SİZ HİÇ YÜRÜDÜNÜZ MÜ?

SEDAT YILDIRIM SARICI*  – Tarihe geçmiş en büyük siyasi yürüyüşler arasında en unutulmazı muhtemelen 1930 yılında Mahatma Gandhi’nin İngiliz sömürgeciliğine karşı yalın ayak “Deniz Yürüyüşü”dür. Şiddet içermeyen sivil direnişin sembolü olarak gösterilen yürüyüş Hindistan’ı bağımsızlığa taşımıştı.

Mahatma Ganhdi

Yüzbinlerce kişi katılmış, 24 günde 400 kilometre yol katedilmiş, 60 bin kişi tutuklanmıştı. Semavi dinlerde yer alan “Göze göz, dişe diş” (Kısasa kısas) düşüncesi “birgün bütün dünyayı kör edecek” diyen Gandhi, yürüyüşe katılan binlerce köylü ile birlikte Hint Okyanusuna ulaşmış, tuz tekelini protesto etmek amacıyla denizden çıkardığı bir topak tuzu avuçlarında tutarken “Bununla, Britanya İmparatorluğu’nu temelinden sarsıyorum” diyerek, Hindu kökenlilerin tuz çıkartmasını engelleyen yasayı kırmıştı.

Mao

1934’de başlayan “Uzun Yürüyüş”ü de anmadan geçemeyiz. 370 gün süren 9000 kilometrelik (bir uçtan bir uca Türkiye’nin 6 katı) yürüyüş Mao Zedong’a Çin Komünist Partisi üyelerinin desteğini kazandırmış, parti başkanı olmuş ve Çin Devrimi’ni gerçekleştirmişti.

Cumhuriyet Halk Partisi, Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “Adalet Yürüyüşü”, yurdumuz siyasi tarihinde depremde, selde, orman yangınında bile oturduğu koltuktan kalkmasını beceremeyen siyasilerimiz için emsal bir direnişti. 2017’de Ankara’da başlayıp İstanbul’da sonlanan yürüyüşte Kılıçdaroğlu, 25 günde 420 kilometre yol kat etmiş, güzergahın çeşitli bölümlerinde onbinlerce yurttaş da eşlik etmişti.

Kemal Kılıçdaroğlu

Aynı günlerde vatanından binlerce kilometre uzakta Türk mühendis Mutlu Sancaktutar da Adalet Yürüyüşü’ne eşlik edenlerdendi. İngiltere’de yaşayan Sancaktutar yürüyüş haberini alır almaz Londra’daki evinden Portsmouth’taki Türk Deniz Şehitliği’ne olan 120 kilometreyi aşkın mesafeyi 4 gün boyunca yürümüş, sosyal medyada ve Londra’da Türkçe yayınlanan gazetelerde ilgiyle takip edilmişti.

Sancaktutar iki hafta önce de seçimlerin ilk turuna katılımı artırma amacıyla 90 kilometrelik bir başka yürüyüş yapmış Londra’daki sandığında oy verme hakkını kullanmıştı.

RUHUNUZUN KEMİK SESLERİNİ DUYAMAYANLAR, 

BEDENİNİZDE GÖZE ALDIĞINIZ ZORLUĞU GÖRÜNCE SİZE KULAK KESİLİRLER.

Bugünlerde Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna katılımı teşvik için ikinci tur yürüyüşünü gerçekleştirmekte olan Mutlu Sancaktutar ile yapmış olduğumuz söyleşiyi yayınlıyoruz.

Sayın Sancaktutar, sizi bu yürüyüşlere yönelten temel sebebi biraz açabilir misiniz?

Öncelikle benimle yaptığınız söyleşi için içtenlikle teşekkür ederim.

Neden bu yürüyüşler? Hayatta bazen söylenecek o kadar çok şey olur ki, boğuluruz. Kelimeler çaresizdir, kulaklar kapalı, kalpler birbirinden uzak… Ve siz  derdinizi anlatmak için alışılmışın dışında bir yol bulmak istersiniz. 

Etkili yollarından biri, bedeninizle insanların kolay kolay yapamayacağı bir şey yapmaktır. Aslında sesini duyurmak için, ne hazin ki kendini yakan insanlarımızın yaptığı da bir bakıma budur. 

Bu tür yürüyüşler, yorucu olmaları yönüyle hissettiğiniz gücü ve direnci, uzun solukluluğu ile ise sahip olduğunuz kararlılık ve adadığınız devamlılığı beden diline döker. Yeterince uzun yol yürüdüğünüzde tırnaklarınız dökülür, bir aşamada bacaklarınızı hissetmez olursunuz. Ve bakmışsınız, sözlerle konuştuğunuzda ruhunuzun kemik seslerini duyamayan insanlar, bedeninizde göze aldığınız zorluğu görünce size kulak kesilir. 

Yaşadığınız bedensel zorluk ve feragat aslında bir açıdan sizin için hitap etmek istediğiniz insanlar nezdinde bir çeşit samimiyet testidir de… Evet, bazen ruhlarda olanın kelimelere yansımasının alıcısı yoktur ve siz cümlelerinizi bedeninizle, adımlarınızla yazarsınız. Ve sonunda kaleminizden çıktığında okunmayan anlamlar çamurlu yollardaki ayak izlerinizden okunur, yalnız sokaklarda yankılanan ayak seslerinizden duyulur.

Son seçimlere Birleşik Krallık’ta %50 oranında bir katılım oldu. Sizin yürüyüş esnasında yapmış olduğunuz çağrıların bir etkisi oldu mu?

Aldığım geri dönüşlere göre sadece Birleşik Krallık’ta muhtemelen sayısı yüzlerle ölçülen sayıda bir doğrudan katkısı olabileceğini tahmin ediyorum. Sosyal medya sayesinde Türkiye’de ve diğer dünya ülkelerindeki seçmenler üzerindeki etkisi epey daha fazla olabilir. Ama bu kesinlikle yetersiz katkıydı. 

İngiltere’deki %50 katılım oranı, bu seneye kadarki en yüksek katılımdı, ama bunda pek çok faktörün katkıları vardı. Böylesi bir kritik seçimde Birleşik Krallık’taki katılım oranının Türkiye’deki %90 oranının altında kalması bence bir utançtı. Ben de, yaptığım katkıyla fazla gurur duymuyorum ve aslında yapamadığım kadarı için o utançtan payımı kabul ediyorum.

Mutlu Sancaktutar bayrağımızla

Bugünlerde neler yapabiliriz?

Telefon rehberlerimizden başlayarak seçime katılma teşvikimizin etkili olabileceği tüm çevremize seçime katılım teşviki yapmalıyız. Sosyal medyayı çok daha etkin kullanmalı ve özellikle 25 yaş altı kuşaklara ulaşmak ve onları sandığa seferber etmek için çok daha akıllı ve yoğun çaba sarfetmeliyiz. 

Ve mutlaka ama mutlaka, toplum olarak Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılında bu denli utanç verici bir dibe vuruşa bizi götüren hatalarımızı cesur yüzleşmeler eşliğinde sorgulamalıyız. İkinci yüzyılımızı çok daha sağlam, müreffeh ve istikrarlı kılacak dersleri ilk yüzyıldaki hata ve eksikleri iyi anlayarak çıkarmalıyız. 

Bilkent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’nde lisans, Fatih Üniversitesi – İşletme Yönetimi MBA yüksek lisans, Maltepe Üniversitesi-Sosyoloji Bölümü, yüksek lisans eğitimleriyle üç üniversite mezunusunuz.  8 yıldır da İngiltere yaşıyorsunuz. Sizi buralara sürükleyen nedenlerden bahsedebilir miyiz?

İngiltere’ye göç etmeye karar verdiğim yılların koşullarında artık Türkiye’de yaşananın bir toplumsal cinnet olduğuna karar kılmıştım. Hep söylerdim: Ülke belalı bir okyanusta yüzen arızalı bir yolcu gemisi gibi. Kaptan köşkünde cinnet var. Dahası kamaralarda, güvertede cinnet var. Geminin her an bir buz dağına veya kayalığa çarpması veya bir fırtınaya tutulması, ve paramparça olması olası idi. Ki, o günden bu yana endişe ettiğim türden çok sayıda olumsuzluk maalesef gerçekleşti, halen daha fazlası da gerçekleşebilme riskini taşıyoruz.

Ben, kafasına taktığı bir mesele, sorun yüzünden yer yer geceleri uyku tutmayan, bazen rüyasında çözüm yolu bulup uyanan birisiyim. Bir şeyler yapmak istiyordum, daha fazlasını, daha etkilisini yapmak istiyordum. Ama Türkiye’deki iktisadi, siyasi, kültürel ve sosyolojik dinamiklerin etkin yansımalarıyla kurumlar ve kitleler çok vahim bir kamplaşma sarmalındaydı. 

Ve tüm kamplar sizden makbul kişi olmanız için ötekindeki her şeye kötü, berikindeki her şeye iyi demenizi talep ediyordu. Ben ise hiç bir kampın söylem ve iddialarını kategorik kabul etmeyen ve her durumda sürekli bir düşünme ve kritik süreci işleten, çarpıklıklar karşısında da kolay susamayan birisiyim. Öyle olunca da, artık sistemin çelik kafesinin dışına çıkıp yeni bir hareket ve mücadele zemininde yeni bir ortam, yöntem ve yaklaşım aramanın zamanı gelmiş ve hatta geçmişti bile.

Mutlu Sancaktutar

BU DİPLOMATLARLA OLMAZ DEMİYORUM AMA 

DİPLOMATLARIMIZLA BÖYLE OLMAZ DEMEK İSTİYORUM.

İngiltere’de yaşayan Türkiyeli toplum çocuklarının akademik başarıları yüzümüzü güldürecek düzeyde değil. Araştırmalara göre alt sevilerde seyrediyoruz. Bu konuda bir CHPli olarak bir programınız var mı?

Ben CHP’de sadece birlik üyesiyim. Hiç bir kurumsal temsil konumunda hiç olmadım ve değilim. Ancak, elbette ki çocuklarımızın akademik başarısı en hayati ve öncelikli konulardan birisi olmalı. 

Hatta, sadece akademik başarıları değil, Britanya toplumu ile çok daha iyi entegre, Birleşik Krallık toplum ve ekonomisinin tüm alanlarında çok daha üretken, faydalı ve etkili olmalarının sağlanması bizler için stratejik bir hedef ve eylem alanı olmalı. 

Cumhurbaşkanlığını Kılıçdaroğlu kazanırsa konsolosluk veya elçilerimizle toplum arasındaki soğukluk kırılabilir mi?

Sn Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi ile parti programında da öngörüldüğü gibi Büyükelçilik, Konsolosluk ve bağlı birimlerin etkinliği güçlendirilecektir elbette. Ancak, bu konu sosyal bilimciler ve eğitimciler, medya, sivil toplum, kamu idaresi, akademik kurumlar ve endüstriyel unsurların tam entegre şekilde dahil olduğu, gençlerimizi de mutlaka çok yakından içine alacak bir strateji ile başarılabilir. 

Elçilik ve konsolosluklarımızın toplumumuzla bağlarına gelince: Benim hissettiğim aslında sanki diplomatlar aldıkları eğitim ve formasyonla belki toplumla çok daha kapsayıcı ve yakından bir etkileşimi benimsemek isteseler de, Türkiye’de devletin parti devletine dönüşmüş olması diplomatları sürekli bir etki altında bırakıyor. Bu diplomatlarla olmaz demiyorum ama diplomatlarımıza böyle olmaz demek istiyorum, olur da sesimi duyarlarsa şayet.

Mutlu Sancaktutar

O MEZARLIKTA TAŞ OLASIM GELDİ, 

TAŞ OLUP YERİN DİBİNE BATASIM GELDİ.

Ortaokulu İmam Hatip’te tamamlamışsınız. Kendinizi “Yüce Yaratan’ı seven ve ona ciddiyetle saygı duyan, Hz Muhammed ve Kur’an’ın buyruklarına tam iman etmiş samimi bir müslümanım.” diye tanımlıyorsunuz. Yürüyüş güzergahında bulunan Britanya Alevi Federasyonu’nu da ziyaret ettiniz. CHP iktidarda söz sahibi olsaydı farklı kesimleri tanıyan bir yurttaş olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın daha adaletli bir yaklaşıma kavuşabileceğine inanıyor musunuz?

Ben dinimi kitabi kaynaklarından öğrendim. Öğrendiğime göre de nezaketin, anlayışın, kucaklayıcılığın olmadığı yerde din yoktur. Kabalık, anlayışsızlık ve ötekileştiriciliğin olduğu yerde din adına her ne var ise ya açıkça dine isyandır veya Allah tarafından indirilmiş değil, nefsine uyan kullar tarafından uydurulmuş bir dindir.

Maalesef, coğrafyamızda Alevi ve Sünni insanlarımız arasında ilişkiler asırlardır yaygınlıkla önyargılar ve karşılıklı korkular etrafında şekilleniyor. Ama şurası çok önemli ki mezhepsel kimlikler etrafındaki kamplaşmalar her iki tarafta da dini motivasyonlardan çok daha fazla siyasi motivasyonla körükleniyor. İnsanımız ne yazık ki uyanık olup bu oyunu göremiyor. Şerbetli kamplaştırıcı söylemi dini kisve altında geldiğinde kolayca kabul ediyor.

Bir Sünni olarak kabul ederim ki, burada devletçi ve otorite yanlısı Sünni geleneğin çok sorumluluğu var. Aleviler ise zayıf olan ve devlet alanının dışına itilen kesim olarak çok daha büyük bedeller ödediler. Sünni kesimdeki olumsuz örnekler ise en son bu mevcut hükümet döneminde seviyesizliğin dibine vurdu, dibini de kazıp daha derine batacak bir seviye aradı. 

Bu benim için bir büyük bir yaraydı ama Sn Kemal Kılıçdaroğlu’ya mezarlıklarda yapılan cahil ve organize barbarlıkları görünce yaralı hissetmenin ötesinde adeta utancımdan, utanmayanların da yerine utanıp o mezarlıkta taş olasım geldi, taş olup yerin dibine batasım geldi. 

İşte bu hislerin kalbimde yol açtığı feveran duygusu ile karar verdim, seçim yürüyüşüm sırasında yolumu ne kadar uzatacak olursa olsun Britanya’da bulabildiğim en büyük Alevi organizasyonuna kocaman bir gül buketi ile bir dayanışma ziyareti yapacaktım.

Dini alandaki tüm meselelerde elbette Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çok büyük etkinliği var. Siyasi kadrolara değil dinin ruhuna sadık bir Diyanet İşleri Başkanlığı şüphesiz ülke barışı için çok hayati faydalar sağlayabilir. Bunun için bu kurum ve çalışanlarının da hukuk ve adalet çizgisinde, samimi görev gündemlerine odaklı olmaları, siyaseti dini kurumların dış kapısının iki sokak da ötesine kadar adeta kovalayarak uzaklaştırmaları gerekiyor. 

Mutlu Sancaktutar

CHP iktidarı kesinlikle çok daha etkin, adil ve gerçek amaçlarına uygun çalışan bir Diyanet İşleri Başkanlığı demektir. Camilerde insanların güncel siyasi gündeme göre hutbe görünümlü propaganda değil gerçek dini bilgi ve nasihat duyacakları, Allah’la çok daha içten dua ve ibadetlerini arz edecekleri mekanlara dönüşmesi demektir. Alevilik – Sünnilik ayrımında Alevilik’in de çok daha adil ve eşitlikçi çizgide devlet imkanlarından faydalanması demektir. 

Ama bana sorarsanız, gerçek laik bir devlette Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum ya tüm din ve mezheplere tam adil yaklaşımlı bir kurum olarak var olabilir veya bugünkü sözde Sünni diktasının bir aygıtı olarak kalacaksa hiç olmaması gerekir.

CAMİYİ TERK ETMEK,

CAMİYE SAHİP ÇIKMAK!

Sizi İngiltere’ye sürükleyen sebeblere değindik. Bir parça da sizi imanlı kılan nedenleri öğrenmeye çalışalım. Nerelisiniz? Bir çekince duymazsanız yetiştiğiniz ortamla ilgili biraz bilgi verebilir misiniz?

Ben de hemen her çocuk gibi dini inancımı ilk olarak doğduğum aile ve mahallemden aldım. Bu aşamada sahip olacağı inancı seçme şansı bir çocuk için neredeyse yok denecek kadar azdır. Ama insan inandığı şeyi sorgulamayı, asıl kaynaklarından irdeleyerek okumayı ve bir akıl-kalp bütünlüğü içinde inanmayı veya belki de hiç inanmamayı iradesiyle seçebilir.

Kimlik ezberlerini terk edip sorgulayıcı akılla inançlarımı adeta yeni baştan öğrendim. Ve İslam dininin bütüncül bir bakış açısıyla öğrenildiğinde, özünde olan güzellikleri hayranlık ve bir o kadar da şaşkınlıkla farkettim. Şaşkınlıkla dedim, çünkü ben dinimi okudukça farkettim ki, dinini ezbere yaşayan bugünün nice insanları bir vadide, Kur’an ve Hz Muhammed başka bir vadideymiş. Üstelik Hz Muhammed 1400 yıl önce, dinin özünden saptırılacağı ve inanıyor sanılan pek çok insanın aslında dinden nasibinin olmayacağı bugünleri çok şaşıracağınız bir netlikte haber vermiş ve bizleri açıkça uyarmıştı. Ama, dinleyen ümmet nerde? 

Peki bir çıkar yol var mı?

Bu durumu fark eden insanlar genelde iki yoldan birini tutuyor. Birincisi mecazen İmam’a kızıp camiyi terk etmek, ikincisi ise tam da İmam’ın verdiği zararın vehamet boyutları karşısında camiye daha bir sahip çıkmak… 

Ben ikincisini seçtim: İmam Cami’ye ihanet ettikçe o istila karşısında samimi inançlarıma daha çok sarıldım, bunu en büyük dini vecibe bildim. Tabii bu, bazen bedeli çok ağır ödenen bir duruştur. Köyünüzde sınırsız hamiyetle kucak açtığınız yetim çocuğun beyninin yıkanıp bir gün “eğer ki iktidardan inersek ilk şu evi yakacağız” diye ana-baba ocağınızı gösterdiğini duyarsınız. Duyarsınız, ve kah İbrahim’lerin, kah Hüseyin’lerin kaderi aklınıza gelir, kendi kaderinize acı acı tebessüm edersiniz.

Mutlu Sancaktutar

En nihayetinde siyaset daha hakkaniyetli, daha güzel yaşamamız için öneriler demeti gibi bir şey. Siz daha güzel yaşamak için günlük yaşantınızda mesleki uğraşınız dışında neler yapıyorsunuz?

Mesleki uğraşım dışında işin doğrusu en çok vakit ayırdığım alan gönüllü cemiyet hizmetleri. Bu benim için bir yaşam tarzı. Bunu Birleşik Krallık’ta iyi bir Britanyalı olarak, hem Britanya toplumunun tamamının yararına yaşıyorum, hem de Türkiye kökenli göçmen aileler yararına yaşıyorum. 

Benim bu hayatta mücadelem dönemsel ve bölgesel değil, evrenseldir. İnsanlığın ortak değerler etrafında birleşmesi gerektiğine inanıyorum ve o yüzden de evrensel iyiliğin her formuna, her vesileyle, her fırsatta el tutmaya çalışıyorum.

Bunların dışında elbette ailem ve arkadaşlarımla zaman geçiriyorum. Amatör müzik korolarında Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği söylüyorum. İngiltere’nin muhteşem ötesi bir yeşil doğası var. Fırsat buldukça doğaya kaçıyorum.

Mutlu Sancaktutar

Sormayı unuttuğumuz ya da eklemeyi düşündüğünüz bir konu var mı?

Cumhuriyetimizin 100. Yıl kutlamalarında Wembley Stadyumu’nda Anadolu ve Trakya’nın istisnasız tüm renklerinin eşit ve özgürce katılacağı, benzeri görülmemiş kalabalık ve çoşkuda bir Cumhuriyet Bayramı kutlaması hayalim var… O kadar güzel ve kapsayıcı ve kalabalık olsun ki, Cumhuriyetimizin adeta yeniden taçlanacağı o kutlama töreni, Kral 3. Charles’ın taç giyme töreninden bile daha coşkulu olsun…

Bunca telaş içinde yol üzeri yürürken zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz.

________________

* Müzisyen de olan yazarımızın diğer çalışmalarına https://sedatsarici.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

2690060cookie-checkSİZ HİÇ YÜRÜDÜNÜZ MÜ?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.