Yalçın genç bir akademisyen. Londra’da bir süre araştırma yapacak. Gecen gün Tottenham’da tenha bir sokakta kafası iyi gençler kendisine “Bilgisayarın var mı?” diye sormuşlar. Bizimkisi “Yok” demiş. “O halde sana iyi bir dizüstü verelim” demişler… Yalçın şaşırmış, “No Thank you” demiş ve kafası dumanlı, eli torbalı gençlerden uzaklaşmış… “Hırsızlar” dedim, “Çoğu uyuşturucu müptelası…” Yalçın, ulusal geliri Türkiye’nin 3 katı olan İngiltere’deki bu hırsızlık ağına şaşırdı doğrusu…
İtalya’nın İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasındaki yıllarındaki yoksulluğunu anlatan Bisiklet Hırsızları filmini mutlaka izleyin. Ayakta değil hayatta kalmak için iş bulmak gerekir, iş için de önce bisiklet bulmalı, yoksa da çalmalı…
Günümüz İngiltere’sinde sokak suçlarının çoğu uyuşturucu bağlantılı. Gerçi uzmanlar sosyal kesintiler sokağa yansıyor diye de veryansın ediyor ama… Genç müptelalar büyük risklere girerek herşeyi çalıyorlar… Yollarda tekeri çalınmış bisikletlere mutlaka raslamışsınızdır. Bu ülkede çaldırdığım bisiklet sayısı 5’i geçmiştir. Bir keresinde de hırsızı enseleyip bisikleti altından almıştım. Mini’nin bagajından yedek lastiğin çalındığını ancak teker patlayınca anladım. Eskiden Mini’nin benzin kapağı kilitli değildi. Uzun süre bizim Mini benzini su gibi içer oldu diye hayıflandım. Tamircim ve dostum Ümit hırsızların benzini hortumladıklarını söyleyince şaşırdım…
Hırsızı ve hırsızlığı besleyen yine toplumun kendisi… “Aaa bu terliğin rengini sevmedim, bana kırmızısını çal” diye sipariş veren “saygın” bir toplum üyesine bile rasladım. Tekstil döneminde bir ‘makineci’nin, “Aaa bu araba teyipleri süper ya. Ben aynısını arabamda kullanıyorum, çok memnunum” deyip hırsızdan satın aldığını teyibin aslında kendisinin olduğu hikayeyi dinledim.
Bir malın hırsızlık olduğunu bilerek satın almak o suça ortak olmak demektir… Bu hukuki yanı… Ahlaki yanı ise daha ağır. Toplumsal çürüme ve alınterini gaspetmek…
Makro açıdan bakarsak içinde yaşadığımız işçi-patron düzeni kapitalizm üretim biçimi tamamen hırsızlık üzerine kurulu. Patron hammaddeyi çiftçiden, emeği işçiden ne kadar ucuza kapatırsa maliyetini o kadar düşürür. Tabii ürettiğini de ne kadar fazlaya satarsa o kadar kazancını artırır. Bu nedenle katmerli hırsızlık (ekonomideki adıyla sömürü) ve doğa katliamıyla karşı karşıya kalıyoruz…
Kapitalizm ‘in hırsızlığı farklı yalnız. O resmen yapar. Yasalarla, yönetmeliklerle ve kurumlarıyla yapar… Örneğin uluslararası finas güçleri ya da IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumları aracılığıyla döviz kurlarıyla bir oynarlar ki bütün ömür boyu yaptığınız birikiminiz bir gecede yüzde 20 üst gelir grubuna transfer oluverir. Ya da borsada bir katakulle ile kendisini uyanık sanan gariban küçük yatırımcıları silkeleyiverir. Yapacak bir şey yok… Öyle şaşkın şaşkın bakar kalırsınız…
Kapitalizm uluslararası alış verişte de ticaret hadleriyle soygun yapar. Bir emeğin 2 saatlik üretimi ile diğer ülkedeki 8 saatlik üretimini takas ederek 6 saati çalmış olur… Günümüzde gerekmediği süreçte öyle askeri işgale falan gerek yok. Söğüşlenecek ülkenin para birimlerine ayar çekilmesiyle operasyon tamamdır…
Kapitalizmde bankalar da hani hırlı değil. Bundan dolayı toplumsal olaylarda önce bankalara saldırılır. Bundan 30 yıl önce Fransız gangsterlerin sonuncusu sayılan Jacques Mesrine bankaları kafayı takmış ve “Hırsızı soymak mübahtır” diyerek yalnızca bankaları soymuştu. Banka düşmanı olduğu halde “Halk düşmanı” ilan edilen Jacques Mesrine, Paris’in göbeğinde polis tuzağıyla “infaz” edilerek banka düşmanlarına göz dağı verilmek istendi. Buna rağmen Jacques Mesrine şimdi bir efsane.
Tarihte hırsızlara karşı efsanelerle dolu… 10’ncu yüzyıl İngiltere’sinde zenginden çalıp yoksula dağıtan Robin Hood’un hikayelerini halk sevmiştir… Anadolu’da da ağaları haraca bağlayıp yoksul köylüye dağıtan efeler de yaşamıştır. Tabii bizim her ne kadar gururumuzu okşasa da bu bireysel tepkilerle kapitalizme posta koymamız mümkün değil. Bu hırsız düzenini ancak toplumsal başkaldırı yıkar… “Ama” diyorum, bu başkaldırıya omuz verirken bu düzenin de bir parçası olmasak… Şu gariban müptelalardan çalıntı mal almasak… Yanımızdaki çalışanların saatine 2-3 sterlin yerine en azından asgari ücret 6.31 versek…” Ne iyi olur yahu…