SİNEMA BURJUVAZİSİ -BURJUVAZİNİN SİNEMA SANATIYLA İLİŞKİSİ-

Münir Karataş*  – Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında Türk Burjuvazisi, yirminci yüzyılın önemli şahsiyeti Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatan dünya çapında vizyona çıkabilecek bir filmin yapılabilmesine ne yazık ki katkı sağlayamamıştır. 

On dokuz ve yirminci yüzyıllarda modern toplumun gelişen sınıfı olarak büyüyen burjuvazinin kültür ve sanat disiplinleri içerisinde önemli bir başlık olan sinema sanatının gelişimine katkıları yadsınamaz. Bu bağlamda modern burjuvazinin sinema sanatının gelişimi için salonlara ve film üretim araçlarına yatırım yapmaları sonucunda ¨Sinema¨ bir endüstri haline gelmiştir. 

Avrupa ve Amerikan Burjuvazisi sinemayı bir endüstri haline getirirken, aynı zamanda sinema sanatının kendi burjuvasını oluşturmuş oldu. 

Sinema Burjuvası olarak tanımladığım “Sinema ürünlerinden servet, ün elde eden entelektüel azınlıktır.” Sinema Burjuvazisinin oluşum ve varlığı, ticari baskı ve kaygılar nedeniyle bu sanat kolunun özgürlüğünü kısıtlama, yaratıcı ifadeleri sınırlama ve sadece belirli film türlerinin öne çıkmasını engellemenin başlangıcı ve en önemli itici gücü olmuştur.

Bu dominant güç doğası gereği, ¨Bağımsız Sinema¨nın da gelişimine, farklı anlatılarda filmlerin üretilmesine, gerek doğrudan gerekse dolaylı yollardan katkı sağlayarak varlığını sürdürmesine ve üretimine yardımcı olmaktadır. 

Dünya çapında yıl boyu üretilen yeni sinema filmlerinin yaklaşık çoğunluğu bu nedenle ¨Bağımsız Film¨ kategorisi içindedir. Bunun en önemli, belki de tek nedeni farklı kültürlerden, farklı perspektiflerden gelen hikâyelere ve üretimlere daha fazla yer açılabilecek bir endüstri ortamının kurulmuş olmasıdır. 

Avrupa ve Amerika’da ortaya çıkan Sinema Burjuvazisi, seçilmiş yönetimler üzerinde gerekli baskıları kurarak bağımsız sinema kurumların da kurulmasını ve gelişmesini sağlamıştır. Bu özerk kurumlar ülkelerinde siyasi baskılardan ve özgürlük alanlarını kısıtlayacak her türlü girişim ve engelden bağımsız şekilde sinema filmleri üretilmesine katkı sağlamaktadır. 

Sinema Burjuvazisi bu endüstri içinde ticari faaliyetlerini istikrarlı, ticari olarak kârlı ve yenilikçi olarak devam ettirebilmek için bu özek kurumlar üzerinden insan kaynağının gelişimine, eğitimine, akademik çalışmalara, filmlerin tür olarak farklılaşmasına, yaygınlaşması ve dağıtımına kadar bir çok alt başlıkta destek vermektedir. 

Kuşkusuz sinema bir kültürel ifade biçimidir. Sanat filmi olarak kabul edilen eserler de bu şekilde tanınmış, yaygınlaşmış ve üreticilerine bu alanda kalem oynatmaları ve projelerini gerçekleştirebilmeleri için kaynak yaratılmıştır. Bunun sonucu olarak sinemanın sadece bir eğlence aracı olmayıp aynı zamanda düşünce ve duygusal deneyim olduğunu vurgulayarak bu yolla da insanlara farklı deneyimler sunabilecek hale gelmesinde, tabiri caizse kilometre taşı vazifesini görmüştür. 

Münir Karataş

Türkiye gerçeğinde ise Cumhuriyetle birlikte devlet eliyle gelişen burjuvazi, sanatın bazı alanlarına çok ufak ölçekli katkılar sağlanmanın ötesinde özellikle sinema sanatını modern Avrupa burjuvazisi gibi desteklememiştir. 

Üstelik destekledikleri diğer sanat alanlarında bile istikrarlı, planlı, programlı olmamış, dönemlerin  siyasal atmosferlerinden yoğun şekilde etkilenerek bağımsız bir destekleme yapısına/kültürüne sahip olmak bir yana yanına bile yaklaşamamıştır. 

Alanlarında ve arkalarında derin izler bırakmış Abdi İpekçi ve İsmail Cem İpekçi gibi özel insanların da bulunduğu İpekçi Ailesi’nin Cumhuriyetin ilk yıllarında sinemaya salon, teknik malzeme, ithalat ve üretim alanlarında yaptıkları yatırımlar dışında Avrupa ve Amerika’daki benzerleri gibi sinema yatırımı yapan sermaye sınıfı ortada görülmemiş bulunuyor. Türk Sineması süreç içerisinde çoğunluğu Çukurova Bölgesi’nde sinema salonu da işleten pamuk tüccarlarının ticari kaygıları merkezli finansal destekleri ve beğenileri ile filmlerin üretildiği bir ülke sineması olarak dönüşmüş  ve bu yönde gelişmiş, ana sinema akımı haline gelmiştir. 

Günümüz Türk Sinemasında o dönemin oluşturduğu ana akım üretim biçimi, yapısını muhafaza ederek sadece şekil değiştirmiş, tüccarlarının yerini bugün TV kanalları, dijital platformlar, taşeron/yapımcılar almıştır.

Yaşadığımız coğrafyanın zengin ve benzersiz kadim geçmişi, arkeolojik, sosyal, tarihsel, toplumsal ilişki ve hikâyelerimiz sinemaya nerdeyse hiç aktarılamamış, bu alanda üretim yapmak isteyen yaratıcılar da ülke burjuvazisi ve kültür entelijansıyası tarafından yeteri kadar desteklenmemiştir.

Burjuvazisine rağmen ¨Sinema Burjuvazisi¨ni de oluşturamayan Türk Sinema Endüstrisi (Endüstri demek ne kadar doğru bu ayrı bir yazı konusu olsun!) coğrafyamızın hikâye çeşitliliğini, bu alanda yetişmiş, üstün vasıflı ve yetenekli insan kaynağını da bir anlamda heba etmiştir;  bundan sonrasında etmeye de ısrarlı görünmektedir.

Ülkemizde çoğunlukla bağımsız yapımcılar- ki onların büyük bölümü gelişmiş ülkelerdeki endüstrinin aksine yönetmenlerdir- sadece kamusal bir fon niteliğinde olan Kültür Bakanlığı’nın komik denebilecek ölçekteki destekleri – üstelik doğrudan veya dolaylı sansür sorununa rağmen- ve oluşturdukları sınırlı sektörel  ilişkileri ile film üretebilmektedir. Epeyi meşakkatli, zaman zaman bıktırıcı süreçleri geçebilenlerin neredeyse tamamına yakını ikinci filmlerini yapmaya güç ve istek bulamadan ortalıktan çekilmektedir.

Sinemayı desteklemek için Kültür Bakanlığı fonu dışında gerek kamusal gerekse özel fon bulunmamaktadır. Birkaç belediyenin düzenlediği lokal festivallerin de üretimi destekleme amaçlı verdikleri para ödülleri ise anlatmaya çalıştığım büyük resim içerisinde, üzerinde bile durulması gereksiz çok ufak bir ayrıntıdır. 

Günümüz Türk Sinemasında yüksek fedakârlıkla ve çok zor koşullarda üretilen filmler yukarıda sözünü ettiğim ülkemize has bağımsız yapımcı modeli nedeniyle sınırlarımızı aşamamakta, filmlerimiz gerek ülkemizde gerekse farklı ülkelerdeki sinema seyircilerine olması gerektiği kadar ulaşamamaktadır.

Neredeyse 100 yıllık bir tarihi geçmişe sahip Türk Sinemasında gerek festivallere eklemlenmiş gerekse bağımsız bir uluslararası sinema filmleri Pazar yerinin bile olmaması, olamaması sinemamızın kendi burjuvasını yaratamamış olmasının en önemli göstergelerinden bir tanesidir. 

Birbirine yakın tarihlerde iki dünya savaşını yaşamış Fransa ve Almanya’nın bugün dünya çapında iki festivali ve film pazar yerleri, daha küçük ölçekli Saraybosna, Sofya Festivali ve Film pazar yerleri ile Türkiye’de Adana ve Antalya film festivallerini, İKSV’nin İstanbul Film Festivalini global sektörel etki alanları anlamında karşılaştırmak mümkün bile değildir.

Türk burjuvazisinin sinema sanatına katkı sağlamaması modern burjuva sınıfının genetiğine aykırıdır. Üzerine akademik tezler, makaleler yazılası bir durumdur bu… Olabilirse, modern burjuvazisini yaratmış bir Türkiye’de sinema endüstrisinin toplumsal değişim ve dönüşüme sağlayacağı katkılar apaçık ortadadır. 

Zor gözüküyor… 

Biz yine de ümitli olmaya devam edelim. 

Bu konuyu iki ayrı yazı ile, üstelik anekdotlar eşliğinde daha derinlemesine incelemeye, sinema eserleri üzerinden referans örneklerle görüşlerimi aktarmaya devam edeceğim.

[email protected]

_________________

Münir Karataş

1962 yılında Eskişehir’de doğdu. 

90’lı yılların başından bu yana film sektörünün farklı disiplinlerinde projeler üretip gerçekleştirmeye devam ediyor. 

TV prime-time programlarında yönetmen ve yapımcı olarak da bulunan M. Karataş film yönetmenliği yanı sıra senaryo çalışmalarıyla alanında imza sahibi olarak tanınmaktadır. 

 

2715920cookie-checkSİNEMA BURJUVAZİSİ -BURJUVAZİNİN SİNEMA SANATIYLA İLİŞKİSİ-
Önceki haberİktidarın “yeni ekonomi politikası” ne kadar yeni, ne kadar rasyonel?-1: Gevşek ve Sıkı Para Politikaları 
Sonraki haberBilim insanlarını şaşırtan keşif: Kuş benzeri dinozor bulundu
MÜNİR KARATAŞ
Münir Karataş1962 yılında Eskişehir’ de doğdu. Öğrencilik yılllarında Türk Haberler Ajansı Eskişehir Bürosu’nda muhabir olarak çalıştı. Çeşitli gazete ve dergilerde yüzün üzerinde haberi yayınlandı.Yönetmen olmak için İstanbul’a göç etti. Free-lance yönetmen olarak game show’lar, TV dizileri, TV Show’ları, reklam filmleri, video klipler ve belgeseller çekti.Hobby olarak Sony Müzik Türkiye için onbir adet Etnik Müzik albümünün prodüktörlüğünü yaptı. Albümler Sony – Colombia & Mor etiketiyle 2000 yılında satışa sunuldu.2001 yılında tek merkezden çoklu noktalarda reklam yönetmek ve yaratmak için kullanılabilecek alanındaki ilk yerli yazılım olan MorSoft’un yazılım mimarisini Nurcan Güzel ile birlikte oluşturdu.Türkiye’ye iki binli yılların ilk çeyreğinde Almanya’dan ilk Daylight Screen’i, Amerika’dan da 3D Holografik Screen’i getirdi.TÜBİTAK-UZAY Teknolojileri Enstitüsü ile yedi yıllık sürede ortaklaşa geliştirilen yüksek teknoloji ürünü ses ve görüntü tanıyan, analiz eden yazılımların mimarilerini dizayn eden onbir kişilik akademisyen ekip içerisinde Proje/Telif hakları sahibi sıfatı ile görev aldı.Süreç içerisinde gerçekleştirmek amacıyla; Sinema Filmleri, TV dizi senaryolarını yazdı.2012 yılından bu yana Türkiye’ye ithal ettikleri sinema filmlerinden oluşturdukları kataloğu işletmeye devam ederken, ilk romanı üzerinde çalışıyor ve Nurcan Güzel’in film sektörü için ¨Blok Zincir¨ altyapısında geliştirdiği özgün projesinin kurucu ekibinde yer alıyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.