Son günlerde Açık Gazete’de « ateş düştüğü yeri yakar » sözü çokça kullanılır oldu.
Ateşin bu denli yakınıma düşeceğini bilemezdim.
Belki de içgüdüyle,-ya da içime doğmuş mu derler- olaydan tam iki gün önce Açık Gazete’ye konuyla ilgili haber de yazmışım ; « İsveç,dünya intihar istatistiklerinin ilk sırasında yer alıyor » demişim.
Bu, çok yakınlarımda tanık olduğum dördüncü intihar olayı!..
İlki, ilkokul arkadaşım Süleyman Çiltaş’tı.Kayseri, Sarız İlçesi,İncemağara Köyünde sıra arkadaşımdı. Çok yeteneksiz olduğum aritmetik dersinde bana yardım eden çocuktu. İkimiz de büyüdük. O yöresinde çok tanınan bir folklor araştırmacısı yazar oldu. Sonra yaşı 50’yeyaklaşırken bilinmedik bir nedenle intihar etti.
İkincisi, « Yitikler Üzerine » başlıklıyazımda da anlattığım Almanya’da intihar eden Ankara Atatürk Lisesi’nden arkadaşım Kemal Deprem’di.
Üçüncüsü çok duygusal bir insan olan Ramiz dayımdı. Büyük dayım Zeki Tan ve anneanemin peşpeşe ölmeleri üzerine bunalıma girdi.Yaşadığı Almanya’nın Flensburg şehrinde geriye dört çocukbırakarak intihar etti.
Sonuncusu : Arnavut Bayram…
Yakınıma düşen sonuncu ateş topu..
Kosova’dan gelmişti; dört kızı,bir oğlu vardı.
Yugoslavya’ta Tito döneminde traktör tamirciliği yapmış.Tek tek parçaları birleştirerek bir traktör imal edebileceğini söylüyordu.Parti üyesiymiş. Sosyalist üretimin yapıldığı devlet çiftliklerinde traktör onarırken yerinden fırlayan bir yay, sağ gözünü kör etmişti.
Tito’nun ölümünden sonra , Bayram da, bir çokları gibi kapitalizmin kendilerine huzur ve refah getireceğini sanmış.Katıldığı yönetim karşıtı bir gösteri sırasında atılan bir asker kurşunu sağ elinin işaret parmağının yarısını koparıp götürmüştü..
Kapitalizmin de dertlerine ilaç olamayacağını kısa sürede anlayan Bayram, Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde beş çocuğu ile birlikte İsveç’e gelmişti.
İsveç’te 15 yıl içinde, tırnağından, dişinden arttırdığı parayla Kosova’daki köyüne iki katlı bir ev yaptırmış,oraya geçici olarak evsiz kardeşini yerleştirmişti.Ancak, kardeşi evden çıkmıyor, parasını ödemeye, evden çıkmaya da yanaşmıyordu..
İki yıldır, Kosova’daki kardeşinden yakınıp duruyordu.İsveç’ten görnderdiği paralarla yaptırdığı evini kardeşi elinden almıştı.
Kızlarından biri ileri derecede kalp hastasıydı.
Tek erkek çocuğu gelişim bozukluğu yaşıyordu.
İsveç’e geldiği ilk yıllarda ağır bir depresyon geçiren Bayram, uzun sure zincirle karyola demirlerine bağlanarak tedavi görmüş, düzelmeyeceği anlaşılınca erken emekli edilmişti.
Yanıma oturmaya geldiğinde çoğu kez yorgun görünüyordu..İki gün, üç gün üst üste hiç uyuyamadığından yakınıyordu.Kullandığı ağır dozdaki yatıştırıcı ilaçlar olumlu sonuç vermiyordu.
Bayram, İsveçli doktorların kendisine yardımcı olmadıklarını sanıyordu.Bu yüzden, her hastaneye gidişinden sonra doktorlarla yaptığı kavga hikayeleriyle dönüyordu.Bir defasında saldırdığı doktoru elinden güçlükle kurtarmışlardı.
Ancak, çocuklarına ve arkadaşlarına karşı saldırgan değildi.
Her geldiğinde elinde çekiç, tornavida ile bir yerleri kurcalayıp dururdu.O zamanlar,“Bayram, bak,biz arkadaşız, sırtımı döndüğümde sakın arkamdan kafama bir şey indirmeyesin ha!” diye takılırdım..
Bayram, ağaç işçiliğinde çok usta biriydi.
Onun da, benimki gibi, şehrin dışında,belediyeden kiraladığı yazlık bir bahçesi vardı.
İki yıl boyunca uğraşmış, bahçenin içindeki klübeyi yenilemiş, su bağlatmış; elektrik almak için de hazırlıklara başlamıştı.İki hafta önce de de İsveç yurttaşı olması için onay gelmiş, İsveç pasaportu almıştı.
Özenle yenilediği klübesinin kendisine mezar olacağını, aldığı pasaportla da başka bir dünyalara seyahat edeceğini nereden bilebilirdim.
Sıcak günlerde bahçeye gideceğimiz zaman haberleşirdik.Diğer arkadaşları da çağırır, bazen onun bahçesinde, bazen benim bahçemde erkek erkeğe mangal yeller,eğlenirdik.
Bayram’ın bahçesinin tam orta yerinde eğri büğrü, çelimsiz bir armut ağacı vardı.
Hiç de sevimli bir görüntüsü olmayan ağacı bir gelin gibi süslemiş,köküne ektiği sarmaşıklar dallarına dek boy vermişti.
Bir hafta kadar önce gittiğimde yine ağacın kökünü eşeleyerek çiçek ekiyordu;
Dallarına, Kosova’dan getirdiği, al,yeşil, mavi tülbentler bağlamıştı…
“Bayram “dedim, “bu kel armutla amma da uğraştın yahu!.Baksana, bu yıl çiçek açmadı, meyve de vermedi”
Güldü:
“Olsun, o benim hayattaki dikili tek ağacım, nazlı gelinimdir” dedi.
25 Ağustos 2006 Cuma günü “nazlı gelin”i, onu kollarına çağırdı.
Bayram, güpegündüz kendini bu ağaca asarak intihar etti!
Değdiği yeri yakan ateş topu çok yakınıma düştü!…
“Saatlerce böyle oturup ne yazıyorsun, beni de yaz!” diyordun;
Al, seni de yazıyorum Bayram!…