Solun sorunu Baykal mı?

Türkiye’nin sorunu, eşitlikçi, özgürlükçü, emperyalist güçlere bağımlı bir ekonomik yapıdan kurtarılmış, üretim ve istihdam artışına dayalı sürdürülebilir bir ekonomik programı kararlılıkla uygulayabilecek, siyaseti halk için ve halkla birlikte yapacak bir siyasi partiye, sol bir siyasi partiye olan ihtiyaçtır.

***

Türkiye’de ciddi bir ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal kriz yaşanıyor. Bu krizden beslenen iç ve dış güçler, krizin önlenmesinin tarafları gibi halkın karşısına çıkmış ve oyunun devamındaki bildik rollerini oynuyorlar. Biliyoruz ki, bu siyasal yapı içinde Türkiye’ye bağımsız bir kimlik kazandırarak dışa bağımlı ekonomik ve siyasal yapıdan kurtaracak, ülkeyi emperyalist sistemin kıskacından çıkartacak, Türkiye’yi ulusal çıkarlar temelinde yönetebilecek, kendine yeter sürdürülebilir bir ekonomiyle ülke sanayisini ve her sektörü hızlı gelişme sürecine sokacak halk destekli bir siyasal örgüt bulunmuyor.

Anamuhalefet partisi CHP, bir iktidar programına sahip değil. Türkiye’yi içine sıkıştığı ekonomik ve siyasal bağımlılıktan kurtaracak bir programa, kararlılığa ve kadroya sahip olmadığını hepimiz biliyoruz.

CHP, elitist siyaset anlayışını o kadar abartmıştır ki, halk tarafından tepkiyle karşılanan aynı bildik isimler, parti vitrininde, meclis sandalyalerinde ve parti organlarında yüzlerini göstermeye devam ediyorlar. CHP, Baas partisi yapılnaması gibi aynı isimlerle ölünceye kadar çalışan bir kadro anlayışını kurumsallaştırmış durumdadır.

CHP içinde genç bir kuşağın gelecek için umut vermesi de asla söz konusu değildir. Genel Merkez yapılanması içinde dış bağlantıları güçlü, yabancı okullarda eğitim görmüş, hakltan kopuk, CHP’nin elitist siyaset anlayışını devam ettirmeye aday olan Genel Başkan torpilli bazı danışmanlar olmadığını söylemiyorum. Ne var ki, CHP Gençliği, Türkiye’de bu kadar olay yaşanırken kılını kıpırdatmazken, Genel Başkanları istifasını geri alsın ve yeniden partinin başına geçsin diye açlık grevine başladılar.

Parti grup toplantılarında, televizyonlarda, Kurultaylarda iyi konuşmanın ya da sert polemikler yapmanın, Türkiye’nin köklü sorunlarına çözüm bulmak konusunda yeterli olmadığını anlamak için daha ne kadar beklememiz gerekiyor ?

Türkiye’de her geçen gün fakirleştirilen, adeta soyulan, etkisizleştirilen, küresel güçlerce sömürülen kitlelere ulaşmanın ve onların hak ve çıkarlarının sözcüsü olmanın yolunu arayıp bulması gereken CHP, siyaseti Ankara’da oynanan bir oyuna dönüştürmüş ve kolaycı bri siyaset yapma yolunu seçmiştir. Siyasal iktidar yıpranınca kendisinin güçlenmesi bekleyen CHP, kutuplaşma siyasetinde kendisine sıranın gelmesini sabırla beklemekten bıkmamıştır. Kaç iktidar yıpranmış, ancak sıra CHP’ey hiç gelmemiştir. Bugün ise CHP, oynanan oyunlara ayak uyduramayarak oyun dışında kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Türkiye’nin acilen gerçekçi bir programa sahip, geniş kitlelerin desteğini ve güvenini kazanabilecek, güven veren kararlı bir kadro ile Türkiye’yi bağımsız ve ülke çıkarlarına uygun bir dış politika ile yönetebilece, ekonomide kararlı adımlar atarak gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmayı hedefleyen, üretim ve istihdam artışı ile sürdürülebilir bir kalkınma programını yaşama geçirebilecek Sol siyasi partiye ihtiyaç vardır. Bu parti, bugünkü yapısıyla CHP olamaz. CHP olamayacağı gibi, bugün siyasette mevcut sol partilerden hiçbirisinin böylesi partiye dönüştürülemeyeceği de gerçektir.

Ülkenin kurtuluşunu sağlayacak yeni sol bir oluşumu, eski siyasetçilerden devşirilmiş eski kafalı yeni liderlerde ve eski politikacılarda arayararak hiç bir sonuca ulaşamayacağımızı artık kabullenmek zorundayız. Eski yöntemlerle siyaset yapan, elitist siyaset anlayışını devam ettiren, halkla birlikte ve halk için siyaset yapma anlayışından uzak, parti içinde demokratik bir yapılanma kuramayan, uzun erimli disiplinli bir siyasi çalışma programı oluşturamamış, empatik siyaseti beceremeyen, kollektif ve rasyonel liderlik anlayışlarını kurumsallaştıramamış, sandık örgütlenmesine kadar inen yerel örgütlenmeyi gerçekleştirme yeteneğinden uzak ve bilimsel gerçeklerden yararlanmak konusunda korkak davranan bir sol partinin Türkiye için seçenek olması düşünülemez.

CHP, bugünkü yapısıyla mevcut iktidara alternatif olsa bile, Türkiye’yi değitirecek ve dönüştürecek, halkın beklentilerini karşılayacak, emperyalist güçlerin emrine girmiş bir ekonomi ve siyaset atmosferini ortadan kaldıracak seçenek olamadı. Bu seçenek olmamak ya da olamamak için elinden geleni de yapmıştır. CHP, halkın partisi olmak yerine, kent merkezlerinde rantiyelerin ve devlet memurlarının desteklediği elitist bir parti olmaktan öteye gidememiştir. Bu nedenle de her seçimde yenilgiler yaşamaya devam etmekte ve sağ siyasetin kendini yeniden üretmesine alet olmaktan öteye bir işlev görmemektedir. Bütün bu nedenlerle CHP, sahte bir umut olmaktan öteye gidememiş, bozuk sistemin sübap görevini görmek amacıyla rolünü oynayan bir muhalefet partisi kimliğinden uzaklaşamamıştır.

Peki, Türkiye’yi bütün tehlikelerden kurtaracak bir siyasi parti nasıl olmalıdır? Böyle bir siyasi parti oluşturulabilir mi?

Klasik sağ ve sol siyaset yapam biçimleri; farklılaşmaya dayalı, ancak politika oluşturma sürecinde farklılıklar taşımayan, dışa bağımlı siyaset yapısını sürdüren, halkın siyaset ve karar alma sürecinden dışlandığı, siyasal elitlerin tekeline bırakılmış, rasyonel olmayan bir liderlikle kontrol edilen siyasi partilerin yarışıyla şekillenen bir kutuplaşma siyaseti pratiğiyidi. Bu kutuplaşma siyasetini, iki partili sistemler olan ABD ve İngiltere’de daha açık görebiliyorduk. Ne var ki, bu siyaset yapma biçimi, geniş kitlelerin siyasetten ve siyasetçilerden umudunu kesmesi ve liberal demokratik siyasal sistemlerin tehlike altına girmesi sonucunu doğurdu. İktidarlar ve siyasi partiler, küresel güçler karşısında ülke çıkarlarını koruyamayacak duruma düştüler ve bu doğrultuda siyasi partiler de küresel güçlerin uydularına dönüştü. Bu süreçte ülke çıkarlarını savunan, halk için ve halkla birlikte siyaset yapan, bağımsızlıkçı, küresel sömürü ilişkilerini kırmaya çalışan bazı ülkelerde liberal demokratik yapılar dönüşmeye başladı. Latin Amerika’daki bu örnekler, liberal demokraside sistemin tıkanma noktalarını aşacak siyasi partilerin yokluğuyla doğrudan ilinti diye düşünüyorum.

Bu süreçte dikkat çekmek istediğim nokta, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde halk için ve halkla birlikte, ülke çıkarları için siyaset yapan sol partilerin ortadan kaldırılmasının ya da etkisizleştirilmesinin liberal demokrasi pratiğini ve ülkedeki siyasal sistemi tehdit eder noktaya geldiğidir. CHP de bu noktada sol partilerin kısırlaştırılmasının ve etkisizleştirilmesinin bir örneğini oluşturmuştur. CHP’nin elitist siyaseti, Türk sağını yeniden üretmiş, bu yeniden üretim sürecinde sağ politikalar da ülkeyi kolayca yönetmeye devam etmiştir.

Bütün bu açıkladıklarım ekseninde, Türkiye’nin ve Türk solunun gerçek sorunu, Deniz Baykal değildir ve asla da olmamaldıır. Kişisel olarak uğradığı komploda kendisine insani olarak her türlü destek verilmelidir. Ancak unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin bugünkü noktaya getirilmesinde hepimizden çok Deniz Baykal’ın ve kadrosunun sorumluluğu olduğu unutulmamalıdır.

Sözün özü, Türkiye’nin sorunu, eşitlikçi, özgürlükçü, emperyalist güçlere bağımlı bir ekonomik yapıdan kurtarılmış, üretim ve istihdam artışına dayalı sürdürülebilir bir ekonomik programı kararlılıkla uygulayabilecek, siyaseti halk için ve halkla birlikte yapacak bir siyasi partiye, sol bir siyasi partiye olan ihtiyaçtır. Bu sol partiyi yaratamadığımız sürece, Montesquieu’nun “her ulus layık olduğu biçimde yönetilir” sözünü tekrarlayarak halktan kopuk kolaycı siyaset yapmaya devam edeceğiz. Ülkenin sorunları da ileriki yıllara ertelenerek yığılmaya devam edecek.

________________

* Doç. Dr. Birol Ertan
Siyaset Bilimci

671720cookie-checkSolun sorunu Baykal mı?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.