AÇIK GAZETE’DEN… PKK’lilerin aileleri

İngililtere’de yayınlanan gazeteleri tararken gördüğüm iyi haberlere, habercilere ve cesurca yayınlayan gazeteye çoğu kez imreniyorum. Aklıma düşen fakat teknik ve maddi olanaksızlık nedeniyle yapamadığımız haberlerin bir oya gibi işlendiğini gördüğümde inanın kıskanmıyorum, yalnızca takdir ediyorum, “Helal olsun be!” diyorum…

***

Dünya gündeminde Lübnan’a Birleşmiş Milletler Uluslararası Barış Gücü gönderilmesi tartışılıyor. ABD, İsrail aracılığıyla Lübnan’ı yerle bir etti, sonra da yine Lübnan sınırları içine Hizbullah’a karşı İsrail’i koruyacak güce etten duvar ördürmeye çalışıyor… İtalya ve Fransa adına “barış” konulan bu gücün komutası için bir yarışta… Ortadoğu’daki çakallar sofrasında herkes etkin olmak istiyor… Peki Lübnan halkı bu güç hakkında ne düşünüyordu?

İngiltere’de yayınlanan The Daily Star gazetesi 18-20 Ağustos arasında Lübnan’da kamuoyu yoklaması yaptırmış. Helal olsun!

Araştırmaya katılan 800 Lübnanlı’dan (Sünni, Şii, Dürzi ve Hıristiyan) yüzde 64.9’u ”UNİFİL’in İsrail’in muhtemel saldırısını önleyebileceğine inanıyor musunuz” sorusuna “Hayır” yanıtını vermiş. Yani Lübnanlılar, “Bizi bahane etmeyin. Biz barış marış gücü istemiyoruz” diyorlar… Sanırım Başbakan Tayyip Erdoğan da ABD’nin yönetime gelmesini desteklediği Fuad Sinyora’nın telefonda “Türk askerini istiyoruz” ricasından önce böyle bir kamuoyu yoklamasına kulak vermesi gerekirdi…

Sanırım AK Parti, ABD’den PKK karşıtı beklentisinin bir diyeti olarak Lübnan’a asker gönderecek… Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in asker gönderimine karşı çıkması da AK Partiyi tam tersine tahrik etmişe benziyor.

***

Geçen yıl İngiltere’deki ciddi ulusal gazeteleri intihar bombacılarını mercek altına almıştı. Kimdi bunlar? Nasıl bir inançla, duyguyla intihar bombacısı oluyorlardı? Arkadaşları, aileleri ne düşünüyordu? İngiliz gazetecileri atlayıp Filistin’e gittiler.

Bir yabancı gazeteci olarak kaçırılmaktan kör bir kurşuna kurban gitmeye pek çok riskin beklediği Filistin’de aylar süren araştırmanın sonucunda ürettikleri haberleri okura aktardılar. Üstelik, gazeteler de haberleri salçalamadan, ön sayfadan spot vermeden, tv’de reklam yapmadan yayınladılar…

Helal olsun be!

***

Asker cenazelerine hep birlikte üzülüyoruz. Madalyonun öbür ucundaki çatışmadan ölen PKK’lıların aileleri ne düşünüyordu? Onlar kavgayı, silahı seçmemişti. Ama onların payına acı ve gurbet düşmüştü… Çoğu canlarının cenazelerini inançlarına göre kaldıramamış, mezarı başında ağlayamamış, “başın sağolsun” ziyaretlerine kapı açamamış velhasılı yas bile tutamamıştı… Ateş düşmüştü evlerine. Onları yazmak isterdim… Tabii onları yazarken ne PKK’yi aklama ne de birilerini incitmek gibi bir düşencem olduğu aklınıza gelmesin… Yalnızca ve yalnızca ateşin düştüğü acılı ailelerin duygularını, bizim gerçeğimizi aktarmak isterdim…

Geçen hafta Londra’da  “İngiltere Şehit, Gazi, Tutsak ve Gerilla Aileleri Dayanışma Komitesi”, tarafından çatışmada ölen ve yaralanan PKK’li ailelere yönelik bir yemek düzenlendi. Türkçe konuşan toplumun yoğun olarak yaşadığı Haringey’deki Kürt-İş’te düzenlenen yemeğe yüze yakın acılı aile üyesi katıldı. Yerel bir gazetede minik ilandan öğrendiğim ve adını ilk kez duyduğum bu komitenin etkinliğine gazeteci olarak katıldım…

Ölümün olduğu yerde kelimeler de biter… Soruları sormadan tüketmiştim… Onlarca acılı aile teyibimize konuşurken, siz belki de “acının getirdiği olgunluk” deyiniz, son derece mantıklı ve barıştan yanaydılar. İçleri yanıyordu besbelli ama nefret ve kin gibi duygulardan uzaktılar. Hepsi her asker cenazesinde; kardeşleri, eşleri toprağa düşmüş gibi üzüldüklerini söylediler. Bir de dağa çıkıp düşen yakınlarının seçimlerine saygı duyduklarını ve onların sayesinde Kürt sorununun dile getirilir olduğunu…

Öyle eğitimli insanlar değillerdi hiçbirisi de… Hatta politik bile değillerdi. Eşleri ya da kardeşlerinin “silaha sarılma” seçimi onlara yalnız acı değil, asker-polis baskısı da getirmiş, konu komşuya “terörist aile” damgası vurdurmuş. Görüştüğümüz insanlar bu nedenlerle topraklarından kopup dilini kültürünü bilmediği Londra’da yaşamak zorunda kalmış.

PKK’lilerin bazı yakınları teyibimize özetle şunları söyledi:

– Mustafa Topalcan: (Abisi Serdal 1993’de Nurhak Dağı’ndaki bir çatışmada vurulmuş): Abimi kaybettiğimde 17 yaşındaydım ve kan davası güdeceğimi düşünmüştüm… Ben henüz abimin mezarını ziyaret edebilmiş değilim. O koşullar henüz oluşmadı. Bu bile başlı başına senin psikolojini bozuyor. Hani ABD’deki Vietnam sendromu gibi bizde de bal gibi bir sendrom yaşanıyor. Her iki tarafta da ölüm kutsanmamalı…

– Fatma Yüce (İki oğlunu da yitirmiş): Kim olursa olsun farketmez binlerce insan öldü. Herbirinin anası bacısı eşi vardı… Ateşin düştüğü yere kulak veren yok ki. Konuşşam ne olacak… Oğullarımın seçimiydi. Onlara kızmıyorum. Ama onların adına konuşmak da istemiyorum… Yazacaksanız bu söylediklerimi yazın!

– Makbule Küçük (Kardeşi PKK’ye katılmış): Ben savaşın her türünü ne olursa olsun kınıyorum. Televizyondaki haberleri izlerken hep yüreği ağzında… Asker cenazelerine de ‘gerilla’ ölümleri gibi üzülüyorum… Bir kardeşim askerdi diğeri gerilla. Ben bunun hesabını kime sorayım ki?

– Fikriye Turhan, (Eşini yitirmiş): Ben hiç bir askerin, hiç bir sivilin ölmesini istemiyorum. Onların da benim gibi anaları, eşleri var. O da mecburiyetten orada…

– Zöhre Yeter (Üç oğlundan Agit vurulmuş, Harun 14 yıl hapis yemiş, bir diğeri Emre 17’sinde kanserden yaşama veda etmiş): Yetsin artık bu acılar… Anaları, onların acılarını hele bi dinlesinler. Ölenlerin neden öldüğünü bi düşünsünler yeter… Anaların yüreğine artık ateş düşmesin!

– Birsel Poyroz (Kardeşini yitirmiş): Ben askerlere de üzülüyorum. Şehit düşen abim dağda gerillaydı, öbür abim de askerdi… İki insan birbirine karşı… Hiç bir insan bunu istemez. Biri vurulduğunda da diğeri sevinemez… Olanlar hep bizim insanlarımıza oluyor. Ne Türk annesi ağlasın ne de Kürt annesi… Bak halimize buralara kadar sürgün olduk… Kim ister ki bütün bunları yaşamayı? Kim?

***

Açık Gazete yalnızca gazetecilik uğraşısında. Eğer fısıldarsanız bize “Helal olsun be!” diye, inanın fısıltınızı Meksika’dan, Ukrayna’ya duyarız.

1082550cookie-checkAÇIK GAZETE’DEN… PKK’lilerin aileleri
Önceki haberArıların tanrısı ışıktır…
Sonraki haberLübnanlılar’ın yarısı: Hizbullah silahsızlansın
FARUK ESKİOĞLU
Faruk Eskioğlu, (1958, Akşehir) gazeteci ve yazar. 1985'ten bu yana yaşadığı Londra'dan Türkiye'deki ulusal medyaya yönelik muhabirlik, temsilcilik yaptı. Londra'da yayınlanan Türkçe toplum gazetelerinde çalıştı ve bazı gazetelerin kuruluşunda yer aldı. Halen sosyolojik değeri olan haber ve araştırmalara ağırlık veren yazar, halen 2004'te kurduğu Açık Gazete'yi (acikgazete.com) yönetiyor ve köşe yazarlığını sürdürüyor.Eskioğlu, 13'üncü yüzyılın sonunda Horasan'dan Akşehir Maruf köyüne yerleşerek tekke kuran Hasan Paşa soyundan geliyor. Hasan Paşa'nın oğlu Şeyh Hacı İbrahim Veli Sultan'ın "Mülk Allahındır" felsefesiyle Anadolu'da bir ilk sayılan kendine adına kurduğu yoksullara yardım vakfı ise halen faaliyettetir.Eskioğlu, ilk ve orta öğrenimini Akşehir'de tamamladıktan sonra 1979’da AİTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. 1984’te Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi’nde "master" yaptı. THA’da gazeteciliğe başladı. Aralık 1985’te kendi deyimiyle "siyasi sürgün" olarak geldiği Londra’da ilk 2 yıl baba mesleği kasaplık yaptı. İngilizce öğrendikten sonra medya okudu. Uzun yıllar Nokta dergisi İngiltere Temsilciliği, Hürriyet Londra bürosunda habercilik yaptı. Gazeteciliğin yanısıra 1986-98 arasında grafiker tasarımcı olarak çalıştı. Ayrıca pek çok siyasi afiş ve logo tasarladı.1998’de Türkiye’ye döndü. Hürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi’nde haberci ve star.com.tr’de ekonomi editörü olarak görev yaptı. “Basında etik ve toplam kalite yönetimi” üzerine araştırmalar yaptı, bu konudaki konferans ve panellere katıldı.Türkiye’deki 2001 ekonomi krizinde Londra’ya dönerek grafiker tasarımcılık ve gazeteciliği sürdürdü. Toplum gazetelerinden Olay’da genel yayın yönetmenliği yaptı. Londra’da ilk Türkçe internet gazetesini çıkardı ve toplum gazetelerine ilk ajans hizmeti sundu. 2004’te dünya haberleri veren acikgazete.com’u kurdu. İki ayrı toplum gazetesini yayına hazırladı. Türkiye’deki bazı tv kanallarına haber geçti, uzun süre Akşam Londra Temsilciliği’ni üstlendi.Londra'da 2004’te "İçimizden Birisi: Vanunu" başlıklı bir kısa film çekti. Londra'daki toplumu anlatması açısından bir ilk sayılan "Aşkolsun! Adı Aşkolsun" başlıklı belgesel romanı 2007’de Türkiye’de yayımlandı. Türkiye'den 150 ve Kıbrıs'tan 100 yıllık İngiltere'ye göçün anlatıldığı 3 ciltlik "Londra'da Bizim'Kiler" başlıklı araştırması 2019 sonunda çıktı. Eskioğlu’nun Su ve Defne (2004) adlı ikiz kızları bulunuyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.