Türkiye’de sel felaketleri Tanrının takdiri diye geçiştirilemez

Türkiye, doğal afetlerden sık sık etkilenen bir ülke. Can kaybı ve maddi hasar oluşturan doğal felaketler arasında, seller, depremlerden sonra ikinci en büyük tehlike. Aşırı yağışlar yüzünden sel ve taşkınların en fazla zarar verdiği bölgelerin başında da Karadeniz geliyor. Yüzyıllardır bu tehlikelerle başbaşa yaşayan bölge insanı, tarımı, mimariyi ve yaşam tarzını iklim koşullarıyla olabildiğince uyumlu hale getirmiş, direnç geliştirmiş.

Son yıllarda tanık olunan küresel iklim değişikliği, aşırı hava olaylarını daha sık ve şiddetli hale getirdi ama asıl belirleyici etkenin, akarsu havzalarında ve deniz kıyılarında toprak, bitki örtüsü ve su arasındaki hassas hidrolojik dengeyi altüst eden, insan kaynaklı faaliyetler olduğundan kuşku duyulmuyor.

Afetlere hazırlık ve risk yönetiminde yetersiz kalındığı açık. Şiddetli yağışların neden olduğu her sel, Karadeniz’de yıkım ve ölümü beraberinde getiriyor.

Türkiye’de sel tehlikesine karşı hazırlık, planlama, erken uyarı ve felaketle başedebilme kapasitesinin düşük olması, yeni bir durum değil. Ancak son yıllarda hızlanan plansız yapılaşma, emici toprak ve yeşil alanların yokedilmesi, dere yataklarının doldurulması ve daraltılması, doğal sel kontrol mekanizmalarını etkisiz hale getiren yol ve tesisler, tehlikenin boyutları daha da artırdı. Bilimi, mühendisliği ve teknolojiyi gözardı eden partizan rant politikaları, çevreye karşı aşırı duyarsızlıkla birleşince, bugün karşı karşıya kaldığımız tablo ortaya çıktı.

Çevrecilerin itirazları yıllardır görmezden gelindi.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB, Çevre Mühendisleri Odası gibi uzman kuruluşların hidroelektrik santraller, dere yatakları ve yol yapımı gibi konularda yaptıkları uyarılar dikkate alınmadı. Yöre halkının protestoları, kuvvet kullanılarak bastırıldı. En son sel felaketinin meydana geldiği Hopa’da, 2011 yılında, hidroelektrik santral yapımını protesto eden bir gösterici, polisin kullandığı biber gazı yüzünden kalp krizi geçirip ölmüştü.

Bir yıl sonra, 2012’de, Samsun’da, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKI) tarafından inşa edilen evlerde yaşayan 12 kişi, sel sonucu can verdi.

Bunların hiç biri, yetkilileri, izledikleri politikaları gözden geçirmeye zorlayamadı ama Hopa’da tanık olunan felaket, artık alarm zillerini çaldırmalı.

Toplum, doğaya ve çevreye verilen zararın dönüşü olmayan bir noktaya geldiğinin farkına varmaya başladı ve bunu dile getirmekten de çekinmiyor. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’na Hopa’yı ziyareti sırasında gösterlen tepki , bunun göstergesi.

Doğal dengelerin sorumsuzca bozulması ve düşük kaliteli yapılaşmadan zarar gören, sadece Karadeniz de değil. İstanbul’da geçen hafta Taksim Tünelinin sular altında kalması, Anadolu yakasında Üsküdar’ı basan sel, aynı politikaların sonucu. Ankara’nın her sağnak yağışta göle dönen metro sistemi ise adeta bir yüzkarası.

Londra’da konuştuğum bir jeoloji mühendisi, modern tüneller sel riskini hesaba katarak inşaa edildiğinde bu tür olaylarla karşılaşılmaması gerektiğini söylüyor.

Ülkenin stratejik altyapısını kurmak ve sürdürmek, halkı öngörülebilir tehlikelerden koruyacak teknik ve kurumsal kapasiteyi inşa etmek, hükümetlerin önde gelen görevleri arasında.

Acıların ve yasın öfkeye dönüştüğü şu günlerde, Hopa’da yaşanan sel felaketi, her geçen dakika daha az ‘takdir-i İlahi, daha fazla kötü planlama ve yönetim örneği olarak görülmekte.

_________________________

YAZARIN DİĞER YAZILARI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ
http://www.firdevstalkturkey.com/tr/

1575370cookie-checkTürkiye’de sel felaketleri Tanrının takdiri diye geçiştirilemez

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.