ağıt yakmak olan bir dünyada yaşar çocuk. Ağlamak ve soru sormakla mükelleftir sanki. Ve geçen zaman çabucak olgunlaştırır çocuğu. Acılarından büyür, beslenir. En mutlu anlarında bile bir aksiliğin olacağını bilmek belki de kanatır yüreğini.


Ve son perde, son çırpınışları şehrin. Homurtulu sesler çıkaran demir yığınları içinde evlerine doğru yol alan yorgun bedenlerin baygın bakışları arasında kapanan bir perde daha…Gidenlerin döndüğü, bir başka iklimde açar gözlerini çocuk. Bu sefer korku ve ağlamanın yerini tatlı tebessümler alır. Şımarır, şirin hareketlerle sevincini ortaya kor. Gidenler bir bir dönerken servetinin yerinde olduğunu görerek hayata güvenle bakan bir tüccar edasında dolanır evde. Bu gelgitlerin ortasında, nerden bilsin yaşamak denen şeyin bu hüzünden, bu kopuş ve buluşmalardan ibaret olduğunu?


 

704330cookie-checkNe bilsin çocuk!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.