Bir İstanbul hatırası

Serin bir ikindi vakti Burgaz’da, en sevdiğin şiirini oku Sait Faik’in ki şad olsun ruhu, güneş batarken denize. Elinde rakı kadehi içip içip güzelleş şerefine. Yıldız tut gecenin en güzel yerinden, havai fişekler patlasın Kız Kulesi’nden, Eminönü’nden. Sen hepsini bir anda gör, hepsini bir anda yaz, hepsini bir anda oku, yedi tepenin yedisinden…


Bir Sezen şarkısında, uzanıp Kanlıca’nın orta yerinde ki taşa, gözünün yaşını yüzdür Hisar’a doğru. Kağıttan gemiler bırak Boğaz’dan, usulca okşa Nazım’ın vapurunu.  ‘Hadi ruhum’ de, ‘hadi kes 1.5  aşk, Turkish kebap tadında ’.  Ayıp mayıp dinleme eserken lodos göğsüne, aç saçlarını uçuşsun Beylerbeyi’nde… Delip geçsin kızgın bir sevgilinin özleyen parmakları saçlarını, yağmur sürsün gözlerine. ‘Hadi ruhum’ de, ‘bekleme git gidebildiğin yere’. Vur kendini yollara , köprüler kur karşı kıyılara, ismin uzasın Bebek’e, Yeniköy’e, İstinye’ye. Takalar koy  arka arkaya, gemiler sırala geçmek için karşıya… Hani o hep özlenen karşıdadır ya, hiç yakınına düşmez her nasılsa… Öyle geç git bütün engelleri aşa aşa, ister Beşiktaş’a, ister Kapalıçarşı’ya.


Hani Süheyla’yı sandala atan Orhan Veli varya,  ‘kim görmüş ama kim Eleni’yi öptügümü’ demiş sonunda. Sen de sev, sen de inkar et, ne çıkar….  eğer bir şiirin içine girecek kadar dolu yaşadınsa. İşin gücün olmasın böyle havalarda, taş sektir, boncuk diz, kapı bekle, sakız şişir kendini şişireceğine.


Ayasofya’ya kıpkızıl bak, Dolmabahçe’ye bembeyaz, Yıldız Parkına yıldız yıldız bak, dal sevdiğinin gözlerine simsiyah bak. Kır dizini otur evinde, rengarenk bak İstanbul’a…


Çamlıca’da 3 güzel ol, Heybeli’de mehtaba çık, Ada sahillerinde bekle yüreğini perişan eden bir kumralı. Beyoğlu’nda gez, gözlerinle süz hiç tanımadığın bir esmerin yanık tenini. 8:15 vapurunda büyü, İsmet Baba’da balık ye, Telli Baba’ya tel ada, Zeki Çetin’de fasıllan, Fransız Sokağı’nda oyalan,  Köprüaltı’nda biralan, Yeşilköy’de havalan, kaçır aklını istediğin yere.


Mendil sat, kibrit sat, keman çal,  makaraya sar, tekerleğe sar, vatilatöre sar, geyiğe sar, nereye istersen sar, yeter ki sar şu hayatı  360 derece… Kalamış Ertekin’de, Ayazma  Şile’de, North Shilds’da Elif’le… Su tabancasıyla ıslat arkadaşının mavi gömleğini, ayağından yakala birini denizde çek aşağı, kömür gibi yan usandırmadan aşığını, çocuk ol, şımarık ol, mızmız ol, delir bir öğleden sonrası. Arkadaş ol, dost ol, dürüst ol incitmeden yakınlarını. İnsan ol ölümüne , yeter ki sev ulan şu hayatı.


Demir almak günü gelmeden zamandan,   sessiz bir gemi gibi ayrılmadan bu limandan, anlayarak Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘Han Duvarları’nı, anlayarak Nazım Hikmet’in ‘Memletimden insan manzaralarını’ ve daha yazılmış nice güzel romanı… Maceraysa macera diyerek aklını uçurduğun bir zaman, bir fotoğraf gibi donup kalmalı deklanşöre bastığın şu an  …


Ve sen o fotoğrafı itinayla alıp asmalısın odanın bir duvarına. Çünkü yıllar sonra ne İstanbul bu İstanbul olacak , ne içindeki sen aynı kalacak, ne ben seni böyle deli divane seveceğim bir daha… O fotoğrafa iyi bak… Sadece bir İstanbul hatırası…


SİBEL BENGÜ’NÜN DİĞER YAZILARI


Kadın dediğin


– ‘Adam gibi adam’ dedikleri…


– Mantığım intihar, ruhum serseri…

681550cookie-checkBir İstanbul hatırası

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.