Viyana Notları (II) Bir Aşk Hikayesi, ‘MANON’

ABBE PREVOST’nun, “MANON LESCAUT” adıyla yayımlanan romanını, lise yıllarında okumuştum. l8. yüzyılda Paris’de geçen sonu mutlu olarak bitmeyen, birleşemeyen aşıkların hikayesi. Arka planda feodalite’nin yaşam biçimi ve değer yargılarını aktaran bir dönem romanı. Bir ölçüde de Paris’in yaşamının romanı.

Yüzyıl sonra, yüzyıl öncesinin bu aşk hikayesini, opera sahnesine taşıyan da yine bir Fransız, JULES MASSENET. Ve 21 yüzyılda hala yaşatılan bu aşk hikayesi, 2014 sonbaharın da Viyana’da. Şehrin tarihini ve sanat yaşamını simgeleyen, “Wiener Staatoper” sahnesinde yeniden günümüze taşınıyor.

Salon da her zaman olduğu gibi boş yer yok. Salonun arkasında küçük bir bölüm, localar arasında ve balkonda ayrılan ayakta izleyeceklere ayrılan bölümlerde de insanlar omuz omuza. İki perde olarak sahnelenen bu beş perdelik opera ile, Paris’e gitmeğe hazırlanan dünya vatandaşı izleyiciler.

Massenet’in operaları denilince akla gelen hemen iki opera oluyor. “MANON” ve “WERTER”. Dünya sahnelerinde yer alan iki operanın da aşk ve acı temalarını içermesi herhalde bilinçli bir seçim.

Eser PARİS’de ilk kez, 1884 de sahnelenmiş, Türkiyeye gelmesi ise 1954 de, ilk kez Ankara Devlet Operası tarafından sahnelenmiş. Viyana sahnelerinde ise aralıkla yer alıyor.

“MANON” denilince de ilk akla gelen soprano ANNA NETREBKO. Ve ikili olarak da, ROBERTO ALAGNA. 2014 sonbaharın da, Viyana Şehir Operası sahnesine MANON’ u taşıyan soprano ise, PATRİCİA PETİBON. Kışkırtıcı bir güzellik, temiz, pırıl pırıl bir ses. Onunla acı ile sona eren aşkının hikayesini Paris sokaklarında izliyoruz.

Wıener Staatsoper’in aylık program dergisinin, 2014 eylül 181.sayısında, Oliver Lang’ın Patricia Petibon ile ilgili yazdığı yazısına attığı başlık da çok ilginç. “Femme Fatale und Böses Madchen”

ANDREİ SERBAN’ın sahneye taşıdığı, “MANON” Operası’n da, Viyana Şehir Operası Orkestrası’nı, FREDERİC CHASLİN yönetiyor. Üç saati aşan süre, 18 yüzyıi Paris’ine gidiyoruz. Perde açıldığında, sahne de güzel bir dekor ile yolcuların bulunduğu alanda, neşeli eğlenen bir kalabalığın arasında, kendimizi buluyoruz. Genç ve güzel MANON sahneye geliyor. Patricia PETİBON’un, MANON karakterine son derece uyum sağlayan bir şekilde sahenede yer aldığını görüyoruz. Romanı okurken canlandırabildiğimiz kimlik, görüntüye ve sese bürünmüş olarak sahnede yer alıyor. Üç saati aşan süre de onun duyguları, sevinçleri ve acıları ile yolculuğa çıkıyoruz.

Sahneye gelmesi ile birlikte, hayran erkekler hemen çevresini sarıyorlar. Bu çevreden sıyrılarak, MANON’a hayranlıkla yaklaşan ve duygulrını aktarark aşkını açıklayan, Grieux oluyor. O da, Paris’e babasının yanına gitmek için yoldadır. Ve iki sevgilinin adeta bir kaçak gibi Paris serüvenleri başlıyor. Babasının, MANON’la evlenmesine razı olmayan Grieux, Manon’a aşık olanlar, Manon’un yeğeni arasında süren diyaloglar.

Genç aşıkların birliktelikleri uzun süremez ne yazık ki. Bu birlikteliğe karşı olan yakın çevre galip gelecektir. Ayrılık başlayacaktır.

Fransa’da Paris’de bir oyun salonu ve bar ise, Paris yaşamının yüzyılllara damgasını vuran görüntüsünü sahneye taşıyor. Şık erkekler ve kadınlar. Sürekli kur yapan insanlar, boşalan bardaklar, müzik ve dans. Neşe ve eğlencenin yerini, sonra yavaş yavaş dram almaya başlayacaktır. Aşıklar cezalandırılacak, Baba oğlunu kurtaracak ama Manon, Amerika’ya sürgüne gönderilecektir. Bu arada aşk şarkılarını izleriz. Sevgi sözcüklerinin müzikle aktarımını dinleriz. Ayrılık ve özlem neşenin yerini almaya başlayacaktır.

Grieux kurtulmuştur. Ancak o, Manon ile birlikte olmak istemektedir. Manon da yalnızlık içinde onu düşünmekte, ama gücü de azalmaktadır. İki sevgili Amerika’ya birlikte giderek yaşamlarını sürdüreceklerdir, onu düşünmektedirler. Ancak bu gerçekleşmez ve Grieux, Manon’u kaybeder. Manon, sevgilisinin kolları arasında yaşama veda eder. Manon bu acıklı sonu haketmemiştir. Aşıklar birleşememiştir. Bu mutlu son ile bitmeyen aşk hikayesine, Paris ev sahipliği yapmıştır.

Yıldızlar bu aşka şahittir. Manon’un aşkı, ne yazık ki mutlu sonla bitmemiştir. Ama üç saati aşan bir yolculukla, 18. Yüzyıl Fransa’sın da, romanda yaşatılan bu aşk hikayesi’nin, Opera’da ki yolculuğu, yüzyıllar sonra da devam etmektedir.

Opera öncesi ve arada yudumladığınız şaraba, bu aşk hikayesinin arkasından devam etmek isterseniz, hemen yanda MOZART CAFE sizi beklemektedir. Orada da masaların dolmaya başladığını görürsünüz, operadan çıkanlar gecenin büyüsüsnü sürdürmek istemektedirler. Viyana kafeleri, bu büyü için ortamı zaten önceden hazırlamıştır.

_______________________

Ankara. 29 Eylül 2014. Pazartesi. [email protected]

1566140cookie-checkViyana Notları (II) Bir Aşk Hikayesi, ‘MANON’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.