YENİ YIL, YENİ YOL, SANAT VE SİYASET

SEDAT YILDIRIM SARICI* – Sisli puslu, yağışlı havalarda araba kavşağa yaklaştığında azami dikkat kesiliriz. Yol ayrımında yanlış yöne seyredersek dünya kadar zaman kaybı beraberinde ahiri ve zahiri münakaşaları da tetikler. Pusulasızsanız pusuda bekleyen düşmana ihtiyaç olmaksızın yoldan çıkabilirsiniz.

Osmanlıcılık, hariciyede yedi düvele zaafiyetle, dahiliyede padişah sofrası afiyet rehavetiyle kütüğe yazıldı. Yurdumuz padişahlık – cumhuriyet istikametlerini tam bir asırlık tecrübenin ardından yeniden sorguladı, uyguladı ve ikinci bir yol ayrımına erişti.

Nizam-ı alem” rüyası, elalemin intizama soktuğu tek adama intikaliyle nihayetlenmiş görünüyor. İlmi, ahlaki, iktisadi ve hukuki çöküşler ocaklara ateş olarak düşmüş vaziyette. İstikametsizlik ikramı da denebilir. Kendim ettim, kendim buldum.

Sandık, mesleki rahlelerden süzülmeye teveccüh etmez. Bir bakarsın başkan ya da başbakansın. Zaten “sandık”, hazırlıksız toplumlarda “yandık” dedirtecek sonuçlara her zaman gebedir. Hitler ve Mussolini sandık şampiyonlarıdır. Yurtlarını enkaza, yurttaşlarını mevtaya çevirdiler. Hitler intihar etti. Mussolini idam edildi.

İstikamet tayininde siyasileri biçare bırakmak ihmale gelmez. Güdümlü neşriyatın cenazeyi bile dirilten marifetiyle devşirilen reylerle hazırlıksız vazifeye itelenen siyasilerden hikmet beklemek “vicdansızlık” olarak telakki edilebilir. Öyle ya garibin günahı ne?

Hesaba katılsın katılmasın mevzunun tabiatı icabı çareler bulmakla mükellefiz. Elbette aklımız erdiğince, dilimiz döndüğünce. Uçmadan ve kaçmadan.

Bu yazımızda yurdun eğitsel, bilimsel, sağlıksal, sanatsal, toplumsal yani yaşamsal geleceğine yön verecek siyasilerin, sanatla olan bağlarına değinmek istiyorum. Çünkü istikameti meclis belirliyor. Her bir şey ona göre biçimleniyor.

Politika topyekün meziyetsizler ordusunun elinde değildir. Yurdumuzda toplumsal gelişmelere büyük katkıda bulunan siyasiler olduğu gibi aynı zamanda sanatsal duyarlılıkları da yüksek mebusların da bulunduğunu teslim etmeliyiz.

Atatürk ve İnönü

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Atatürk’ün önderliğiyle açılan Ankara Konservatuarı (1927), Halkevleri (1932), Güzel Sanatlar Akademisi (1934), Resim ve Heykel Müzeleri (1937) gibi sayısız atılım örneği verilebilir.

Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in (1897-1961) Devlet Konservatuarı’nın (1940) ve aynı tarihte Köy Enstitüleri’nin kurulması, 1940-1966 arası dünya edebi birikimine ait 1247 eserin Türkçe’ye çevrilmesi gibi sayısız katkısı sıralanabilir.

Bir anlamda sanata sahiplenmenin emaresi olabilecek Cumhurbaşkanlarının, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı (CSO) dinleme oranlarının geçtiğimiz yıllarda yazıldığını hatırlatmıştık.

Münferit istisnalar göze sokulmazsa vaziyet-i erkanın intibakı şöyleymiş:

Atatürk 347, İsmet İnönü 333, Celal Bayar 210, Fahri Korutürk 106, Cemal Gürsel 102, A. Necdet Sezer 72, Cevdet Sunay 48,  Turgut Özal 22, Süleyman Demirel 18, Kenan Evren’in 8Abdullah Gül ve Recep T. Erdoğan’ın ise sadece birkaç kez.

İsmet İnönü, Mevhide hanım ve oğulları

İsmet Paşamızın klasik müzik tutkusunun Yemen cephesinde genç bir askerken bir Fransız demiryolu şirketinden kalan taş plaklarda duymuş olduğu Beethoven, Vivaldi ve Handel ile başladığını okumuştuk. Başbakanlığı döneminde dış temsilciliklerden köy enstitülerine klasik müziğin yaygınlaşması için uğraş verdiği, Nazi zulmünden kaçan müzik adamlarına yurtta imkan sağladığı, mali yetersizlikler nedeniyle eğitim alamayan yetenekli çocukları yurtdışına eğitime gönderen yasanın çıkarılmasını olanaklı kıldığı, eşi Mevhibe hanımı teşvik etmek için piyano hediye ettiği yazılıdır.

Muhtemelen Dersim olaylarını içine sindiremeyeceğinden 1937 sonbaharında zorla başbakanlıktan istifa ettirildiğinde hemen çello derslerine başlayacak kadar da müziğe tutkulu biriydi.

Bülent Ecevit’in (1925-2006) şairliğini uzun uzun anlatmayacağım. Bazen birkaç mısra da meramın fazlasını anlatmaya kadirdir. Edebiyat, felsefe ve sanata tutkusunu yansıtabilecek tek bir şiirini alıntılıyorum.

“Yargı” – öldürenle katiliz çalanla hırsız / tümümüz sanığız tümümüz savcı / tümümüz suçlu tümümüz yargıç / kimi aklar kimi suçlarız / kimi bağışlar kimi asarız / kendimizi başkasında / her gün bıçak saplı / birinin arkasında / vurulan da biziz vuran da.

Cumhurbaşkanları ve başbakanlarımız sonrası milletvekillerinden ilk akla gelenlerden biri Arif Sağ’dır. 1987-1991 yılları arasında SHP’den Ankara vekili olarak mecliste çalışan Sağ ustamız, albümleri, sayısız stüdyo kayıtları, yer aldığı uluslararası konser ve festivallerle birçok sanatçıya ilham ve istikamet olmuştur. Halk Müziğimizin yeniden yaygınlaşmasında yönlendirici emekleri geçmiştir.

Tolga Çandar

2011-2015 arası CHP Muğla milletvekili Tolga Çandar’ın Diyarbakır’da Güzel Sanatlar Fakültesi açılması için mecliste yaptığı konuşmayı hatırlıyorum. Sanatçı sesinin ve sanattan yana taleplerin mecliste olması ne güzel. Tolga Çandar, güzel beste ve düzenlemelerle yola çıkan Ankaralı topluluk Çağdaş Türkü’nün de üyesiydi (1986-1987).

Yönetmen, senarist, oyuncu, müzik yapımcısı, köşe yazarı, TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder sanatsal üretkenliğiyle bir başka göz kamaştıran vekilimizdir. Babası, 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nin Adıyaman kurucusu ve il başkanı olan Önder, 2015 Ankara’dan HDP milletvekili olarak meclise girmişti. 2023 seçimlerinde de Yeşil Sol Parti’den (DEM) İstanbul milletvekili seçildi.

Beynelmilel kitabının yazarı Emret Komutanım, İtirazım Var, F Tipi Film, Taş Yok Mu Taş, ve O… Çocukları  filmlerinin senaristi, Kalpsiz Adam filminin senaryo danışmanıdır. Ayrıca Sis ve Gece, Ada: Zombilerin Düğünü, Ejder Kapanı, Mar, Yeraltı, Ferahfeza, Düğün Dernek, İçimdeki Ses, 14 Tirmeh ve Manyak filmlerinde oyuncu olarak görev almıştı.

Yukarıda adları anılan siyasetçilerden daha da genç olan 1973 doğumlu avukat, siyasetçi ve yazar Selahattin Demirtaş hapse girdiğinden bu yana yazdığı kitaplarla edebiyat alanında da hatırı sayılacak işlere imza attı. 2014-2018 arası Halkların Demokratik Partisi eş genel başkanlığı görevini yürütmüştü. 2016’da tutuklanmış, bir yıl içinde Seher adlı kitabını yazmıştı.

Selahattin Demirtaş

Seher’in sanırım son öyküsü Deniz Kızı olmalı. İlk okuduğumda ağlamıştım. Hamdım, yanılmışım dememek için yeniden okudum yine ağladım. Yani bizim Selo Başkan yazdıkça açılacak bir genç. Bağlama çalıp türkü de söyleyen Demirtaş, Yeni Yaşam gazetesinde köşe yazarlığına da başlamış. Seher sonrası Devran (2019), Leylan (2020), Efsun (2021) ve Dad (2023) adlı kitapların da yazarıdır.

Hak yemeyelim; ANAP’lı Yılmaz Karakoyunlu anılmadan bu bahis geçilemez. Urfa’da doğup, 1955’te Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi’ni bitirip sırasıyla Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Georgia Üniversitesi ve Michigan Üniversitesi’nde eğitim görüp Devlet Bakanı görevini de üstlenen Karakoyunlu yaladığı mürekkebi yüzlerce esere çeviren ender vekillerimizdendir.

Salkım Hanımın Taneleri, Güz Sancısı, Yorgun Mayıs Kısrakları, Üç Aliler Divanı, Çiçekli Mumlar Sokağı, Serçe Kuşun Sonbaharı, Ezan Vakti Beethoven, Mevsimler Eskidi Biraz, Ekinler Gece Büyür, Mor Kaftanlı Selanik romanlarının yazarıdır.

Yazmış olduğu Önce İnsan, Zirveden Sonra, Altın Huylu Doruklar, Ok ve Yay, Mavi Saplı Hayaller, Kuzguncuklu Fazilet ve Romanos Diogenes tiyatro oyunları sahnelenmiştir.

Hatırla Sevgili, Elveda Rumeli, Karayılan, Her Şeye Rağmen dizilerinin senaryo danışmanlığını yapmış, TRT repertuvarında yer alan 200’e yakın Türk müziği şarkısı ve saz eserlerinin de bestecisidir. 2014 yerel seçimlerinde CHP’den Urla Belediye Meclis Üyesi seçilmiş, ayrıca İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi Üyesi de olmuştur.

Yılmaz Karakoyunlu

Yukarıda bahsini etiğim siyasiler, konservatuar veya güzel sanatlar fakültelerinden mezun değiller. Tamamıyla kişisel gayretleriyle yarattıkları sanatsal eserlerle var oluşlarını belirginleştirmiş, zenginleştirmişlerdir.

Onları sıradan siyasilerden ayırıp farklı yaklaşımlarıyla seçkin hale getiren sanatla olan bağlarıdır. Yarası olmayanın yaratısı olamaz. Sarmak, derman olmak istedikleri kaygıları varmış. Demek ki siyasetten beslenmek için değil, siyaseti yaratılarıyla beslemek için çabalayanlar da olabiliyormuş.

Bir de tiyatro, sinema ve televizyon üzerine lisans ve yüksek lisans  eğitimli çok genç vekilimiz de oldu. 1981 doğumlu Barış Atay Mengüllüoğlu’nun 2018-2023 arası Türkiye İşçi Partisi milletvekilliği görevi esnasında 2020 bütçe görüşmelerindeki sanatı ve sanatçıyı kollayıcı konuşmasından dolayı kendisine teşekkür borçluyuz. Son depremdeki çabaları ise bütün yurdun takdiridir.

Zincirbozan, Güzel Günler Göreceğiz, Kabuk, Eksik, Köpek, Sürgün Türküleri: Yılmaz Güney , Damat Koğuşu ve Aden filmlerinde, Aşk ve Gurur, Şöhret, Arka Sıradakiler, Hayat Devam Ediyor ve Şubat televizyon dizilerinde oyuncu olarak yer aldı.

Ada, Ekmek İşçileri, Zengin Mutfağı, Çehov’dan 4 Kısa Oyun, Mevsimlerden Tiyatro, Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü, İstibdat Kumpanyası, Schweyk, Görünmeyen, Kırmızı Yorgunları, Sadece Diktatör, Anatolia Suç ve Keza adlı tiyatro oyunlarında da sahneye çıktı. Barış Atay, “Mengene” adlı rock topluluğunda solistlik de yapıyor, konserler veriyor.

Sağ başta Barış Atay ve her biri sözünün piri vokalistleri

Zülfü Livaneli (CHP), Sabahat Akkiraz (CHP), Ediz Hun (ANAP), Berhan Şimşek (CHP), Faruk Demir (DSP) gibi (hatırlayamadıklarımdan da olabilir) birçok sanatçı milletvekili olarak görev yaptılar.

Yalnız “yalnızlık büyük acı, hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı”. Siyasi çevrelerde meramınıza ortak olup sesinize sesini katacak bir dost bulmak kolay iş değil.

1980 sonrası özellikle sanatsal alanlarda siyasetle uğraşmama meziyet olarak gösterildi. Siyaset alt kültürün işiymiş gibi bir algı oluşturulmuştu. Sanatçı, siyasetle uğraşmayıp boyun büktükçe, yasaklanan festivallerden kısıtlanan kurumsal bütçelere, öldürülen müzisyenlerden sansürlenen eserlere ödenen bedeller karşımıza çıktıkça siyasetten kopmanın nelere mal olacağı bir parça da olsa açığa çıkmış oldu.

Gençlik yıllarımızda “kendisini yetiştirmiş” tanımlaması çok kullanılırdı. Çok da güzel bir yönlendirmeymiş. Devlet her ne kadar yetersiz, tarumar ya da köstek ise de elden geldiğince boş vermemek, boşa zaman kaybetmemek gerek.

Bireyler toplumu, toplumlar bireyi inşaa eder. Birey kendisini yetiştirmezse, yetişememiş bireylerden oluşan toplumlar hiçbir şeye yetişemez. Devlet yükümlülüklerini getirmiyorsa, başımızın çaresine bakmakla yükümlüyüz.

Yeni yıl, yeni yollara açılsın dileklerimizle…

________________________

* Müzisyen de olan yazarımızın diğer çalışmalarına https://sedatsarici.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

2745190cookie-checkYENİ YIL, YENİ YOL, SANAT VE SİYASET

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.