tüm Türkiye’yi derin bir üzüntü ve kaygı kapladı.
İstanbul’daki ABD Başkonsolosluğu’na karşı gerçekleştirilen terör saldırısından sonra, bu yeni terör eylemi, teröre karşı önlem alması beklenen sorumluların yeniden sorgulanmasına neden olmalıdır. Başta İstanbul Valisi olmak üzere, İstanbul emniyetinin ve Hükümetin, terör karşısında yeterli önlemleri alıp almadığı masaya yatırılıp tartışılmalıdır.
Hepimiz biliyoruz ki, masum insanlara yönelen alçakça terör eylemlerinin amacı, çok sayıda insanı katlederek ülkede infial uyandırmak, korku yaratmak ve yaratılan karışıklıktan yararlanarak siyasal amaçlara ulaşmaya çalışmaktır. Bu siyasal amaç da devletin zayıflatılması ve devlet kurumlarının yıpratılması, vatandaşların devlete olan güveninin azaltılmasıdır. Bu nedenle, güçlü ulus-devletler, terörün en önemli düşmanları olmaya devam ediyor.
Günümüzde terör, profesyonelleşti. Önce bir bomba patlatılıp insanların toplanması sağlanıyor ve daha sonra da asıl amaca ulaşmak için ikinci büyük saldırı gerçekleştiriliyor. Toplum psikolojisini iyi hesaba katan teröristler, planlı, hazırlıklı ve profesyonel hareket etmeye başladılar. İstanbul’un her tarafı mobese güvenlik kameralarıyla donatıldığı halde, terör saldırısı sonucu yaralanan insanlara zamanında yardım ulaştırılamadı. Olan yine masum insanlara oluyor. Bu olayın şok edici etkisi de geçecek ve olayı yine unutacağız. Ta ki, yeni bir terör saldırısına kadar.
Terör, iç barışın ve insanlığın düşmanıdır. Terörün arkasında Türkiye’ye düşman olanların bulunduğu çok açık. Bu nedenle, önlemlerin de buna yönelik planlaması gerekir. Önlem diye sunulanlar ise sıradan insanların hayatını zorlaştırmak, basın-yayın organlarına sansür koymak, terör alanına girişleri yasaklamak gibi yetersiz ve doğrudan terörü engellemeye yaramayan önlemler olmaya devam ediyor.
Küreselleşme sürecinde yaşadığımız ulus-devletleri güçsüzleştirme stratejisi, teröre ve terör örgütlerine yeni yaşam sahaları yaratıyor. Ulus-devletleri güçsüzleştirmek, devletlerin terörle mücadelesini zaafa uğratıyor. Bir ülkede terörle mücadelede en etkin yöntem, terörün kaynağı olan yoksullaşmayı ve eğitim yoluyla da terörün insan kaynağını ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle, ulus-devletlerin güçsüzleştirilmesi, terörün yaygınlaşmasına kaynaklık ediyor. Irak ve Afganistan, bunun için verilecek en iyi örneklerdir.
Terörün üzerine güçlü bir devlet ve profesyone-yeni bir kurumsal yapıyla gidilemediği sürece, profesyonelleşen ve dış destekler bulan terörle mücadelede başarıya ulaşılması beklenmemeli. Terörle mücadeleyi güçlü ulus-devletler olmadan, masum vatandaşın hayatını zorlaştıran önlemler, söylevler ve sloganlar ile yürütmeye çalışmak, teröre karşı gözlerimizi kapamak anlamına gelir.
Olayın diğer bir önemli yönü de terörün yalnızca bir güvenlik sorunu olarak algılanması. Terör, yalnızca bir güvenlik sorunu olsaydı, dünyanın en güçlü ülkesinin işgali altında bulunan Irak’ta dünyanın en tehlikeli terör örgütleri bu kadar etkin ve başarılı olamazdı. Terörün kaynağının ekonomik, toplumsal, kültürel ve sosyo-psikolojik nedenlerinin bulunduğu da göz ardı edilmemeli. Terörle mücadelede en önemli silah, ülkede boşluk yaratacak bir iktidar zaafiyeti yaratılmaması, güçlü devlet kurumları ile teröre karşı zamanında, etkin ve önleyici önlemler almak, terörün kaynaklarına yönelik planlı-programlı çalışmalar ile profesyonel karşı önlemeleri uygulamaya koymak olmalıdır ki, buna, önleyici terör stratejisi ismini veriyoruz.
Anavatan Türkiye’ye ve terör saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı diliyor, yaralılara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Terörle mücadelenin etkin ve başarılı olabilmesi için acil oalrak önleyici terör stratejisinin benimsenmesi, terörle mücadele kadrolarında yenilenmeye ve profesyonelleşmeye gidilmesi, gelişmeleri yakından takip edebilmeleri için güçlü ve bağımsız kurumsal yapılar oluşturulması gereğini yinelemek istiyorum. Terör, insanlığın düşmanıdır. Kendisini insan hisseden hepimizi, bu insanlık düşmanı eylemlere karşı bilinçli davranmaya çağırıyorum. Teröre, asla boyun eğmeyelim.
