İSVEÇ’TEN… Tekrar hoşgeldin Koray ağabey

Koray Düzgören, gazetecilik kimliğimin oluşmasında parmak izleri bulunan isimlerden biridir.O’nu anlatabilmek, O’na “Hoş geldin!” diyebilmek için  Açık Gazete’ye yazdığı  ilk yazısının sonuna bir “okuyucu yorumu” eklemek yetmez…

1973 yılında,beni Yeni Ortam Gazetesi’nde, Mustafa Ekmekçi’nin yanında “tıfıl” bir delikanlı olarak işe başladığımda gazetenin bulunduğu Uçar Han’ın beşinci katı, Kemal Çukurkavaklı’ya ait Yeni Gün Gazetesi Bürosu’ydane aitti.Bizim altımızda Günaydın Gazetesi vardı, Bekir Coşkun, Günaydın’ın Ankara Temsilcisi’ydi.

12 Eylül karanlığını aşmak için solda  bir canlanmanın yaşandığı günlerdi.Cumhuriyet ve Yeni Ortam gibi sol gazetelere Yeni Gün ve Yeni Halkçı Gazeteleri de eklenmişti. O güne dek birer Rüzgarlı Sokak Gazetesi olan Yeni Gün ve Erdoğan Tokatlı’ya ait Yeni Halkçı Gazeteleri o günün alışılmış deyimiyle “hamle” yapmış, önemli sol yazarları kadrolarında toplamıştı…

İşte Koray ağabeyi ilk o zaman tanıdım. Meslekte ilk öğretmenim olan sevgili ablam merhum Betül Uncular da Yeni Gün Gazetesi’nde çalışıyordu.Bir ziyaretine gittiğimde beni Koray ağabeyle tanıştırdı.Zamanda ve mekânda uzun kopukluklar olsa da Koray ağabeyle “frekans uyumu”ndan kaynaklanan gönül bağımız hep devam etti…

***

12 Eylül’den sonra Güneş’in İstanbul Haber Merkezi’nde, Demir Özlü’nün kızı   Ayda Özlü Çevik) ve İrfan Taştemur’la  aynı serviste çalışıyorduk.İrfan’ın eşi Hanife Güneş’in arşiv servisinde görevliydi.”Hacı hacıyı Mekke’de, züğürt züğürdü Antakya’da bulur” misali biz de birbirimizi çabuk bulduk.Gazetecilik deyimiyle hep “paslaşarak” çalıştık, birbirimize göz kulak olduk.Sonra, ben tekrar Ankara’ya döndüm.Gazetede yönetim değişikliği oldu. Cüneyt Arcayürek Ankara Temsilciliği’nden ayrıldığında  Ankara’da onun ekibinde olanlarla birlikte ben de istifamı verdim.

Zaman tünelinde yine bir süre zaman geçti.Bilmiyorum, ben yine kaçıncı kez işsizdim…Milliyet’te Ayda Özlü’nün imzasını gördüm.Eski günleri yad etmek ve işsizliğimi duyurmak için Ankara’dan aradım. Ayda,“ Koray Ağabey, şimdi İstanbul İstihbarat şefimiz, birkaç kez kulağını çınlattık, seni de sever, ben konuşurum, bize(Milliyet’e) gelsene…”

Aradan bir gün geçmeden , Koray ağabey aradı,” Vay Ali Haydar’ım gelsene, oralarda ne yapıyorsun, gelsene sen!”

Mavi trenle İstanbul’a gittiğim sabah ,daha yol yorgunluğunu üzerimden atmadan Milliyet’te işe başladım.İstanbul’da nasıl Babıali “Puştları”nın bir ekibi varsa, birbirlerine beyinleriyle, yürekleriyle bağlı olan bizler de ekip halinde çalışıyorduk. Koray ağabey, yazılması isteyen özen ve dikkat ve  özen  isteyen haberlere Ayda’yı ve beni gönderiyordu.Çabuk dikkat çektik, bize karşı kıskançlıklar, hasetlikler başladı. Ayda ayrıldı Nokta Dergisi’ne gitti. Koray ağabey’le yalnız kaldık.O arada, Londra’ dan dönen Ankara Aydınlık’tan arkadaşım Nuri Çolakoğlu da Milliyet’e Haber Müdürü yardımcısı olmuştu. Sırtımın  biraz daha sağlamlaştığını sanıyordum…

Mehmet Ali Aybar, kalp krizi geçirmiş hastanede yatıyordu.Haberini yapmam için Koray ağabey beni görevlendirdi.Gittim, konuştum, haberi yazdım, servise verdim. Aybar’ın hiç unutmadığım şöyle bir cümlesi vardı: “Türkiye’de sosyalizmi görmeden öleceğim…”
Koraya ağabey, bu cümleyi haberin başlığına çıkardı, haber gazetede böyle çıktı. Ertesi gün kıyamet koptu, “Vay, bu gazetede sosyalizm propagandası mı yapılıyor!”
Beni, Haber Merkezi’ndeki muhabir kadrosundan alarak gazetenin Pazar ekinin çıkarıldığı servise  verdiler.Koray ağabeyin ve Nuri Çolakoğlu’nun  güçleri bile beni korumaya yetmedi.

Mutsuzdum.Gazete’den bir yıl süreli ücretsiz izin aldım, Nuri’nin yardımıyla İsveç Konsolosluğu’ndan vize işlerimi hallederek İsveç’e geldim ve bir daha geri dönmedim.Sonra,
Koray ağabey de ayrıldı, Nuri TRT’ye gitti.Daha sonra da, Milliyet Aydın Doğan’a geçti.

Koray ağabeyle ilk yıllarda mektuplaşıyorduk, bir mektubunda, ne kadar bunaldığını anlatabilmek için “Ne yapayım, gazeteciliği bırakıp bakkallık mı yapayım?” diyordu.
Sonra, o da Türkiye’de barınamadı ve Londra’ya gitti.

Koray ağabeyle zaman zaman haberleştik, telefonlaştık.

Bu yaz eşi Armağan’la İsveç’e gelerek konuğum oldular.
           
Beni, Faruk Eskioğlu’na öneren, Açık Gazete’de yazmamı sağlayan da O’dur. Çok kibar ve dostlarını koruyan biri olduğu  için  tabağı önce bana uzattı.

Hoş geldin Koray ağabey, soframızda sana yer her zaman var; yemeğin yağlı yerlerini de sana ayırdık.

Ben, “slogancı” bir gelenekten geldiğim için, haydi bir de slogan üreteyim:

AÇIK GAZETE ŞİMDİ SENİNLE DAHA GÜÇLÜ!

646080cookie-checkİSVEÇ’TEN… Tekrar hoşgeldin Koray ağabey

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.