Ala Turca’dan bir ‘nü’ çalışması

Tek perdelik oyun, oyuncuların deyimiyle, “Gündüzün gerçekliğini örten karanlığın altında herşeyin, hem mümkün, hem de imkansız olduğu bir gece..” de geçiyor.

Oyuncuların tek tek sahneye çıkıp, ellerindeki yastık, çarşaf ve örtüleri Pollockvari bir tarzda yerlere atmaya başlamasıyla, sahnenin oyun öncesinde boş bir tuval olduğunun farkına varıyorsunuz. Bu tuval, interaktif bir resim gibi, oyun boyunca sürekli değişiyor. Yastık ve çarşafların katı kıvrımları, bedenlerin yumuşak yuvarlaklığına karışıyor. Örtülerin suni renkleri, tenlerin doğallığı, bazen bir yatak odası mahremiyeti içinde geçen diyaloglar, sayıklamalar, öfke ve özlemleriyle performans tadında bir oyun Yastık Altı.

Karanlıktan korkmak, en yaygın fobilerden biridir. Diğer yandan, karanlığın örtemediği bir şey de yoktur. Yoksulluklar, kederler, çirkinlikler, haksızlıklar karanlık basınca ortadan kayboluverir; yaşam ‘eşitlenir’ gün ışığının yokluğunda. Işıkları sönen şehirler gibi, herkes birbirine benzer, et ve kemiğe dönüşür. Karanlık, ürkütücü olabildiği gibi, rahatlık da verebilir, saklanmak isteyene. Hem demokratik, hem de baskıcıdır bu yönüyle.

Karanlık basınca düşünceler de tuhaflaşır. Geceleri denize girmek gibidir, karanlıkta düşünmek. Görüşün verdiği güven, kesinlik yoktur. Duyularla düşünülür. Göz, yerini kulağa, us da, hislere terkeder yerini. Küçük kıpırtılar, nefes alışlar, iç çekişler yani gözün dikkate almadığı ayrıntılar o zaman önem kazanır. Öfkeler keskinleşir, özlemler yoğunlaşır, acılar daha bir dayanılmaz olur.

Gün ışığı, her şeyi ortaya sermesiyle, aslında bazı şeyleri gözden saklar. Karanlığın çökmesiyle, insanı meşgul edecek, sorunlarından uzaklaştıracak görüntüler kalmaz artık göz önünde. Sezgileriniz ve imgeleminizle ‘görmek’ zorundasınızdır karanlıkta. İşte o zaman gece düşünceleri başlar. Bunlar gündüz düşüncelerinden farklıdır. Sınır tanımaz, bilincin zincirlerinden boşanmış, her yere, her zamana seyahat edebilen düşüncelerdir bunlar. Ustan çok, hislerle ilgilidir.

Yastık Altı da böyle bir karanlık içine yerleştirmiş karakterlerini. Oynayanların belki de kendi yaşamlarından, gecelerinden yola çıkarak yazdıkları, belki de yaşarmış gibi oynadıkları bir oyun. Yastık ve çarşafların altında, üstünde süren diyaloglar; birbiri içine girmiş kollar, bacaklar ve düşünceler; kimin, kim ve nerede, hangi mekanda olduğunun değil, içinde bulundukları ruh halinin resmini çizmek isteyen bir oyun.

Karakterler arasında geçen kısa ve aralarında hemen bir bağ kurmanın zor olduğu diyalogları birleştiren öğe, karakterlerin ruh halini yaratan da, işte bu koşullardır aslında. Yabancı bir ülke ve kültür içinde yaşamanın getirdiği sorunlar, böyle bir ortamın yarattığı var oluş, yolda, iş yerinde veya başka bir ortamda da irdelenebilirdi. Ancak, Yastık Altı, ‘nerede’ sorusu yerine, ‘ne zaman’ sorusuyla başlayarak, gece karanlığını ve yatak odalarını seçmiş; sahte gülümsemelerin, hak edilmemiş iltifatların, kibarlık olsun diye sarfedilmiş sözcüklerin, küçük yalanların en az yaşandığı yeri, yatak odalarını. Bize samimi itiraflar yapmak ya da ne olduğumuzu yüzümüze haykırmak mı istiyor, Yastık Altı? Belkide.

Diğer yandan, oyunun tam da bu özelliği, bir gece vakti, çarşaflar arasında sahnelenmesi, izleyiciyi, gönülsüz de olsa, voyeristik bir uzama yerleştiriyor. İster istemez içinde yaşadığımız ‘big brother’ toplumuyla bir paralellik kuruluyor. İzleyiciden istenen, tanık olunan nedir burada: Yatak odalarına girerek, ‘çıplak’ diyaloglarla, en dolaysız, en samimi itirafları yakalamak mı, yoksa, us ve duyguların kapıda bırakıldığı, haz ve eğlencenin her şeyi belirlediği bir atmosfer yaratmak mı?

Estetik açıdansa şöyle formüle edebiliriz belki bu suruyu: çizilmeye çalışılan resim, sıradan bir ‘çıplak’ mı, yoksa bir ‘nü’ müdür?

Konusu yerine, sadece resmin/tiyatronun teknik sorunlarıyla ilgili bir pozisyondan yaratılmış bir oyun olduğu söylenemez, Yastık Altı’nın. Seyirciyi yerleştirdiği konum da, bu bağlamda, pasif bir voyerizmle tanımlanamaz. Yerlere serilen çarşaflarla başlatılan ve seyircinin bitirmesi gereken bir resim. Erotik süslemelerle işlenmiş, tensel bir duyumsallığın ötesinde, toplumsal sorunlar, bireysel travmalarla ilgili bir resim Yastık Altı. Bu bağlamda, Titian’nın Venüs’ü gibi, vücudunun her kıvrımını seyircinin gözlerine sunan bir nüden çok, Manet’nin Olimpia’sı gibi, cüretkâr bakışlarla seyircinin gözlerinin içine bakan bir nü Yastık Altı.

Yastık Altı, 24 Mayıs’a kadar her Pazar saat 18.00’de Arcola Tiyatro’sunda ücretsiz sahnelenecek.
(tarihler: 19 ve 26 Nisan; 3, 10, 17 and 24 Mayıs; adres: Arcola Theatre, Arcola Street, London E8 2DJ).

821840cookie-checkAla Turca’dan bir ‘nü’ çalışması

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.