Türkiyelileşmek…Nasıl?

NURAY SANCAR / EVRENSEL – Selahattin Demirtaş 2020’de HDP’nin dördüncü kongresinden önce Artı Gerçek’te Derya Okatan’ın sorularını yanıtlarken “HDP Kürt sorunu hariç Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümü için mücadele ediyor, etmelidir” demişti. On gün sonra Aydın Engin ‘Bundan 25 yıl önce’ diye başladığı T24’teki yazısında HADEP’in bazı yöneticileriyle bir grup gazetecinin görüş alışverişinde bulunduklarını ve buluşmadaki tek başlığın da ‘HADEP Türkiyelileşmeli mi ve nasıl?’ olduğunu yazıyordu.

Türkiyelileşme, şimdiye kadar değişik isimler ile yer almış başlıca Kürt siyasi partileri için önemli bir kavram oldu. Gelgelelim hep aynı anlamı taşımadı. Demirtaş içinde bulunduğumuz seçim arifesinde yazdığı yazılar ve yaptığı söyleşilerle bu kavramı yeniden gündeme getirdi. Bu metinlerde başka bir dizi önemli değinme de var. Ama burada Demirtaş’ın Türkiyelileşme, Tüm Türkiye’yi kucaklama olarak andığı yönelime değinelim.

Kavram bu kadar uzun süredir tartışıldıkça değişiyor ve tartışılarak bir içerik kazanıyorsa kamuoyunun önüne şimdi yeniden gelen teklif, zaten çeşitli yönleriyle ele alınmalı ve sadece HDP’nin sorunu olarak görülmemeli. Ama HDP’nin ve dostlarının olmadığı ortamlarda olduğu gibi, partiye 6’lı masa için bir yeterlilik kriteri belirlemek için değil her milletten, dinden, mezhepten, cinsten emekçiye ifade ettikleri bakımından konuşulmalı.

Sonuçta Türkiyelileşme, içinde HDP’nin de yer aldığı, kendisini sadece bir seçim birliği olarak değil aynı zamanda mücadele platformu olarak tanımlayan Üçüncü Seçeneğin mevcut güçlerini de bağlayan/etkileyen bir yönelim. O halde kavramın ifade ettikleri konusundaki açıklık, seçeneğin geleceği için de önemli.

Son tahlilde sınıflı bir dünyada yaşıyoruz ve Türk burjuvazisiyle Kürt burjuvazisinin has çıkarlarını gözeten, mülklü sınıfların barıştığı ve buna emekçileri de kazandığı bir Türkiyelileşme de mümkün. Nice 6’lı masada yer bulmak da. Ama ezilenlerin mücadele platformunun hedefi bu olamaz. Öyleyse ‘Tüm Türkiye’nin niçin kucaklanacağı veya ‘kucaklanacak bir Türkiye’nin nasıl olacağı’ sorusunun yanıtı halkçı bir demokrasi programının sınır çizgileri çizildikçe yanıtlanabilir.

Öte yandan bu bir pratik sorundur aynı zamanda. Üçüncü Seçenek programının hazırlandığı masanın yükünü sahada taşıyan emekçilerin çabasının Türk burjuvazisinin 6’lı masasından çıkan anlam diyarına kapsanması mümkün değil.

HDP zaman zaman ‘çözüm demokrasinin koşuludur’ ile ‘demokrasi çözümün şartıdır’ ikilemi içinde salındı. Bu iki sorun birbirinden elbette ayrılamaz. Ama ikilem haline geldiğinde partiyi her durumda kimlik siyasetine kapatır. Demirtaş’ın not düştüğü; Türkiyelileşme kavramının kimi Kürt seçmenler tarafından Türkleşmek, Kürt olmayan seçmenler için de kimlik siyasetine çekilmek olarak anlaşılması bunun bir sonucu.

Bu ikilem HDP için bitmiş bir ikilem değil aslında. Demirtaş HDP’nin kendisini daha iyi anlatmasıyla bu sorunun çözüleceğini düşünüyor. Ama konunun anlatma ve anlamayı aşan siyasi bir boyutu var ve bu göz ardı edilmemeli. Toplumun bütün ezilenlerinin sorunlarıyla ilgilenen bir HDP formatı henüz ortaya çıkmadı. Bu sadece iktidarın HDP’ye uyguladığı yoğun şiddetin partinin önceliklerini belirleyici etkisinden kaynaklanmıyor. HDP’nin en zor zamanlarında cesaretle yanında duran, destekleyen yoksul Kürt işçi ve emekçilerinin verdiği emek mücadelesine teşvikin HDP’nin gündeminde pek yer almamasından da kaynaklanıyor. Partinin güçlü olduğu kamu emekçileri sendikalarında sendikal faaliyetin parti faaliyetinin devamı, taktiklerinin platformu olarak görülmesi de cabası.

İkincisi; Türkiyelileşmek emekçilerin yaşadıkları ve çalıştıkları yerlerdeki mücadeleleri, duygu ortaklıkları ve dayanışmalarıyla başlayabilen bir süreç. Ekonomik ve politik talepler, kamu hizmetlerine kolay ve ucuz ulaşım, laiklik vb. konular için yürütülen ortak mücadele bunun için önemli bir zemin. Ama elbette tek zemin değil. Toplumun çoğunluğunu oluşturan işçiler ve emekçiler birbirlerinden farklılaşan milli, dini, mezhepsel, cinsiyet sorunlarına sahip. Bu sorunlar ne 30’lardaki zihniyetle ne de postmodern, kimlikçi radikal demokrasi zemininde çözülebilir ve ne de, hiçbiri yalnızca o kimliğe mensup insanların sorunu değil. Bunlar açık bir sınıf sorunu ve her birinin kimlik siyaseti raflarına yerleştirilmesi çözümsüzlüğün de kalıcılığı demek.

Demirtaş haklı olarak milliyetçi, ırkçı, Kemalist partilerin de kimlik siyaseti yaptığını ve Türkiye partisi olamadıklarını söylüyor. Çünkü olmaz. Demokratik ufuk yan yana duran, nüfustaki yoğunluğuna göre temsil edilen kimlik hanelerinden değil, birbirinin sorununu bir bütün olarak üstlenen emekçi insanların ortak inisiyatifinin ürünü olarak görüldüğünde Kürt sorunu da eşitlikçi temelde çözülebilir.

Başka hiçbir çözüm biçiminden ‘demokratik bir Türkiye’ çıkmaz.

Mehmet Cengizleri ve diğer rantiye sermayedarı yaratan ve ihya eden devlet ‘mekaniği’ne, Sur’u Toledo olarak tahayyül eden, eski Türkiye’nin kalıntılarına yüz vermeyen bir çözümün Türkiyesini kucaklamaya hazır olmak, buna çalışmak gerekir.

Bu mevzu belli ki daha çok tartışılacak. Bu da bir katkı olsun.

 

2624110cookie-checkTürkiyelileşmek…Nasıl?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.