“Türkiye hükümetlerine yakışmıyor”

KTAMS Başkanı Kaptan:

YURDAGÜL BEYOĞLU
Bakanlar Kurulu’nun, Mahkemeler ve Nüfus Kayıt Dairesi’ndeki grevleri erteleme kararı almasının ardından Sendikal Platform da eylem şeklini değiştirme adına tüm alanlarda uyguladığı grev ve eylemlerini askıya aldı.

Yaklaşık 60 günden bu yana sürmekte olan grevlerin sona erdirilmesinin ardından ne gibi bir eylem planı hazırlandığı merak konusu olurken, KTAMS Başkanı Ahmet Kaptan eylemin yeri ve şeklinin sendikal platform ve sendikal platforma destek veren 5 parti yetkilisi tarafından belirleneceğini açıkladı.

– Sendikal platform grevleri durdurma ve yeni bir eylem planı yapma kararı aldı. Ne gibi eylem planı düşünüyorsunuz?
– Sendikal platform ve onları destekleyen siyasi partilerle bugün (dün) bir araya geleceğiz. Yapılan tüm eylemlere rağmen hala daha eylemlerin neden niçin olduğunu anlamamış gibi davranan bir tutum ve her eylemi yasaklayan bir zihniyet içindeler. Bu yasaklama sonrasında ise- ki onlara göre erteleme, bize göre yasak-yazık ki aynı yasanın 2. maddesini okumuyorlar. Yasa diyor ki, ‘60 gün süreyle erteleyebilirsin ama bu 60 günlük sürede oturup ya sorunu çözeceksin, ya da diyalog kapısını aralayacaksın’. Yazık ki bu hükümet hiçbir adım atmıyor. Platform, partilerle birlikte aldığı ortak karar doğrultusunda yeni eylemler belirlemiştir. Şeklini ve zamanını ise bugün saat 15.00’de 7 sendika ve 5 siyasi parti ile yapacağımız toplantıda şekillendireceğiz.

“Eylemcilerde halkı düşünür”

– Sizler hak aradığınızı söylüyorsunuz ancak bu grevlerden dolayı birçok vatandaş sıkıntıya düştü. Limanlardaki grev yüzünden günlük işçilerden tutunda, ihracatçıya kadar olumsuz etkilendi. Yani siz hak ararken diğer taraf haksızlığa uğruyor. Hakların önceliği nedir sizce?
– Demokratik bir ülkede çalışanların en doğal hakkı olan örgütlenme hakkıdır. İnsanlar neden örgütlenir, çünkü kendine karşı yapılan (gerek ekonomik, gerekse sosyal) saldırılarla bireysel olarak uğraşmak yerine, kitlesel olarak uğraşıp, saldırıları daha erken ve kesin bir şekilde geri püskürtebilir. Bu yapılan eylemler hak gasp etmeye çalışan ve hakka saldıran, çalışanları ekonomik anlamda daha zor günlere sürükleyen bir hükümete karşı. Sorunu yaratan hükümet eylemleri tetiklemiştir. Halbuki çağdaş ve sosyal bir devlette hükümet, sorunun değil, çözümün parçası olur. Ama maalesef bizim ülkemizdeki hükümet sorunun tam kendisidir. O zamanda, çalışanlar yasal hakkını kullandığı zaman –ki her eylemde- sorunlar yaşanır. Örneğin hiç grev yapmasanız, bir yürüyüş yapsanız trafiği engellersiniz. Trafikte gerek işi, gerekse sağlık sorunu için seyahat eden kişilerinde hakkını gasp etmiş olursunuz. Yani bunlar zarar görecek diye eylem yapmamazlık edemezsiniz. Çünkü siz haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsunuz.

– Bu biraz kişisel bir görüş ancak hastanelerdeki grevi vicdan kabul etmiyor. Yaşam hakkı en önemli hak değil mi?
– Eylemciler, hastane gibi, havaalanı gibi aciliyet arz eden yerlerde, acil durumları ortadan kaldırabilmek için çalışırlar. Eylemcinin bir görevi de bu tür yerlerdeki acil durumları ortadan kaldırabilecek noktaları oluşturmaktır. Hastanede eylem yaptığımız zaman da acil durum için özel ekip kurulur. Havaalanında eylem yaptığımızda mutlaka ambulans uçaklarına, tehlikeli duruma düşmüş uçaklara ve askeri uçaklara hizmet vereceğimizi belirtiriz. Eylemciler kayıtsız değildir. Bunun dışında söylenenler doğru değildir. Eylemcilerde halkı düşünür.

– Mitinglerde açılacak pankartlar konusunda sendika yetkililerinin farklı düşünceler içinde olduğu görülüyor. Sendikal platformun kendi aralarında ayrılıklar yaşadığı noktalar yok mu?
– Sendikal platform 26 tane, birbirinden farklı bakış açısı olan örgütlerden oluşmaktadır. Hepimizin ortak kaygısı Kıbrıslı Türklerin yok oluşudur. Kendi ülkelerinin ayaklarının altından kayıp gitmesi, ülkesini yönetememesi ve dayatmalar ortak noktayı oluşturur. Bizi bir araya getiren ortak nokta budur. Hiçbir karar tartışılmadan alınmaz. Ancak bir karar alınırken de tüm örgütlerin hassasiyetlerine ve kırmızı çizgilerine dikkat edilir. Sanırım yaptığımız eylemler ve iki miting demokrasinin en güzel örneğidir.

“Aydın Hanımı orada görmekten mutlu oldum”

– Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’ın eşi Aydın Denktaş’ın 2 Mart mitinginde bulunması sizin için ne ifade etti?
– Aydın Hanım, yıllarca ülkede belli bir ideolojinin savunucusunun yanında olmuş bir hanım, birinci cumhurbaşkanımızın eşidir. Hep taksim politikası entegrasyonunun temsilcileri olarak görülmüşlerdi. Mitingde olmasının nedeni, bizimle aynı endişeleri taşıyor olmasındandır diye düşünüyorum. Aydın Hanımı orada görmekten kişi olarak mutlu oldum. Sonunda ortak bir kavgamız oluştu.

– ‘Birazda politika’ diyelim. Kadem’in son anketine göre Birleşik Kıbrıs isteyenlerin oranı yüzde 9 iken, iki devletli federasyon isteyenlerin oranı yüzde 65 civarında. Annan planı döneminden bu yana değişen dengeleri ve fikir sapmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Ülkede, insanların düşüncelerini etkileyen birçok faktör vardır. Ekonomik sıkıntılar, birlikte yaşam hayali kurduğunuz kişilerin verdikleri sözü tutmaması, ülkemizdeki nüfus yapısının durumu veya düşündürdükleri fikirlerin değişmesine etki edebilir. Her gün 10-12 kişi vatandaş yapılıyorsa ve sizin ülkenizin geçmişini bilmeyen geleceğiniz hakkında söz sahibi oluyorsa bunlar fikirlerde etkilidir. Kıbrıs Türk insanı iradesini 2004 yılında ortaya koydu. Birleşik federal Kıbrıs ve bugün yürütülen görüşmelerin zemini de bu temeli yaratmak içindir. Bunların hepsinin sonuçta payı var. Onun yanı sıra bir de AB’nin verdiği sözleri tutmaması var. 2004 yılında Kıbrıslı Türklere çeşitli sözler verildi. AB’nin verdiği sözlerin bir kısmını tam anlamıyla hayata geçirememesi insanlarda ciddi anlamda güven kaybına sebep olmuştur.

– Dünyadaki ekonomik sıkıntılar ülkemizi teğet geçmedi. Bunları da göz ardı etmeden (birer adım yaklaşmak şeklinde) hükümetle ortak bir politika oluşturmayı düşündünüz mü?
– Biz dünyada ekonomik sıkıntı yaşandığının farkındayız. Burada bu sıkıntılar yaşanmayacak demiyoruz ama her ülke ekonomik sıkıntıları aşmak için yöntemlerini kendi bünyesi içinde, kendi sivil toplum örgütleriyle diyalog içinde ve tüm kesimleri dikkate alarak çözme çabası içindedir. Maalesef bizim ülkemizde seçtiklerimiz arayışa ve diyaloga girmektense kolaycılığa kaçarak Türkiye’den aldıkları talimatlar doğrultusunda, yaptıkları anlaşmalarla toplumdan gizleyerek kendi toplumundan kopuk bir vaziyette icraat yapmaya çalışmaktadır. İsyanımızın temel noktası bu dur. Bizler sendikalar olarak önerilerimizi 19 Ağustos 2010 tarihinde hükümete verdik. Önerilerimiz 23 maddeden oluşuyordu. İçinde, ekonomik sıkıntıların aşılmasından, nüfus kontrolüne, ülkemize taşınan kumarhane ve fuhuşa, doğal güzelliklerimizin TC sermayesine peşkeş çekilmesine kadar her konuda öneriler vardı. Aldıkları gün, bu 23 maddenin, yüzde 80’inin kendi düşünceleriyle örtüştüğünü, hemen hayata geçireceklerini, geriye kalan yüzde 20’lik ayrılıklar içinde tartışarak bir noktada buluşabileceğimizi söylediler. Ne yazık ki o günden sonra hiçbir adım atılmadı. Diyalogun ve girişimin olmadığı yerde hiçbir sorunun çözülmesi mümkün değildir.

– KKTC’nin ekonomik olarak TC’ye bağımlı olmasının bazı ortak kararlar almayı zorlaştırdığını düşündünüz mü?
– Bir atasözü vardır; parayı veren düdüğü çalar diye. Kıbrıs kendi turizminin, ekonomisinin olmadığı, ayakları üzerinde duramadığı bir yerdir ancak bundan yararlanmak Türkiye hükümetlerine yakışmıyor. Çünkü bu sorunun bir parçası da bizzat Türkiye’dir. Bugünkü olumsuzlukların buraya gelmesinin sorumlusu gelmiş geçmiş TC hükümetleridir. Bugüne kadar tüm üretimlerine müdahale edilmiştir ve denetimlerin yapılması engellenmiştir. Bundan sonra yapılması gereken ülkemizin nüfusunu, kontrol etmemizin ve denetlememizin engellenmemesidir. Ülkemizin nüfusunu bilirsek önlemlerimiz alabiliriz, bir takım sorunların yaşanmasına engel oluruz.

“Emir alanlar değişir, emir veren kalır”

Çözüm noktasında çok daha inandırıcı ve çok daha inançlı çalışmalıyız ki çözüm gelsin. Kendimize ait bir turizmimiz, kendimize ait bir sanayimiz, kendimize ait bir ticaretimiz, ürünümüzü pazarlayabileceğimiz bir piyasamız olsun. O zaman kendi ekonomimiz oluşacağından kendi ayaklarımızın üzerinde durabiliriz. Hükümetlerin adı değişir de mevcut durum kalırsa, sadece emir alanlar değişir, emir verenler kalır.

733880cookie-check“Türkiye hükümetlerine yakışmıyor”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.